Soma Ve Kalbimiz…
Bilim ve Sanat “Kalkınma Kuşu”nın iki kanadıdır.
Nasıl tek kanatla uçamazsak, sadece bilimle-iktisatla kalkınamayız. Sanatın görevi de iyinin-doğrunun-güzelin aranması-geliştirilmesidir.
İnsanlar bir depremde, kazada, faciada sayı-rakkam-istatistik değildir. İnsanlar her şeyden önce bir yürektir, bir akıldır, bir nefes, “merhaba” diyen sıcak bir gülümseme, “iyi günler” dileyen sımsıcak bir kucaklaşmadır.
Tepeden tırnağa sevgi, hasret ve muhabbet’tir. Üreten, eser veren, yazan, çizen, düşünendir.
Yaşadığımız son facia bizi aldı götürdü şiirlere.
Kömür, maden, işçiler, ekmek parası, yaşam ve ölüm..
Yalnızca şiir değil, türkülere, şarkılara, romanlara hatta filmlere bile konu oldu. Bugüne kadar meydana gelen onlarca kaza binlerce insanın hayatını karartması, sanatçıları da etkileyerek kimi zaman ağıt oldu dillerden döküldü, kimi zaman ışık oldu beyaz perdeye yansıdı.
Türk şiirinin önemli isimlerinden Orhan Veli'nin 1946 yılında yazdığı şiiri anımsadık hemen..
"Güneşli bir günde masmavi göreceğiz Karadeniz'i / Balkaya'dan Kapuz'a kadar, karış karış biliriz bu şehri / Eki'nin çiçekli bahçeleri, rıhtıma kömür taşıyan vagonlarıyla / Paydos saatlerinde yollara dökülen, soluk benizli insanlarıyla /
Siyah akar Zonguldağın deresi /Yüz karası değil, kömür karası / Böyle kazanılır ekmek parası"
Şair İlhan Berk "Bu şiir kömür kokar" sözüyle başladığı aynı adlı şiirinde şöyle devam ediyor.
"Öyle insanlar gördüm ki ölüm peşlerine düşmeye korkardı / Kılları uzamış hayvanların yanı sıra ya kuyulara iniyorlar ya kuyulardan çıkıyorlardı / Kazmaları kürekleri lambalarıyle ya insanlar gibi toprağın üstünde ya köstebekler gibi toprağın altındaydılar / Bir düdük sesinde bütün şehir ayaktaydı / Dağlara tepelere doğru bir ayaklanmadır başlıyordu / İkinci düdüğe kadar bütün şehirde tıs yoktu / Uyudum uyandım hep aynı seslerdi / Anladım insanlar bir vardiya giriyorlar bir vardiya çıkıyorlardı / Anladım en kısa ömür insanoğlunundu / Sonra kurtlar böcekler ve tarla farelerinindi.
Bu şiir kömür kokar / Bu şiirde ölüm iki kaş arasıdır / Bu şiirde insanlar / Birbirinin nefesiyle yaşarlar / Birbirlerinin soluğuna kulak verip çalışırlar / Bu şiirde insanlar / Vatan dışı dünya dışıdır"
Fazıl Hüsnü Dağlarca da 1965 yılında Zonguldak Ağıdı şiirinde madencileri anlatmıştı.
Bir kömür, bir uzak, bir kara, bir derin / Ellerin, yer altında yitmiş kocaman ellerin / Yıllarca çalışırsın gündeliğin on lira / Açsın, susar kuyular bağıra bağıra / Ko yamyassı ayakların balçık toprağa girsin / Kim yürürse öldürürler bilirsin"
Ceyhun Atıf Kansu da "Ana, kardeş, çocuk bıraktılar geldiler, yeryüzünden yüz kırk metre aşağıya indiler" dizeleriyle başlayan Çaylar Kuyusu şiirinde, hayatını kaybeden madencileri şöyle anıyor:
"Yüz beş işçi indi yer altına bir postada / Kırksekizi kaldı yer altında bir postada / İncir harmanı bölümünde Çaylar Kuyusu / Ağır olur kara gözlü kömürlerin uykusu / Çeker kucağına Ereğli'den, Devrek'ten / Nice uykusuz garipleri bir anda uyutur /Çaylar Kuyusu derler bir derin kuyudur"
Şerif Erginbay 2010'da grizu patlamasının ardından yazdığı şiirde ise "Işığım söndü, işte gidiyorum / Ah, en çok da şimdi, bir bilseniz/ Nasıl da bulutları, ağaçları, gökyüzünü özlüyorum / Işığım söndü, hoşça kalın, arkadaşlarım çoktan gitti /Artık ben de gidiyorum" ifadelerini kullanıyor.
Metin Altıok da "Bağırsam neye yarar, nasılsa duymazlar / Ben bir kömür ocağının onulmaz göçüğüyüm / içimde cesetler ve daha ölmemişler var" sözleriyle hatırlatıyor madencileri.
Atıf Yılmaz'ın yapımcılığını üstlendiği Maden filmi, maden işçilerinin kötü çalışma şartlarını düzeltme mücadelelerini ve yaşanan göçüğün ardından işçilerin greve gitmesini anlattı. 15. Altın Portakal Film Festivali'nden dört ödülle dönen 1978 yapımı filmde başrolleri Cüneyt Arkın, Tarık Akan, Hale Soygazi, Halil Ergün ve Meral Orhonsay paylaşmıştı.
Cem Karaca'nın "Maden Ocağının Dibinde" adlı şarkısında ise "Maden ocağının dibinde / Hava yok ışık yok/ Maden ocağının dibinde / Besin yok karın yok / Maden ocağının dibinde / Oğlun bile yok / Maden ocağının dibinde / Bir sen varsın, direnen"