Sizin de Fidanlarınız Var!
İslam barış dini olduğu kadar şefkat ve marhamet dinidir.
İslam barış dini olduğu kadar şefkat ve marhamet dinidir. Şefkat ve merhamet özel olarak insana gösterilecek bir duygu olarak anlaşılmamalıdır.
Allah’ın birer sanatı olan canlılar başıboş olmadıkları gibi kıymetsiz olmadıkları da bilinmelidir. Allah’ın can taşıyan her bir eseri birinci derecede mühimdir fakat inananların, “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz” hadisi bağlamında geniş bir yelpazeyi hedef edinmeleri gerekir. Kuyu başında susuzluktan toprak yiyen bir köpeğe kuyudan su çıkarıp su veren bir günahkârın sırf bu merhametinden dolayı bağışlanması hadisi de zihinlerde hep canlı tutulmalı ve hatırlanmalıdır.
Yeşili de canlılar kategorisine alırsak o derecede önemle bakmalı ve değerlendirmeliyiz. Ve ona hayat veren zemine de dikkat etmeliyiz. Bir balık için deniz ne ise, havasız bırakılarak ölüme terk edilen insan için temiz hava ne ise, ağaç için de toprak odur. Yani bizim ağaca verdiğimiz önemi toprağa da vermemiz gerekir. Peygamberimiz (s.a.s), “Kıyametin kopacağını bilseniz elinizdeki fidanı dikiniz” demişlerdir. Hülasa kainatın bir zerresi de önemsiz ve değersiz değildir. Bu arada “Kaş yapmaya çalışırken göz çıkarılmamalıdır.”
Ama tüm bu değerlendirmeleri yaparken de, art niyetli ve istismarcı bir yaklaşımla değil samimi bir fıtrat üzerinden yapmalıdır.
Bu aralar ağaç muhabbeti çok yapılmakta. Evet, ağaçlar tabiki korunmalı ama ‘Düşünce Çınarları’ da göz ardı edilmemeli ve korunmalı. Bu bağlamda bir zamanlar kıyılırken, yakılıp yıkılırken sahip çıkılmayan ‘Düşünce fidanları’ için 28.09.2012 tarihinde Milat Gazetesinde yazdığım bir yazımı paylaşmak istedim:
Meçhuller!
Bazen kendi duygularınıza tercüman olmanız, dünyanın en zor işi olur.
Bunun nedeni de iki şekilde ifade edilebilir. Birincisi sizde ifade sorunu vardır. İkincisi muhatabınızda anlama sorunu vardır.
Birincisini izale etmeniz mümkün olabilir. Çünkü arzu ederseniz kendinizi geliştirir ve anlatım sorununu izale edersiniz. Bu sizin elinizdedir. Fakat ikincisinin izalesi zordur. Çünkü ikincide muhatabı değiştirme vardır. Ve bu, çoğunlukla elinizde değildir. Hele hele mesele hak ve hukuk ile ilgili ise durum içinden çıkılmaz bir hal alır. Ancak muhatap isterse değişim ve gelişme mümkün olur.
Ben üzerime düşen vazifemi yerine getirmeye çalışayım. Çünkü zihnime söylenecek bir şeyler geldi. Bunları muhatabıma dile getirme gereği hissettim bir kere...
Muhatabıma gelince, muhatabım meçhuller! Hatta meçhullerin meçhulleşme yoluna giren vicdanlarıdır. Ve bu serzenişi duyurmanın zorluğunu da biliyorum. Fakat ümitsizlik Mü’min’in şanından değildir, onu da biliyorum.
Ey meçhuller! Sizler meçhul olabilirsiniz ya vicdanlarınız.
Farkında olmadan büyük sermaye patronlarına, insanlık coğrafyasında yer açmak için dev düşünce çınarlarını kesiyorsunuz…
Ey meçhuller! Umarım vicdanlarınız duyuyordur beni, kendinize gelin! Mutlaka sizler de fidan dikmişsinizdir.
Sizler meçhul olabilirsiniz ya fidanlarınız?
Sizin fidanlarınızın istikbalini de sıkıntıya soktuğunuzun farkında mısınız? Hatta istikbalde değil, şuanda dahi fidanlarınız devirdiğiniz çınarların altında kalarak zarar görebilir.
Çünkü insanlık ormanında o kadar çok düşünce çınarı kestiniz ki artık bu ormanda erozyon başladı denilse yeridir. Sizler meçhul olabilirsiniz fakat yaptıklarınız/fiilleriniz gün gibi ortada ve malum…
Fidanların ve bu dev çınarların bir arada yaşayabileceklerine inanıyorum. Yeter ki savaşta olduğu kadar barışta da ısrar edelim. Aynı mabuda inanmasalar da insanların bir arada huzur ve barış içinde yaşamayı başarabilecek bir kapasitede yaratıldıklarına inanıyorum.
Meçhul ve malum arasındaki Med-Cezirlerim yordu beni, siz hala yorulmadınız mı? Vicdanınıza yetişin ve onunla yaptığınız malumlar hakkında hasbihal edip biraz da soluklanın ne olur!
Ben, siz meçhullerin devirdiği o malum çınarları seviyorum. Ve unutmayın ki kişi amelinin cinsi ile imtihan edilirmiş… Ne tuhaf, kişi önce en sevdiğinden ayrı düşermiş...
O çınarlar devrilince bu ormanda ruhum bedenime değil yalnızlığıma gömüldü hem de derinlemesine.
Ruhum gerçeklerin gerekçeleriyle uğraşmaktan o kadar sıkıldı ki yalnızlığımın esaretinde kalmaya âşık oldu.
Bilemiyorum, kendimi iyi ifade edebildim mi?
Yalnız siz meçhullere şunu sormaktan da kendimi alıkoyamıyorum.
Size göre, bizim katımızda meçhul veya erişilmez olabilirsiniz, ya Yaradan’ın katında?
Dünyadaki mahkemelerin ulaşamayacağı kadar meçhul veya ulaşılmaz olabilirsiniz, ya Mahkeme-i Kübra?