Siyaset Hep Ödüllendirilmez!…
Siyasetçi değilim. Ne beyaz yalanlarını bilirim siyasetin, ne de kirli siyaseti ak diye yutturmayı…
Ne var ki; midesiyle değil, aklıyla düşünen, biat kültürünün esaretiyle değil; izanıyla ölçen,
Cüzdanıyla değil, vicdanıyla hüküm kuran bir kişi olarak siyasete dair diyeceklerim var benim. Siyasi analiz hata kaldırmaz…
İnsani erdemlerin kendisinde var olduğuna inan her kişinin de; üzerimize çöreklenmiş siyasi aymazlığın diktasına dair var olmalı söyleyecekleri...
Görev bilinci bu demektir. Aydın olma sorumluluğu bunu gerektirir.
Bir eğitimci olarak; hür irademle hem, düşündüklerimi, ortaya koyup susmamış olma hakkımı kullanmak, hem de, vatandaşlık borcumu ödemek istiyorum…
‘68 kuşağının bir neferi olarak, yıllar öncesinden yüklendik bizler bu görevi.
Tanrının, sadece insanoğluna bahşettiği; adına da akıl, izan, vicdan denilen bu değerli hasletleri, yeri ve zamanı geldiğinde, insanlık erdemi adına kullanmamayı, önce insanlığa karşı, sonra da kişinin kendisine karşı yapabileceği en haksız davranış olarak görenlerdenim..
Ne bir ikbal peşinde koşanlardanım, ne de ikbal peşinde koşanların kuyruğuna takılanlardanım. Sözümün özgürlüğü bundandır.
*
Gelelim diyeceklerimize….
Siyasetin ayak oyunları dahil, her yol ve yöntemle yükselme ve tepede kalma sanatı olduğunun beyinlere nakşedildiği bu günlerde; siyasetin çirkefinden uzak olmak pek mümkün görünmüyor. Zira; yükselmenin içgüdüsel hazzı, temiz siyasetin erdemini bir an gelip unutturuveriyor.
Ne yazık ki; unutmanın ilk adımı, ilkelerden ödün verme, kirli siyasete öykünme, çözümü kendi ilkelerinin dışında aramakla başlıyor.
Küfürbazların, iş bitirmede ve hedefe ulaşmada alkış aldığı, sırtlarının sıvazlandığı bir ortamda, küfürbazların çoğalması doğaldır…
Hırsızlığın, beceri sayıldığı bir ortamda, hırsızların çoğalmasından, taraftar bulmasından daha doğal ne vardır!?...
Kirli siyasetin pirim yaptığı bir ortamda, temiz siyaset sürdürmek isteyenlerin zorda kalmaları da bundandır…
İşte bu gün ülkemizin açmazı budur!...
Hırsızlık, yalan, talan, yağma ve başta kutsal inançlar olmak üzere istismar edilebilecek, siyasi rant aracı olarak kullanılabilecek her çeşitten malzemenin kullanımı; gecekondu yasaları ile adeta yasal hale getirilmiş ve hırsızlığa meşruiyet kazandırılmıştır...
“Arkanızda biz varız!” söylemleri ile yasalara uymama cesaretleri en yetkili ağızlardan verilmiş ise, o ülkede hukuk düzeni dumura uğramıştır... Yayılan pis kokuların asli kaynağı, hukuksuzluktur.
Siyasetin en çirkin ve en kirli suratı, uyguladığı yöntemlerde gösterir kendisini… Kanunlara uymamak; kanunsuzluğu kitabına uydurmaktır kirli adımların birincisi.
Türünü, türüne kırdırmaktır kirli adımların ikincisi!...
Kiri kirle örtmektir üçüncüsü… Ve 4, 5, 6… gelir artık gerisi…
Önce; destan yazdırıp ödüllendirmek, sonra da destan yazanların yöntemiyle, ödüllü destan yazanları toplatmak… tam da budur işte.
Yolsuzluğun, bir başka yolsuzlukla etkisiz kılınması tam da budur işte
Devamında; artık açılan gedikten fethedilen şalvarın ipinin maharetle kullanılmasına, içinin yağmalanmasına kalmaktadır bütün iş.
İşte bu gün tedavülde olan yöntem budur
Kirli ve çıkarcı siyasetin gözünde, kendisinden olmayan her tür, imhası gereken potansiyel hasım olarak görülmektedir. Potansiyel hasımları, birbiri üzerine sürmenin yöntemleri, çok ince mühendislik hesapları ile uygulamaya konulmaktadır…
“Hedefe ulaşmak için, demokrasi araçatır!” söyleminden tutun da; her yolu mübah görme adına; “giyilecek papaz elbisesi” de; “değiştim!”; değişmedim-geliştim!” içindeki tutarsızlıklar bile bu ince hesapların özenli uygulamasıdır
Ne yazık ki; muhalefet adıyla siyasete soyunanlar da bu ince mühendislik hesaplarını deşifre edip, halka anlatamadıkları için, kendi ince hesaplarını ortaya koyamadıkları için; kirli siyasetin alaylı söylemleri altında ezim ezim ezilmektedirler. Bu ezilmişlik onları, karıncaezmezliğe kadar götürmüştür. Edepsizlikler, adap dersi verirken, susmak adap sayılmıştır.
Bu gün muhalefet içindeki kaynayan kazanın ateşini yakan, bu ezilmişliğin yarattığı isyanın “artık yeter!”diyen içgüdüsel feryadıdır!..
*
Kirli siyasetin; orta vadede bile, ülkeyi çok zorlu badirelere sürüklüyor olması kaçınılmazdır. Çünkü, kir, bulunduğu ortamı kokuşturur. Çürütür!... Parçalar, ayrıştırı. Daha çok kirlenmenin nedenidir çürümüşlük.
Puslu hava; kurtlar için neyse; haşereler, bitler, asalaklar, böcü-börtü için de kirli ortam odur. Asalakların çoğalması, bitlerin kanlanması bünyeye iyi gelmez… Tedbir alınmazsa, ölümcül sonuca sürüklenir bünye. Tarihler örneklerle doludur.
Bu gidişe göz yummaktır aymazlık!... Bu gidişe dur demektir görev.
*
İnsanoğlunun doğasında vardır, suçu kendisinin dışındakilerde aramak. Kendi aymazlığımızı, görevimizi tam yapıp yapmadığımızı sorgulamadan suçlamalara dalar; öfkeleniriz!.. Deriz ki;
*
“Nasıl görülmez bunca yalan, bunca talan, bunca asalak, bunca bit!?”
*
Muhalefet, tam da bu yanlış teşhisin, haksız suçlamanın batağındadır şu an.
Bu söylemden çözüm çıkmaz!... Zira; baştaki bitten, ayakların yeterince haberdar olmasını sağlayamadınızsa, suçu başka yerde aramak, aymazlığın bir diğer boyutudur!...
Sıra kendilerine gelmeden ayaklanmaz ayaklar!...
“Susma; sustukça sıra sana gelecek!” söyleminin özü iyice anlatılmadıkça, alaylı bir söylem algısı olarak kullanılır bu söylem, kirli siyaset erbabının elinde…
Diğer yandan, ayakların, baştaki bitten, haberdar edilmesi sadece zaman istemez. Bilgi ister, sabırla ve özveriyle çalışacak, emek verecek nefer ister. Her seçim öncesi; “çalınmadık kapı, girilmedik sokak, sıkılmadık el bırakmayacağız!” söyleminin gereği hakkıyla yerine getirilmedikçe; boş torbayla yakalanamayan atın kabahatini atta aramak büyük hatadır.
Önünü arkasını düşünmeden suçlarız hep…
En zor uyananlardır ayaklar. Öyle olmasaydı; akılsız başların cezasını çekmeye katlanır mıydı bu güne kadar!?..
********
Bu nedenle, başa güreşmek isteyen baş, şayet ayaktan destek alacaksa, birincil görevinin, ayakları uyanık tutmak olduğunu unutmamalıdır. Kaçan da kovalayan da, çalışan da, askerde, tarlada, fabrikada, madende üretimde, talimde en çok yorulan da ayaklardır. Emekçidir ayak. Uyandırılmazsa; Baş’tan artanı kendi iaşesi sayar ayak. Erzak torbasına şükretmeyi kaderinin gereği sayar.
Bitler artmışsa; aymazlıkla harcanacak zaman yoktur!.. Zira; her geçen an, bünyenin tahribatında açılan ölümcül gediğin büyümesi lehinde olur. Sevr kapıları böyle açılmıştır bu ülkede.
Bünyeyi kurtarmanın yolu; akıl, izan ve vicdanların işbirliğinin sağlanmasından geçer!... Ortak akıldır bunun adı… Güç birliğidir. Yoksa; ne bireysel uğraşlar sonuç verir, ne de bitler insafa gelir!...
Tek tek bilinçlerin bileşkesi, çok-çok bilinç demektir…
Bu gün ülkemiz, en çok işte buna muhtaçtır!..
*
Siyaset; ancak, geleceğin titreşimlerini tabana taşıyorsa olumlu yoldadır ve değerlidir.
Haksızlık da etmeyelim. Sanıldığı kadar da duyarsız değildir taban… Uyanışı öyle uzun da sürmez; yöntemini bilirsen… “Toprak işleyenin, su kullananın” gibi, bir gıdıkla da gör!...
Tepenin kavgasını hiç sevmez taban… Öyle aldırışsız göründüğüne de bakma!... Zira bilir; akılsız başın cezasını ayakların çektiğini!.. Ama ne var ki; çaresizlikten katlanır görünür. Cennetini sabırda arar!...
Ah bir umut olmayı becerebilen biri çıkıverse karşısına… Can olur, dost olur, sarar, sarmalar!...
Kendisinden biri gibi yaklaşan yalan ve talan erbabını kucaklayışı başka umut bulamayışındandır.
*
Bireyleri; birilerine kayıtsız şartsız tabi kılma büyüsü olarak gören kirli siyaset zebanileriyle savaş, siyasi erdemin birincil görevi olmalıdır. Uyanışın anahtarı bundadır.
Demokrasi de, demokrasi içindeki özgürlüğün de, özgürlüğün temeli olan hukukun da çıkış noktası bu savaşı kazanmaktan geçer. Bu savaşta kaybedilecek her cephe; demokrasinin kurumlarından en az birisini faşizme ve diktatörlüğe teslim etmek anlamına gelecektir. Cephe cephe kaybedilen savaşın sonu, faşizme teslimiyettir.
İşte bu nedenle; yalan, talan ve aldatmalar üzerine kurulu kirli siyasetin ince hesapları kadar, temiz siyasetin beyin takımı da ince hesaplarını yapmak ve anlatmak zorundadır!...
Kale kumandanlığına soyunup, bu ince hesapları yapamayan, sonu diktaya giden yolda savaşı kaybedenlerin yüklendikleri sorumluluk, isteseler de istemeseler de hesap vermeye zorlar onları.
Siyaset sadece ödül alma üzerine değil, hesap verme üzerine kurulu bir sistem olduğu unutulmamalıdır!...
Onlardan hesap vermelerini istemek kadar doğal bir sonuç olamaz…
Siyaseti erdem yüklü hizmet aracı olarak görenlerin sabırsızlığı sadece hoş görülmekle kalınmamalı sorumluluk makamında bulunanlar tarafından demokrasiye inanmışlığın gereği olarak gereken yapılmalıdır!...
Dalgalanıp durulan deniz, temizler kendisini…
Not:Yazımdaki “ayak” sözcüğü, malum birinin “ayaklar baş oldu” söylemine gönderme olarak kullanılmıştır. Çıkarılacak farklı anlamların muhatabı olmadığım ilanen duyurulur.
Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci DENİZLİ
mehmethalilarik@gmail.com