Siyasetin Keklikleri
Ne ilişkisi var ki keklikle siyasetin diye karşı çıkanlara; nelerle ilişkisi yok ki siyasetin; diye cevap verirsek hatalı sayılmayız herhalde…
Her durumda her şeyle ve herkesle ilişki kurabilme sanatı değil mi zaten siyaset!?..
Tayip bile resmen Hz. Muhammed’in nüfusuna siyaseten sokulmadı mı daha dün!?..
Aydınlanma adına, medyamızda, siyaseten tartışılmıyor mu, patlıcan mı daha uzun domates mi daha kırmızı...? Kanserin tedavisinde hangi duanın daha etkin olduğu siyasi gereklilik olarak ortaya atılmıyor mu televizyonlarda!?..
Keklik de dahil oluversin siyasete ne; çıkar ki…
Keklikle sentezlemek adına yakın bakışa alalım siyaseti bir!.. Yorum sonra gelsin.
Siyaset:
Yönetimi oluşturan, kademeleri dizayn eden, kuralları koyan, koordinasyonu sağlayan, bir bilim, hatta; öfkeli bir hitabet sanatı değil mi siyaset?.
Öfkelisi nesi demeyin.. yeni çıktı. Bizden öncekilerde, türünün adın da, üstelik “ileri” de yoktu.
Toplumun, seçtikleri eliyle kendini organize etmesi, terbiye etmesi; yönetmesi siyasetin asli işlevidir kuşkusuz. Ah bir de kirlenmese!...
Toplum; neresinden türetmiş bu bilimsel sanatı; merak etmediniz mi hiç!?..
İki önemli kaynak bilgiyi paylaşalım sizinle… İkincisini duymuşluğum vardı da, birincisinden bihaberdim!...
Birincisi: Arapça “Şase” fiilinden gelirmiş siyaset… Seyislik - at terbiyeciliği- ile kökteşmiş meğer…
Boşuna değilmiş, bazı siyasilerin halka, at terbiyecisi gibi davranmaları..
Kırbacın yerini copun, yem torbasının yerini erzak torbasının almış olması; ”asır” farkından…
ikinci kaynak Yunanca’dan… Poli(Latince) = çok; Tika(Latince) = yüz (çehre; surat) Politika = Çok yüzlülük… Politikayı yüzsüzlük sananlar yanılgıda…
Nabza göre şerbet vermenin; ya da her kılığa girebilmenin(çok yüzlülüğün), sanata dönüştürülmüş bir şekli değil mi bu tanıma göre siyaset!?…
Ya da; at terbiyeciliğinin toplum terbiyeciliğine uyarlanmış sanatsal bir yönü-boyutu?..
Yorum sizin!...
İster çok yüzlülüğüyle, ister at terbiyeciliğiyle, sahip olduğu konuma gelmiş olsun, siyaset; halk üzerinde en etkin kurum olmayı sürdüre gelmiştir. Hep...
Bu etkinliğini de; hükümet, meclis, siyasi partiler ve seçim...,üzerinden sürdürür demokrasilerde. Fark etmez.ister gerçek, ister göstermelik…
Siyasi partiler, demokrasilerin vazgeçilmez türevleridir. Farklı görüşler üzerinden hizmet örgütlenmesi adıyla çıkarlar halkın karşısına.. Ah bir de kirlenmeseler!.
Seçimler ise; siyasi partilerin, rakiplerine ben bu işi senden daha iyi yaparım meydan okuma savaşının demokrasilerdeki adıdır. Ah keşke kirlenmeden yürüse!.
Ah keşke, siyasetin, at terbiyeciliği; çok yüzlülük huyu arada bir depreşmese…
Ah keşke siyasetin keklikleri siyaset sahnesinde, gömlek, kafa, kılıf, parti değiştirip “yerimi buldum - evime geldim” deyip riya aktörlüğüne soyunmasa…da siyaset kirlenmese!...
Burada bir nokta koyalım siyasete de, dönelim ikinci faktörümüz kekliğe…
Keklik:
Sürmelidir.. Kınalıdır…Alımlıdır; çalımlıdır keklik.
Kanat süzerken işveyi getirir sevgilinin aklına…Sekmesini öğretir meraklısına… edalı sekişlerle yürek telleri titreşsin diye..Öter; söyletir sazı, öğretir nazı; niyazı. Oynatır, söyletir; dinletir. Sürmeli kekliktir adı.. Sevgiliye örnek. Kanat süzendir.. Bir kayada ötendir.. “Ötme, derdim bana yetiyor” dedirtendir..Türkülerde dil; dillerde destandır aşıklara.
Yeter de artar; bir keklik bir de bülbül.
Eti de lezzetlidir, hele suyuna pilav… baş ikramdır hatırlı dostlara!
Bu nedenle peşindedir avcılar her an!..
Ah keşke hep böyle kalaydı da, hep öyle yer edeydi gönüllerde keklik…
--------------
Avcıya yoldaştır. Sade yoldaşı değil, işbirlikçisidir de. Boşuna beslenmez kafesinde!..
Özenle beslenmenin, diyetini öder avcıya bir gün, günü geldiğinde keklik.
Avcıyla birlikte çıkar ava… Yatar avcı evsime; işbirlikçisini de salar gözeye, ayağından bağlayıp kafesine...
Öter keklik, sanki dağlara hasret; kırlara hasret; dostluğa hasretmiş gibi!.. Neslini çağırır yanına o yanık sesiyle… İhanetten bihaber diğerleri koşarak gelir çevresine, dostluk adına…
O an da kopar kıyamet..
-- Tomm!..graavv!..paaatt!... gümmm!..
Keklik gibi avlanmak…budur işte!..
Hemcinslerini diliyle çağırıp eliyle teslim etmek; budur işte!..
Bir tarafta acı; bir tarafta hizmet.. Acı gerçek; hizmet sanal!..
Acaba keklik, yüreğinde, ihanetin acısını mı; yoksa kendisi kurtulmuş olmanın sevincini ve sahibi için yerine getirdiği soylu hizmetinin kıvancını mı duyar o an!?..
Cevabı keklikte saklı!.
Ah keşke, sürmeli haliyle, kalaydı da; nesline ihanet etmekle damgalanmayaydı!...
Erdemden uzak her davranış… yakar yüreği..
Değiştirelim konuyu!...
*******************
Bildiniz mi; Kurtulmuş ve Soylu’yu…
İkisi de demokrasinin vazgeçilmez unsuru(!?*?) iki ayrı siyasi partide genel başkandılar. Biri eski, diğeri halen müdavimdi…
Onları da öncekilerden farklı kılan, zaten bu özellikleriydi…
AKP’li oldular.
Olmakla kalmadılar, gittikleri yerin gözdesi de oldular.
Ayrıca; Kurtulmuş da oldular sıfır oy zilletinden bu soylu davranışlarıyla.
Övünebilecekleri %50 oy oranları da oluverdi beleşten, hem de kişisel zahmete girmeden..
Oh ne hoş(muş) siyasette tatmin!..
‘İnsan hafızası unutkanlıkla malul’ nasıl olsa!.. Dün kimin aklında ki!.. diyorlar besbelli.
Ne var ki; tarih, hele bir de not düşmüşse sayfalarına; ak ya da kara, unutturmaz kimseyi…
Bir göz atın bakın, hangi notları düşmüş Sayın Kurtulmuş’un yakın tarih arşivine!..
--Türkiye’nin üslerini kullanarak; Ortadoğu ülkelerine 131.000 sorti yapan Amerikan uçaklarına dur demeyen Erdoğan’a rağmen; ABD’ye dur bir dakika diyecek(miş)…
--Türkiye halkını işsizleştiren, yoksullaştıran İMF memurlarına durun bir dakika demeyen Erdoğan ve AKP’ye rağmen, İMF’ye durun bir dakika diyecek(miş)!…
--Türkiye’yi Avrupa Birliği terbiye salonunda eline ev ödevleri verip yap şunları diyen AB komiserlerine durun bir dakika diyemeyen Erdoğan’a rağmen AB’ye dur bir dakika diyecek(miş)!…
--Bunları yapamazsa siyasetin içinde bir saniye bile durmayacağına dair topluluk huzurunda yeminler etmiş(miş)!… Alkışlar almış. (yemim yerine gelmezse telaşına düşmüş şimdi tarih)
--Partisini bırakıp gitmeden önce, en büyük sıkıntılarının partileri içinde gizli ve sinsi AKP’lilerin bulunduğundan şikayetçi olduğunu not etmiş tarih…( doğaldır ki; gizli ve sinsi AKP’lilerin kimlikleri de belirlenivermiş tarihin bu notuyla…)
-- AKP’yi Karunlaşmak-firavunlaşmak ve kendi zenginini yaratmakla…kul ve yetim hakkı yemekle itham edip, ağır bir dille şuçlamış(mış)… (bu nanenin sonrasında yenen herzeyi de not etmeyi atlamaz tarih!.. hep sana mı… birazı da bana… diyenleri de not eder)
-- AKP’nin konjonktorel bir bir parti olduğunu; ANAP gibi günün birinde silinip gideceğine inandığını ve AKP’yi vizyon ve misyon sahibi olmamakla suçladığını…da not etmiş…
O kadar çok şey not etmiş ki tarih; bir tez konusu şimdiden hazır meraklısına…
Soylu için mi neler not etmiş tarih?..
Değmez bulup, üç beş satırla geçiştirmiş olmalı:
--AKP’yi farklılıklar üzerinden halkı ve ülkeyi ayrıştırmakla suçladığını..
--Halkın, Deniz Fenerini unutmadığını
--AKP’li belediyelerin her gün yeni yolsuzluk hikayeleri içinde olduğunu..
--Ülke iyi yönetilmediği için İktidarı, halka şikayet ettiğini.. not etmiş...
Kurtulmuş’luk adına “gizli ve sinsi” davranmakla suçladıklarının yanına; Soylu bir davranış edasıyla “esas yuvama geldim” diyerek arkalarına bile bakmadan, yuvalarını bile darmadağın ederek…kaçar gibi gidenleri düşününce…
Keklikler geldi aklıma.….