Soma Geçti Göbek Atalım
Kaba,biçimsiz bir yaklaşım oldu fakat gerçek bu.
İlkbaharın kanlarımızı kaynattığı,hepimizi depreşik duygulara sevk ettiği şu günlerde, biraz da ergen eğitmenliğinin verdiği alışıldık içsel motorize tepkilerim sebebiyle şu duygu denen şeyin tekrar incelenmesi gerektiği sonucuna vardım.
Daha önce de gördüğüm bir ibareydi: “Ergen bir toplumuz.” Soma’dan hemen önce, tesadüfün ilginçliği, bir daha gördüm bir yerlerde. Ergen bir toplumduk.
İnsan, eğer öğretmense, akıl sağlığına özellikle dikkat etmeli. Çünkü sürekli aynı tip insanlarla karşılaşmak ve de aynı tip insanlara aynı şeyleri söylemek.. ve sanki bir şey değişmiyor gibi bir algının kuvvetlenip beni yılgınlığa götürmesi… sağlık işte o noktada sallanmaya başlıyor… Hep ileri gitmek isteyen bir akıl, ne yapabilirim! Benim aklım da böyle, fakat her sene aynı şeyler, her sen aynı şeyler, değişmeyen şeyler… kendi kendine sesli konuşması gibi insanın.
Ergenlik, elbette ki insanın gelişim evrelerinden biri. Bir yere kadar bunu olağan karşılıyorum. Fakat şu son 14 yılda değişmeyen bir şey var: duygusal yapılar, kabalıklar. Duygusal yapı; bir genel isimlendirme. İçerik ise, nicelikler gittikçe kabalaşıyor. Yani akıl denetimi gittikçe azalıyor. Bu çağa, bir açıdan bakarsak “görsel çağ” da diyebiliriz. Psikolojiye-akıla dolan görsel öğeler… göstermek… akıl denetiminden menkul bir farklı akıl oluşturuyor sanki. Çağ, bize “ortak akıl “ olanakları sunuyor gibi görünmesine rağmen, arkasına dönüp bakabilen bir akıl arıyor hep benim aklım.
Gördüğüm şeyleri sözlü olarak anlatmakta zorluklar çekmeye başladığımı fark ettim. Beni de kuşatıyor görsel ortak akıl. Görmek yeterli. İnsanlığın sadece “şu” veya “bu” kelimeleriyle yetinir hale gelmesinden korkuyorum.
Görsel çağ, direk duygu-sal yapıya hitap eder. Her şey olabilme(?) olanakları sunar. Fakat öte yandan güdülere dürtülere çok yakındır. Ben akıl sahibiyim fakat beynim tam olarak bana ait değil. Görsellik, göstermek, görünmek… sürüyle üstüme gelince kontrolde zorlanıyorum. Güdüme gidiyor bunlar.
Gizem’in yakılması olayı da yüz binlerce örnekten biri sadece. Bir soru sordum o olaydan sonra. Dedim ki: kaç kişi, bu olaydan sonra katiller hakkında bir şeyler okuma gereği duydu? Kaç kişi o katili anlamaya çalıştı? Anlamak. Bir katili anlamak… O katili, inanın bana, herkes anlayabilir. Fakat, her zamanki gibi ağlamak sızlamak sövmek kusmak daha bir zevk verdiği için bize ağladık sızladık sövdük kustuk. Ergen toplum hazcıdır da. Fakat öte yandan, birkaç cümle öncesinde söylediğim anlama işine kimse yanaşmadı. Çünkü anladığınız şeyi bulduğunuzda daha başka şeyler de bulacağınızı bildiğiniz için işinize gelmedi bu. İşin hazcılık yönü, gizli gizli zevk alma yönü varken ne gerek var zaten..
Soma sonrasında da aslında benzer psikolojik süreçler işledi. Birkaç gün daha işler, yani zevk alırız bu ağlama sızlama işlerinden gizli gizli sonra göbek atmaya devam ederiz.
Yüreğimiz yandı… Haz da aldık bu işten, güsel de oldu.
Bir gün de umuyorum ki, şöyle güzel bir felaket daha olsun da, beynimiz yansın. Düşünmekten, araştırmaktan beynimiz yansın.
22-05-2014