Sivil Faşizm
“Sivil Faşizm” kavramı, AKP karşıtları için, AKP hükümetini tanımlamada bulunmaz bir ‘nimet’ gibi.
Kavram çekici, etkileyici ve çok ağır.
Siyasi görüşlerini salt AKP karşıtlığı üzerine oturtmuş
olanlar için, AKP’yi bundan daha iyi nitelendirecek bir kavram yok gibi. Bu nitelendirme aynı zamanda kolay bir eleştiri cephesine de zemin hazırlamakta. Öyle ya; dünyada faşizmin, kendilerini açıkça faşistlikle (Nazizim vb) adlandıran marjinal grupları saymazsak, kabul edilebilir ve savunulabilir bir tarafı yok. 20 yüzyıldan bu yana insanlığın en aşağılık ve gaddar düşmanı bir sistem olarak, pratiğiyle tescillenmiş.
Bir siyasi muarızın faşistlikle nitelendirilmesi, onu nitelendirenlerin demokrat olduğunu göstermez. Ancak bir siyasi yapı ya da kişi faşistse, onun da adını faşist olarak koymak, demokratlığın asgari zorunluluğudur.
Sivil faşizm kavramına dönecek olursak; bildiğim kadarıyla böyle bir kavram, literatürde yok. Olamaz da çünkü “sivil” ile “faşizm” kavramları bir araya gelemezler. Çünkü faşizmin karakteristik özelliklerinden biri, ya da olmazsa olmazlarından biri, onun militer ve totaliter yapısıdır.
Sivil faşizmin olabilirliğinden söz etmek, her şeyden önce sivil kavramını çarpıtmak demektir. Bu anlayışa göre sivilin tanımı, asker olmayandır!
Gerçekte böyle bir ayrım, sivil ile asker arasındaki farkın esasta bir siyasi/ideolojik farktan kaynaklandığının üstünü örtmeye yarar. Dolayısıyla sivil asker ayırımını bir şekil farklılığına, resmi elbise ile sivil elbise ayrımına indirger.
Bir parti faşist olabilir ve hatta seçimle hükümet de kurabilir. Bunun tipik örneği 1933 Nazi Partisi’nin Almanya’da hükümet olmasıdır.
Parlamentoda faşist parti bulunabilir vs.
AKP, faşist bir parti de olabilir.
Çünkü sivillerin yürüttüğü siyasetlerin tümü için sivil siyaset denilemez.
Sivillerin yürüttüğü bir siyasette pekala militarizm savunulabilir, özgürlükleri ve hakları kısıtlayıcı, alabildiğine baskıcı bir siyasi yapı oluşturulabilir.
Yani elbise sivildir, rütbesi yoktur vs. ama kafa, faşist olabilir.
Faşizmin böylesi siyasetçiler arcılığıyla icra edilmesi, icra edilen sistemin adının sivil faşizm olduğu anlamına gelmez.
Bütün bunlar, sivil faşizm diye bir kavramın dayanakları olamaz.
Kavramın olmadığı yerde, dayanaklarından da söz edilemez.
AKP hükümeti, vesayet rejimini gerilettiği ölçüde kendi iktidarını inşa etti. İktidar boşluk kabul etmez, böylesi doğaldır. Hükümet iken, iktidar oldu.
Sorun, AKP’nin kendi iktidarını inşa etmesinde değil, nasıl bir iktidar inşa ettiğinde yatmaktadır.
AKP, iktidar oldukça totaliter eğilimler göstermeye başladı. Despotik siyasetinin söylem ve uygulamaları, demokrasi lafızlarını kullanarak gerilettiği oligarşik iktidarın söylem ve uygulamalarına benzedi.
Oligarşik iktidar, millici ve Atatürkçü bir meşruiyet üzerinden hareket ederken AKP iktidarı ise, seçimler yoluyla aldığı oy çoğunluğunu meşruiyeti üzerinden hareket ediyor.
Dün milli olan, Atatürk’te somutlanan ne varsa, onlar oligarşik iktidarın yönetme ve uygulama gerekçeleri oluyordu.
Bugün AKP iktidarı ise, yönetme ve uygulama gerekçelerini seçimlere ve sonuçlarına dayandırıyor.
Demokratik sistem tartışmasında bunun birinci kısmı doğru, ikinci kısmı tartışmalıdır!
Yani, AKP’nin veya başka bir partinin seçimlerde aldığı oy çokluğu ile hükümeti kurma ve yönetme hakkı tartışılamaz.
Burada sorun, nasıl yönettiğidir?
İşin uygulama kısmında %50 oy oranından hareketle, ben istediğim gibi yönetirim diyemez!
Demokrasinin çoğunluk rejimi olduğunu söylemek, hem doğrudur hem de eksiktir.
Azınlık haklarının olmadığı bir sistemde çoğunluğun yönetimi, demokrasi değildir!
Onun için demokrasi hem çoğunluk hem de çoğulculuk yönetimidir.
Bunlar demokrasinin daha ilk basamaklarıdır.
Benim arkamda halk desteği var, ben istediğimi yaparım demek sivil faşizm değildir ama ‘plebisiter faşizmdir’ diyebiliriz.
Bu konuya devam edeceğiz.