Son Mısır Olaylarının Düşündürdükleri…
Bildiğimiz gibi İki bin on bir yılının Ocak ayında Mısır Halkının büyük çoğunluğu Mübarek yönetimine karşı gösterilere başladı. Akabinde Mübarek yönetimi devrilerek ardından yapılan başkanlık seçimlerden sonra Müslüman Kardeşlerin adayı Mursi Mısır siyasi tarihinde seçimle gelen ilk sivil başkan oldu.
Fakat Mursi geçtiğimiz bir yıl zarfında izlediği gerek yurt içi gerekse yurt dışı politikalarda kimseyi memnun edemedi. Memnun olmayanlar arasında Mısır Ordusu da vardı. Nitekim geçtiğimiz ay Mursi’yi başkanlıktan alaşağı etti. Gerekçe Mursi’nin tiranlığa kaydığını ve Mısırda İslami akideleri hâkim kılmak istemesi olarak gösterildi.
Bu arada ABD ve AB’nin Mısır Ordusunun bu darbesine sessiz kalması, darbe olarak nitelememesi ve hatta dolaylı destekleyici beyanlar verilmesi dikkatlerden kaçmadı. Üstelik Amerika yöneticileri tarafından Mısır Ordusunun darbecilikle suçlanmasının ABD menfaatlerine aykırı olacağı açıkça beyan edildi.
Mısır Ordusunun Mursi yönetimini alaşağı etmesinin ardından körfez ülkelerinden Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri kesenin ağzını açarak Mısır’a sekiz milyar dolarlık yardım paketi hazırladılar.
Mısır Selefi (İslami) hareketinin Müslüman Kardeşlere karşı Mısır Ordusunun yaptığı darbede ordudan yana tavır aldığını belirtmiş olalım.
Son bir-iki ay zarfında Mısırda yaşananların ne Müslüman Kardeşlerin İslami uygulamalarıyla ne de Mursi’nin tiranlığa doğru yol alması iddiası ile alakası olmadığı görülmektedir.
Bütün konu kimin kiminle beraber olduğu ya da hangi çıkarları temsil ettiği ile alakalıdır.
Nitekim Suudi Arabistan yaptığı külliyatlı yardımla Sünni ağırlıklı olan Müslüman Kardeşlerden boşalan yeri doldurmak gibi bir arzusu olduğu ortaya çıkmıştır.
Öte yandan, geçen gün İran Dışişleri bakanı ile Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun tercümansız üç saat baş başa görüşmeleri Orta Doğu’da çok denklemli sorunların ve olayların yeni bir boyut kazanmaya başladığının göstergesi sayılabilir mi?
Bildiğimiz gibi İslam Dünyası ağırlıklı olarak üç mezhebin etkisi altındadır. Bunlardan Sünni mezhebi Türkiye’nin, Şii mezhebi İran’ın, Vahabilik ise Suudi Arabistan’ın etkisi ve kontrolü altındadır.
Nitekim bu mezhepler ilk önceleri Bosna’da karşı karşıya gelmişlerdir. Son olarak da Suriye’deki iç karışıklığın ana nedeni de budur.
Suudi Arabistan Mısır’daki Selefiler vasıtası ile -ki Selefiler Vahabi’liğe çok yakındırlar. Ve hatta Selefilik çoğu kez Vahabilik olarak nitelendirilmektedir- İslam dünyası üç parçaya ayrılmak ile karşı karşıyadır.
Batı kontrolleri altına alamadıkları Müslüman Kardeşlere menfaatleri gereği karşı çıkmakla şüphesiz birkaç yönden avantaj temin etmişlerdir. Bunlardan birisi de görünürde iki başlı olan Orta Doğu İslam coğrafyasını üç başlı hale getirmeye çalışmalarıdır. Nitekim Suriye’de müttefik olan Suudi Arabistan ile Türkiye Mısır’da karşı karşıya gelmişlerdir.
Bundan sonra ne olabilir? Suriye’de yan yana olan Suudi Arabistan ile Türkiye Mısırda karşı karşıya gelerek bundan sonra ne gibi politikalar izleyeceklerdir? Türkiye Suriye politikalarını aynen devam ettirecek-midir? Yoksa yeni bir yol haritası mı izleyecektir? ABD destekli Suudi Arabistan’a karşı İran ve Türkiye müttefik mi olacaklardır?
Yüz yıllardır olduğu gibi Orta Doğu’da akşamdan sabaha şartlar değişmektedir. Dolayısıyla yarını kestirmek çok zor… Bekleyip göreceğiz…