01 Şub
Mesela bakanı, başbakanı ipe çekersiniz, ama 657 korumasına girmiş bir memura asla hesap soramazsınız.
Sıradan bir memura hesap soramadığınız bir ülkede; askere, yargıca, savcıya, iş ve medya dünyasının baronlarına, cemaat liderlerine, profesörlere, tıp çevrelerine, polise hesap sorabilmek kimin haddine.
Peygamberlerde zelle olur, lakin onlardan bu bile sadır olmaz(!) Onlar hata etmezler, etseler dahi ‘masum’ sayılırlar.
Onların bitmez tükenmez günah defterlerini açmaya kalkamazsınız. Maazallah hesap sormaya kalkarsanız, kendinizi sanık sandalyesinde buluverirsiniz.
Halkın kahir ekseriyetinin oyuyla da gelse siyasetçi hesap verir, yargılanır, aşağılanır, cezalandırılır, yaptığı her şey sorgulanır. Ama Babil’in Fildişi kulelerinde safahat sürenlere ulaşmak ne mümkün.
Doktor hastasını kobay gibi kullanır, yanlış ilaç verir, kanser eder, böbreğini keser, hatta öldürür ama kimse hesap sormaya kalkamaz. Onlara sitem etmek bile hakaret sayılır.
Savcı veya polis işkence eder, gizlice dinler, sahte delil üretir, devletin sırlarını teşhir eder, ülkeyi kaosa sürükler, ekonomiyi tepetaklak eder, Başbakana hakaret eder. Ama bir Başbakan, onu işinden atmak şöyle dursun, görev yerini bile değiştirme yetkisine sahip değildir.
Hâkim sahte delilleri görmezlikten gelir, savunma hakkı tanımaz, hayatınızı karartır, işlemediğiniz suçtan müebbet verir, hakka ve adalete değil, paralel gizli bir yapıya hizmet eder. Ama o kararlarını verirken bile ‘Türk milleti’ adına hüküm vermiş sayılır.
Asker darbe yapar, çocuklarınızın yaşını büyütüp idam bile eder. Ama bütün bunlar milletin geleceği için atılmış mukaddes adımlar olarak sunulur.
Bir bürokrat gizli bilgileri başka devletlere veya mensubu olduğu gizemli yapılara servis eder, devlet ve milletin refah ve huzurunu yok eder. Ama onlarda lâyüs’eldirler.
Sözde cemaat lideridir, buna karşın milletin mahremlerini görüntületir, bunları servis ettirir veya servis etme tehdidinde bulunur, hatta İslam’ı ve Hz Peygamberi gizli emelleri için kullanır. Ama onun her yaptığının da bir hikmeti(!) vardır. Onları sorgulamak günah-ı kebairden sayılır, eleştirmeye kalkarsanız Maazallah şeytan çarpmışa dönersiniz.
Gazze’ye insanî yardım götürenler, ‘işgalci zalimden izin almadıkları’ için eleştirilir. Ama onları öldüren katiller ‘otorite’ diye iltifata mazhar olur.
Darbe girişimi yolsuzluk kılıfına maske yapılır. Ama buna teşebbüs edenleri eleştirenlerin kitapları satıştan çıkarılır.
Küresel baronların Türkiye temsilcilerini sorgulamak, diğerlerinden daha tehlikelidir. Onlar başbakanı, kapıda pijamayla karşılarlar. Ama onu görüntüleyen muhabir ise işinden atılır.
Küresel baronlar veya yerli işbirlikçilerin icraatlarını sorgulamaya kalkanların akıbeti, Üzeyir Garih ve Özdemir Sabancı gibi olur.
Medya patronu, ülkenin varlıklarını hamuduyla yutar, ülkeyi paçavraya çevirmeye çalışır. Ama baronları iki satır yazı ile eleştirenler, sokak tinercilerine şişletilir.
Baklava çalan çocuk manşet yapılır. Ama ülkeyi boşaltana fezleke bile hazırlanmaz.
Çikolata çalan küçüğe 15 yıl, gösteri yapan çocuğa 20 yıl ceza verirler. Ama ülkeyi yağmalayanlara yönelik suç duyurularını sumen altı ederler.
Başkasının parasıyla tatile giden yargıcı eleştirmek, yargıya zarar vermek sayılır. Ama trene biletsiz binen fakir kendini kodeste bulur.
‘Milli Şef’le iyi geçinmezseniz, Menderes gibi ipe çekilirsiniz. ‘Ebedi Şef’ gibi düşünmezseniz, Ali Şükrü Bey gibi suikasta uğrar öldürülürsünüz.
Lâyüs’ellerin sorumsuzluğunun bile, bir hikmeti(!) vardır. Mesul tutmak, hesap sormak, imada bulunmak kimin haddine!
Başbakanı kediye benzetirseniz fikir özgürlüğü, lâyüs’elleri eleştirmeye yeltenmekse tazminata konu olur. Onlar istediğini yapmalı, kimse onlara yan bakmamalı.
Ciddi şeyler söylerseniz, küresel mel’unlukları anlatırsanız, komplo teoricisi olursunuz. Ama adam size komplo kurar, onu kimse sorgulamaz.
Nasıl ki bir er, onbaşından generale kadar kimseye bir şey soramaz, emirleri sorgulayamaz ise, bir öğrenci, bir asistan ya da sade bir yurttaş, bir profesörden aykırı düşünemez.
Onlara vahiy gelmez. Ama sözleri bilimsellik kılıfıyla vahiyden daha kutsal sayılır. Vahiy eleştirilir. Ama taraf tutan, yalan söyleyen bilimciye söz söylerseniz, aforoz edilirsiniz.
Bir bankacı, bir borsacı istediğini yapar, yargı ona hesap sorana kadar müruru zaman oluşur. Ama dershane taksidini ödeyemeyen anne hapsedilir.
Onlar çalacak, çırpacak, darbe yapacak, öldürecek, mahkûm edecek, delil uyduracak, operasyon yapacak, kayıtsız para toplayacak, devletten maaş alacak, gizli yapılara hizmet edecek, yatırımları engelleyecek, seçimleri etkileyecek, yargıyı yönlendirecek, devletin gizli işlerini ve istihbarat elemanlarını teşhir edecek, faizi artıracak, dövizi patlatacak, vergi kaçıracak, akılları bulandıracak, fişleyecek, gizlice dinleyecek, ezecek, iflas ettirecek, geleceğinizi çalacak, ortalıkta hayalet gibi dolaşacak…
Yerli yabancı baronlarla iş tutacak, onlara bilgi sızdıracak, amaçlarına ulaşmasına engel olmaya kalkanı itibarsızlaştıracak… Asla kimse onlara hesap sormaya kalkmayacak.
Niye? Çünkü onlar, onlara hizmet edenler, onlardan olanlar lâyüs’el! Diğerleri peşinen hükmü kesilmiş zavallılar(!)
Şimdi diyorlar ki, ‘bu düzen değişmesin.’ İstiyorlar ki, onlar her türlü günahı işlesinler, ama kimse onlardan diyet istemesin!
Peki, ne yapmalı?
Önce doğru bir “teşhis”, sonra kalıcı bir “tedavi!”
Aslında günümüz tıbbının sorunu ile Türkiye’nin sorunu birbirinin aynı. İkisi de tali çözümler peşinde koşuyor. Ağrınızı dindirip, hüznünüzü hafifletiyorlar. Baskılandığı için ötelenen sorunlarınız derinden büyümeye devam ediyor. Ya şimdi kalıcı bir çözüm, ya da hiçbir zaman!
Tek tek sivrisinek avlamak yerine, yuvasına girip ocağını dağıtsak her şey hallolacak. Ama yuvaya girmemize engel olan lâyüs’eller var hâlâ aramızda!
Etiketler : cemaat liderleri, dünyasının baronlarına