Son Muhtıra
Eskiden sadece 'Cumhuriyet Bayramı' vardı. Aslında kutlamamız gereken gerçek ve yegâne 'millî bayram' da budur. Daha sonra 'Kabotaj Bayramı'na kadar kutlamaya kalkarak işin suyunu çıkardık. Lâkin 27 Mayıs'tan sonra başımıza gelenleri görünce, meğer Kabotaj Bayramı'na bin defa razı olmalıymışız diyorum.
Şu yarım asırlık 'Darbe Dönemi'nde 'andığımız' günlere şöyle bir bakınız: Başta '27 Mayıs'... Kötülüklerin anası; üstelik tam yirmi yıl boyunca milletimize zorla 'Hürriyet ve Anayasa Bayramı' diye kutlattırılan ve sonunda millî irade soytarıları kutlamaya devam ederken, yine bir darbeci Kenan Evren tarafından kaldırılan...
12 Mart Muhtırası'na geçmeden, bu arada hedefine ulaşmayan iki darbecik de var: 22 Şubat ve 21 Mayıs...
12 Eylül Darbesi'nde 'Millî Güvenlik Konseyi Cuntası', terör ve şiddet önleme maskesi arkasında memlekette terör estirmiş...
28 Şubat sözümona post modern darbesi, bütün milletimiz ve değerleri karşıya alınarak yapılmış. Tam bir kalleşçe komplo... Nihayet 'Son Muhtıra': 27 Nisan 2007...
***
'Millî bayramlar kaldırılıyor' diye tantana edenler, yarım yüzyıl önce bu saçmalıkların hiçbirisinin olmadığını düşünmezler mi?..
Zavallı delik demokrasimizde neredeyse her iki ayda bir geçmişteki darbeleri anıp duruyoruz. Lâkin son yıllarda işler farklı... 28 Şubat'tan bu yana, darbeci korkusundan sıyrılarak nihayet sesimizi yükseltmeye başladık. Artık 'Darbe suçu' işleyenlerden hesap sorulmaya başlandı. Darbeciler, cuntacılar, tank yürütenler, halkı fişleyenler birer birer yargı önüne çıkarılıyor.
'1000 yıl devam edecek' denilen 28 Şubat, 15 sene dahi devam edemedi. 28 Şubat'ın takipçileri, Ergenekon Çetesi ile yeni darbeler hazırlarken kıskıvrak yakalandılar.
***
Gelelim, bugün beşinci yıldönümü dolayısıyla tiksinerek andığımız 'Son Muhtıra'ya... Nisan 2007'de, Başbakan Erdoğan Abdullah Gül'ü 'Cumhurbaşkanlığı'na aday gösterdi. Eski Başbakan Gül, gerçekten halk tarafından sevilen, iyi yetişmiş, çok vasıflı ve tecrübeli bir adaydı. Cumhurbaşkanlığı adaylığına mani hiçbir hâli yoktu.
Ancak, TSK içindeki darbeci odaklar, CHP'liler, jakoben ulusalcılar, sırf eşinin başörtüsü var diye bu adaylığa karşı çıktılar; her türlü haksızlığı ve hukuksuzluğu kullanarak Gül'ün Cumhurbaşkanı seçilmesini engellediler. Hukukun ırzına geçerek Anayasa'daki bilinen bütün gerçekleri tersyüz ettiler. ANAP ve DYP üzerine darbeci generalleri gönderip milletvekillerine baskı yaparak seçime katılmalarına mani oldular. Buna rağmen TBMM Genel Kurulu seçimde ısrar edince, CHP'liler asker desteğinde Anayasa Mahkemesi'ne giderek hukuk tarihimize yüzkarası olarak geçecek '367 Kararı'nı aldırttılar.
Muhtıracılar bununla da yetinmediler. AK Parti'nin Gül'ün Cumhurbaşkanlığı üzerinde ısrarlı olduğunu görünce, bu defa Genelkurmay Başkanlığı internet sitesi üzerinden bir gece yarısı muhtırası (e-muhtıra) yayınladılar.
***
'Son Muhtıra' da önceki muhtıralar gibi tam bir 'darbe muhtırası' idi. Gene 'lâiklik kazan'ı kaynatılıyor, eski bayatlamış saçmalıklar ileriye sürülmeye çalışılıyordu. Muhtıra'nın sonunda da hiç utanmadan millet iradesi tehdit ediliyordu.
Bu defa Türk demokrasisinde bir dönüm noktası yaşandı. Muhtırayı yiyince kaçmaya alışmış klâsik politikacılar yerinde artık millet iradesini arkasına alarak direnen cesur ve demokrat politikacılar vardı. Kısa bir müddet sonra gerçekleştirilen 22 Temmuz Seçimleri'nde ise millet tercihini demokrasiden yana kullandı.
Bizce, yargı tarafından 27 Nisan'ın da hesabı sorulmalıdır. Türk demokrasisinin yerine oturtulabilmesi için bu kaçınılmazdır.