Sitem..
Mehmet Şevket Eygi üstadı, dostu, dava adamını, ağabeyimi, 50 yıldan beri tanırım.Bir zamanların dava gazetesi BUGÜN’de uzun yıllar yazdım, bölge muhabirliği yaptım. Sonraları Sabah Gazetesinde aynı şekilde… Bedir Yayınevi yayınları arasında eserim yayınlandı, hukukumuz oldu.
M. Şevket Eygi yıllardan beri kaleminden ve inancından taviz vermeyen, yalakalık ve riyakârlık yapmayı beceremeyen, doğruları yazmaktan ve söylemekten çekinmeyen bir insan. Bugüne kadar evlenmedi, evlat, torun/tombalak sahibi de değil, serveti hiç yok. İstanbul’da yayınlanan Millî Gazetede günlük yazılarını aksatmadan yazan, bir kuruş almayan, mütevazi bir hayat yaşayan gönül dostu, kelam ve kalem sahibi bir Allah ve Peygamber dostu…
Ruznâme sütununda yer alan sitem başlıklı bir yazısında aynen şunları sıralıyor:
Siz, "Sizden olmayan" Müslümanlara; hahamlara, papazlara, patriklere, piskoposlara, pastörlere, monsenyörlere, zangoçlara ettiğiniz kadar itibar etmiyorsunuz. Onlarla diyalog yapıyorsunuz ama sizden olmayan Müslümanlarla yapmıyorsunuz.
Ramazanda lüks ve ihtişamlı iftar ziyafetleri tertiplediniz ve bunlara bazı hahamları, papazları, patrikleri de çağırdınız.
Onlar İslam dininin hak din olduğunu kabul etmezler.
Onlar Kur'anın ilahî kitap olduğunu kabul etmezler.
Onlar Muhammed Mustafa’nın (Salât ve selam olsun ona) Son Peygamber, Resulullah olduğunu kabul etmezler.
Onlarla bir araya gelebiliyorsunuz ama mübarek oruç ayında on büyük İslamî cemaatin liderini, hocasını, şeyhini iftara çağırmadınız.
Çağırdıklarınız oruç tutmuyordu, çağırmadıklarının tutuyordu.
Arada meşreb, cemaat, tarikat farkı varmış... Olabilir... Bu çağırmadıklarınız hepsi Tevhide inanmış, Ehl-i Kıble, musalli kimseler değil midir?
Teslisçilerle iftar ediyorsunuz da Tevhid ehli ile niçin etmiyorsunuz.
Biz keyfimiz nasıl isterse iftarlara ona göre adam çağırırız mı diyorsunuz?
Soruyorum: Benim şu tenkitlerimde bir haksızlık var mıdır?
Sizi uyarmak suç mudur?
Siz mâsum (günahsız ve hatasız) mısınız?
Şu yazdığım satırlarda yalan, iftira varsa gerekçeleriyle ispat edin, ben de sizden özür dileyeyim.
Beni iftara niçin çağırmadınız demiyorum. Ben kimim ki... Kendi halinde bir yazarı elbette çağıracak değilsiniz.
Lakin, Müslüman kesimden bir kısım hocaları, şeyhleri, liderleri, üstatları, ağabeyleri çağırmış olsaydınız, ne kadar güzel ve isabetli bir jest yapmış olacaktınız.
Müslümanlar param parça vaziyette. Aralarında hiçbir irtibat bulunmayın cemaatler, tarikatlar, gruplar, hizipler, fırkalar... Bunların bir kısım liderlerini bir araya getirmiş olsaydınız küçük de olsa birleşmeye, birliğe giden bir adım atmış olacaktınız.
Doğru ve olumlu tenkitler yaptığım için niçin bana kızıyorsunuz?
İnsanlar, liderler, cemaatler hiç yanılmaz mı?
Herkes yanılır, biz hiç yanılmayız mı diyorsunuz?
Beş yıldızlı lüks ve israflı, sefahat ve fuhşuyat mahalli otellerde iftar ziyafeti vermek Kur'an’a, Sünnete, Şeriata, hikmete uygun mudur?
O oteller içki dolu.
O otellerde domuz eti yeniliyor.
O otellerin ızgaralarında domuz pirzolası ile dana bifteği birlikte pişiriyor, yağı suyu birbirine karışıyor. Bazen böyle ziyafetlere sen de gidiyorsun diyebilirsiniz. Evet haklısınız, nâdiren ve kerhen gidiyorum. Suçumu ve kabahatimi itiraf ediyorum. Eğri otursam da doğru konuşuyorum. Ben zaten pür hâtâ bir kimseyim. Siz bana değil, yazdıklarıma bakınız.
Lütfen bana körü körüne düşmanlık etmeyiniz.
Doğru mu yazıyorum, yanlış mı, ona bakınız.
Vuslat Derneği Genel Merkezi konferans salonunda gerçekleştirilen konferansta konuşan zamanımızın alimlerinden Hüseyin Avni Kansızoğlu da, bu önemli yaraya parmak basarak: “Geçmişte de sapıtan alimler vardı, şuan da sapıtmış, sapkınlık içinde, Yahudilerle Hıristiyanlarla beraber sözde İslam alimleri var.Tarihini doğru okuyamayanlar, kendi tarihlerini doğru çözemezler. Şu an diyalog denilen hoşgörü denilen bir kavram aldı başını gidiyor. Geçmiş tarihimizi iyi bilmemiz iyi analiz etmemiz lazım." .”ifadesini kullandı.
Haber ajanslarına göre;Kansızoğlu, Haçlı seferleriyle istediklerine kavuşamayan Hıristiyanların 1800'lü yıllarda İslam medreselerini İslam alimlerini ve zihniyetlerini satın alarak, Âlimlerin fikirlerini değiştirerek Müslümanlar eliyle İslami yok etmeye çalıştıklarını söyledi.
İngilizlerin Mısır'da bulunan El Ezher Üniversitesi'ni kurduklarını vurgulayan Hüseyin Avni Kansızoğlu ''El Ezberin yönetimine idari kadrolarına Reşit Rıza gibi ajanlarını koyarak, Müslüman alimleri bu tezgahtan geçirmişler ve yavaş alimleri imandan ve islamdan uzaklaştırmaya çalışmışlardır. Hıristiyanlar ve Yahudiler İslami medreselerini ortadan kaldırarak üniversiteler mektepler kurdular. Bunların başlarına kendi yetiştirdikleri ve zihniyetlerindeki kişileri getirdiler. Kendi sistemlerinde Müslümanları buralardan geçmeye mecbur tuttular, dolayısı ile kendi istedikleri gibi Müslüman ve kendi istedikleri gibi İslam dini ortaya koydular." dedi.
Bir kişinin çok büyük alim çok büyük müderris olması onun hata yapmayacağı anlamına gelmeyeceğini belirten Kansızoğlu sözlerini şöyle sürdürdü:
'Bel'im bin Bafra çok büyük bir alim ve çok büyük bir Veli idi. Sahrada vaaz ettiği zaman, her yönde ve her yüz adıma bir adam dikilerek onun sesi duyurulur, on binlerce insan dinlerdi. Allah (CC) onun duasını hiç reddetmedi, Musa(AS) orduları ile bir memleketten geçecek idi. O memleketin kıralı bunu istemiyordu. Kral ve adamları Bel'im bin Bafra'ya, Musa(AS)'in ordusunun oradan geçmesini engellemesi için dua etmesini istediler ve bunun için de kendisine çok büyük hediyeler gönderdiler."
"Bel'im bin Bafra: "O Allah'ın peygamberidir, dinimiz onun dini ile aynıdır. O'nun yanındakiler de melekler ve müminlerdir. Şayet ben onların aleyhinde dua edersem dünyam da, ahirenim de helak olur" diyerek, önce reddetti. Ama kral ve adamları işin peşini bırakmıyorlardı. Bel'am'e her şeyi vaad ettiler. Ama yine de kabul etmiyordu. Sonra o memleketin güzelliği ile dillere destan olmuş bir kadını vardı, onu da Bel'am'in peşine taktılar. Artık her şey Bel'am'in emrinde olacaktı; para, mal, mülk, kralın en yakın adamı olmak, dünyanın en güzel kadını ile evlenmek... bütün bunlara karşı yapması gereken ise sadece Allah'ın Peygamberi ve ordusu aleyhine lanet okumak, yani Allah'a isyan etmek.."
"Şeytan Bel'am'ın aklını çeldi, "önce lanet okursun, sonra da tövbe edersin, olur-biter" diye vesvese verdi. Dünya onu bile aldattı ve imansız olarak göçtü. Bir insan ne kadar büyük alim olursa olsun; ne kadar İslam’ı yaşamış olsa da bir gün sapıtabileceğini vurgulayan Kansızoğlu'' geçmişte de sapıtan alimler vardı,şuan da sapıtmış, sapkınlık içinde,Yahudilerle Hıristiyanlarla birlikte hareket eden sözde İslam alimleri ve tarikatlar var. Müslümanlar dikkatli olmak zorunda, Yahudiler ve Hıristiyanların eliyle değil de Müslümancım diyen cemaat ve hocaların aracılığı ile Müslümanlık yıpratılmakta bunu neticesinde de İslami değerler yavaş ortadan kaldırılmaktadır.”
"Müslümancın asla bir Hıristiyan’ın , Yahudi’nin ayağına gidemeyeceğini söyleyen Kansızoğlu ''Hz Ömer efendimiz bir gün kilisenin yakınlarına gidiyor. Yanındakilere içeride ibadet etmekte olan Rahibi yanına çağırmalarını söylüyor. Hz Ömer rahibi görünce ağlamaya başladığında yanındakiler neden ağladığını sonuçta onun Hıristiyan olduğunu söylediklerinde o kadar ibadet ediyor ki hem bu dünyası hem de Âhiret’i hüsrandadır."
"Atalarımız boşuna su uyur düşman uyumaz dememişler" diyen Hüseyin Avni Kansızoğlu ‘'Düşmanını bir an için bile unutursan kendini yok bil. Bugün Yahudilerle aynı masaya oturarak aynı masada yemek yiyenler düşmanlarını unutmuşlar, unuttuklarından dolayı da yok olmaya mahkûmdurlar. Bugün Yahudiler ve Hıristiyanlar Müslüman cemaatleri saflarına çekerek İslam’a zarar veriyorlar. Ashabı Kiram ve tabaat tabi'un zamanında Allah Resulünden nasıl duydularsa o şekilde yaşar ve uygulardılar şu anda İslam’la ayetler, hadisler,
sahih konular bile tartışılmaya başlandı. Bunlar Müslümanları satın almışların oyunlarıdır. Bunlara karşı uyanık olun" dedi.
Üzerinde iyi düşünmemiz, doğru karar vermemiz gereken birkaç Sureden birkaç Ayet meali vererek, yazımızı noktalayalım:
(SAFF SURESİ 7. AYET) İslam’a/Allah’a teslim olmaya çağrılıp durduğu halde, yalanlar düzerek Allah’a iftira edenden daha zalim kim vardır? Allah, zulme bulaşmış kişiler topluluğunu doğruya ve güzele iletmez.
(MÜMTEHİNE SURESİ 9. AYET) Allah sizi; ancak din hakkında sizinle savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran, çıkarılmanıza yardım eden kimselerle dost olmaktan yasaklar. Böyleleriyle dost olanlar, zalimlerin ta kendileridir.
(CÂSİYE SURESİ 19. AYET) Kuşkun olmasın ki onlar, Allah karşısında sana hiçbir yarar sağlayamazlar/Allah’tan gelecek hiçbir şeyi senden uzaklaştıramazlar. Zalimler birbirlerinin dostlarıdır; Allah ise takvaya sarılanların Velî’sidir.
(ZÜMER SURESİ 32. AYET) Allah hakkında yalan düzenden ve kendisine gelen doğruyu yalanlayandan daha zalim kim vardır? Cehennemde kafirler için bir barınak yok mu?
(KEHF SURESİ 52. AYET) Bir gün Allah şöyle diyecektir: “O bir şey zannettiğiniz ortaklarımı çağırın!” Hemen çağırdılar ama onlar kendilerine cevap vermedi. Biz onların aralarına tehlikeli bir uçurum/yıkıcı bir düşmanlık koyduk.
(KASAS SURESİ 64. AYET) Şöyle denilir: “Çağırın ortak koştuklarınızı!” Onlar da çağırırlar. Fakat ötekiler bunlara cevap veremezler; azabı görmüşlerdir. Önceden yola gelselerdi ne olurdu!
(SEBE’ SURESİ 22. AYET) De ki: “Allah dışındaki o bir şey sandıklarınızı çağırın/onlara yalvarın! Ama onlar, göklerde de yerde de zerre kadar bir şeye sahip olamazlar. O göklerde ve yerde onların ortaklığı da yoktur. Ve O’nun onlardan bir destekçisi de yoktur.”
Çeşitli araştırma eserleri bulunan bir yazar şöyle diyor:
“Allah’ın belirtmediği bir meseleyi dinsel kılmak. (Örn. Kur’an dışında zübürler edinmek, Allah ile kul arasında aracı-yarı tanrı görev üstlenmek, dini bozmak) Ki bu bugün, “Şirk İmamlarının” en belirgin meslek ve icraatıdır. Kur’an dinini saf dışı bırakıp, şirke boğulmuş bir kenz dini inşa etmişlerdir.
Sizinle savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkartmak isteyenlere UŞAKLIK yapmak!
Zalimler ile kol kola gezmek.
Molla, yukarıdaki özelliklerinden ilki hasebi ile geniş kitlelere nüfuz eder. Büyük bir etki alanı vardır. Servet ve iktidar gücünü de yanına alarak, büyük bir afyoncu başına dönüşür. Bu minvalde, zulmü çetindir, baskıcıdır...
Allah’ın dinine karşıdan cephe alır. Kurduğu mescit, Dırar Mescididir. O mescitlerde Allah adı anılsa da, Şeytan Evliyalarına tapılır...”
Gerçek dost, dava adamı, mücahit insan; doğruluktan sapmayan, yazan, söyleyen, ezilse, yok olsa bile taviz vermeyen kimse demektir.
60 yıldan beri aynı eksen etrafında yazıyor, konuşuyor ve kabir kapısında bekliyoruz.
Dünya hayatı, üç paralık menfaat için rıza kapısından ayrılmak, Ehl-i Dünya olarak yaşamak değer mi?