Siyaset Kürt Sorununda Kilitli
Türkiye’de siyasetin geldiği nokta, epeyidir kilitli bir kapıya gelip tıkandı. Farklı siyasetlerin farklı yolları takipleri, sözünü ettiğim bu kilitli kapının önünde buluştu. Ve her bir siyasi yapı, temsil ettiği alanlar itibariyle yine farklı yollar izleyecekler ama bu kilitli kapıyı aşmaları koşuluyla. Ayrıca bu kapı, o siyasi yapıların
salt ülke üzerine siyaset üretmelerini değil, kendi iç işleyişlerinin de tıkanıklıklarının sebebini oluşturmakta.
Bu kilitli kapının adı, tarihi Kürt sorunudur.
Bu kilit açılmadan, bu eşik geçilmeden demokratikleşmek mümkün değil!
Kalkınma hızı ne olursa olsun, kişi başına düşen gelirin miktarı ne olursa olsun (gerçi bu veriler halkın refahının göstergeleri değillerdir); velev ki halkın refahı artsın, bu kilit açılamaz!
Kilit metaforuna uygun olarak, kilidin açılması için şematiklik pahasına, anahtar metaforunu kullanmak zorundayım. İşte bu anahtar da, özgürlükçü siyasettir.
Bu kilitlenmeyi siyasetin bütün aktörleri biliyor!
Ve en başta devlet biliyor!
Buna rağmen hala sorunun etrafından dolaşılmaya, sorun farklı kılıflara büründürülerek çarpıtılmaya devam ediliyor.
Hükümet, sorunu muhatapsız olarak ‘çözmeye’ çalışıyor!
Daha doğrusu Kürtlerin iradesini elinden alarak, bastırarak çözeceğini sanıyor.
Aslında “mış” gibi yapıyor çünkü hiçbir siyasi sorun, sorununun muhatabı olmaksızın çözülemez. AKP’nin yakın gelecekte bu konuda olumlu anlamda bir nebze olsun, politika değişikliğine gideceğini umuyorum. Partinin uzun vadeli çıkarının bu konuda olumlu adımlar atmasını gerektirdiğini düşünüyorum. Aksi takdirde küçülecektir.
Başta CHP ve MHP olmak üzere muhalefetin büyük bir kesimi de, ne soruna ne de çözümlere dair hiçbir fikri ve projesi olmaksızın, kırık plak gibi aynı görüşleri, daha doğrusu görüşsüzlükleri tekrar edip duruyorlar. Devletçi/milliyetçi siyasetin esaretinde öyle kemikleşmiş görüntüler sergiliyorlar ki, devletin bazı organları Kürt sorunu konusunda onlardan daha ileri görüşler ortaya koyabiliyor.
BDP ise, bütün bu kesimlerin kuşatılmışlığı altında boğulmaya çalışılıyor!
Kilidin açılmasıyla devlet, eski devlet olmayacaktır. Ha keza mevcut siyasi yapılar da eskisi gibi olamayacaklar. Çünkü bu kez bambaşka sorunlar tartışılacak ve siyaset, asıl olması gerektiği kanallar üzerinde akacak. Bu hal, ister istemez siyaset yapmanın düzeyini de yükseltecek.
O halde kilitli kapının önünde tıkanmış her türlü yığının (devletin zihniyeti ve organları, tarih anlayışı, ideolojik aygıtları, siyasi partiler ve toplumun diğer aktörleri) tüm kendilerine özgü ara renkleri saklı kalmak kaydıyla, ortasından bir çizgi çekerek ak ve kara rengine bölebiliriz: Kürt sorununu demokratik bir çözüme kavuşturmak isteyenler ve istemeyenler!
Yeni anayasa, kilidi açmaya yönelik olmalıdır!
Yeni anayasa yapma konusu, bu çizginin çekilmesinin önde gelen uygulamalarından olacak.
Yeni anayasa tartışmalarının nirengi noktası, doğrudan dile getirilmese de, Kürt sorunudur. Yani o kilittir!
Yeni anayasayı yeni yapacak şey, yeni bir metin yazmak değil, kilidi açan bir metin yazmaktır! Ancak o zaman demokratik bir anayasa ruhu oluşturulmuş olur ki; bu yepyeni bir duruma işarettir ve artık her şeyin eskisi gibi olmayacağı anlamına gelir. Demek ki eşiğin aşılıp aşılmamasını, bir anlamda yeniyle eskinin kavgası belirleyecek.
Seçimlerin hemen sonrasında yeni anayasa yapma hususu gündemin başlarında yer alırken şimdilerde neredeyse unutulmuş bir durumda olmasının sebebi AKP hükümetidir. Çünkü Kürt sorununu demokratik tarzda çözmek istemeyişi, demokratik bir anayasaya tasarımından da uzak durmasını gerektiriyor.
Hükümet yeni bir anayasa ile Kürt sorununun kilit ilişkisini bildiğinden, kilidi açma politikalarına ve iradesine de sahip olmadığından dolayı, yeni anayasa yapma faaliyetini neredeyse askıya almış durumda. Aynı durum, statükonun devamını savunanlarında işine geldiğinden, bir idare-i maslahat devam etmekte.
Başbakan Erdoğan’ın zihnini bir tarafında başkanlık sistemi olduğunu biliyoruz. Ancak birkaç kez dillendirilen bu öneri, tahminlerinin ötesinde tepkiler topladığından, şimdilik uykuya yatırıldı. Anayasa konusunun gündemden düşmesinin tali nedenlerinden birinin de bu olduğunu düşünüyorum.
Kapı 100 yıldır kilitli.
Tarihi koşulların, konjonktürel durumların (Avrupa’da 1945’lere dek faşizmin etkinliği, totaliter devletlerin güçlenmesi, soğuk savaş döneminin hazırlop koşulları vb. bütün bunların Türkiye Cumhuriyeti’ne müthiş olumlu koşullar sağlaması) uzattığı bu yol, çoktan kapının önüne dayandı ve bitti!
Şimdi yeni bir dünya var!
Kilit eski, kapı eski, zihniyet eski!
Yol çoktan tüketilmiş!
Yeni dünyaya geçmek için bütün bu eskilerin parçalanması ve yeni bir yol gerekiyor.
Bu mücadele Kürt sorununun demokratik çözümünü isteyenlerle istemeyenler arasındadır.