Sistem Aslına Rücu(mu) Ediyor?
Aslında bu Ramazan günlerinde-zaten sıcaktan bunalmış bedenlerin- ruhlarını da bunaltmak pek makbul bir şey olmasa da; insan yapılanları ve olayları gördükçe, kör göze parmak diyesi geliyor. Ve hele de “çekilin yoldan biz geldik” diyenlerin, gidenlerden farklarının her cümlelerinin başına inşallah demelerinden öte bir şey olmadığını; üstüne üstlük “işine gelirse” pervazsızlıklarını görünce hepten zıvanadan çıkıyor.
Bir sistem neden değişir/değiştirme ihtiyacı duyulur?
Mevcut sistem zamanında yanlış kurgulanmıştır… Ya da artık kokuşmuştur.
Yoksa durup dururken ve herkes memnunken sistemler neden yıkılsın ki... Sovyetler Birliğinde olduğu gibi her şey düzün ve mükemmel gidiyor zannedilirken, birden bire koskoca imparatorluk tepetaklak gitmişse elbette vardır bir hikmeti.
Son seyahatimde Azeri Profesör Sovyet Dönemini öve-öve bitiremedi… Dakikalar sonra… Öyleyse neden yıkıldı? Diye sorduğumda cevabı manidardı “sosyalist düşmanı emperyalistler.”
“Yahu sosyalist sistemin çamura batmışlığından olmasın sakın?” Demek gelmedi içimden… Çünkü adam “inanmış profesör”, neyleyeyim…
Yani ne olursa olsun, kim olursa olsun insan inandığına hiç toz kondurmuyor. Profesör dahi olsa…
Şöyle bir hükümde bulunabilir-miyiz? “Duygularının esiri olanların akıl melekeleri körleşir.”
Bunlarla da yetinilmez, erişilmez ve dokunulmaz kılmak için bir de duygulara maneviyat yüklenip, kutsanır. Kimisi “gönül gözü” der, kimisi ise bilinçlenmek, ya da dünya işlerini peygamberle de yetinmez, Yaradana bağlar.”Yani “Allah aşkı” için. Çünkü biçarenin savunduğunun tutar tarafı kalmamıştır. Çare duygulara kutsiyet atfedip, sıkı sıkı sarılmaktır.
Sonunda geriye dönüp baktığında duygu sarmalı “hınzırlığa ve hırsa ” dönüşmüş… Kimi zaman ise iş haddini aşıp duygu talanından da öte; davanın selameti için(!) mülk talanına varmıştır.
O da yetmez;”ben zaten davam uğruna ne saç-başlar yoldum” der. Talanını nefsine mubah kılar. Ama farkında değildir… Hırs ve hınzırlık haddini aşıp talanı mubah kıldığında insan, insan olmanın çok gerisinde kalmıştır.
Dedim ya,
Talanın başına bir de inşallah, maşallah eklediğinde; ruhları artık deryalarda paklayamaz.
Ne yazık ki ülkemizin sistemi bunun üzerine kurulu idi… Şimdi de öyle… İlavesi inşallah, maşallah oldu… Elbet cümlenin bir başına bir de sonuna tabi ki… Beklide Dünya ahvali böyle de biz bilmiyoruz.
Moda yani…
Sovyetler Birliği zamanında çekilmiş fotoğraflara baktım. ‘70’li yıllara ait... Gençlerin giydiği urbalar tıpkı “özgür” Dünyanınkiler gibi. Batı Dünyasından kuş uçurtmayan Sovyet Sistemi nasıl oldu da Batı Modası ile bu denli içli-dışlı oldu? Bu işte bir iş olması gerekmez mi?
Bu sorumuzun cevabını “aydınlanmacılardan” mı? Yoksa Atatürkçülerden mi daha doğru alabiliriz?” İsterseniz her ikisine de sormuş olalım.
Atatürkçüler demişken onlara bir soru daha soralım… “Bu yıl halkımıza iftarı ayın kaçında ve nerede verecekler? Beni de halktan sayıp davet ederler mi acaba?”
Yoksa halkı hizaya getirip iftara ihtiyaç bırakmayacaklar mı?
Bana göre bu usul iftar sofrasına haram katmaktan daha evladır. Yani iftara ihtiyaç kalmaması… Hiç olmazsa bu biraz daha dürüstçe…
Şimdi diyeceksiniz ki… Bu ne fetva… Hocamı oldun?
Aşk olsun… Ben kimin müftüsünden aşağıyım. İşime geldiği yere tayin, işime gelen yere kadro, işime geldiği yerde kermes açamayacak birimiyim yani.
Aklıma gelmişken… Ben olsam, Atatürk parkındaki “tarihi mescide” miladı dolmuş“tarihi hoca” atar, Cumadan Cumaya aşk ile tarihi vaazlar verdirirdim.
Lakin ben ömr-ü hayatımda müftü olmaktan ziyade hep vali olmak istemişimdir.
Düşünsenize bir kere,
Tayin olup bir ile gidiyorsunuz… Medyayı karşınıza oturtup ilk beyanatınız şu oluyor,
“Bu ilimizin tarım, sanayi ve kültür alanında çok potansiyeli var… İnşallah el birliği ile -ki bu sefer mesela Ordu’muzu demeyeceğim- kalkındıracağız.
Zekâya bak,
O ilin gelmiş geçmiş bütün milletvekillerinin halledemediğini bir çırpıda hallediyorsunuz… Az iş mi yani…
Vekillerin gıpta ile bakıp “vayy bee” demeleri koltuklarımı ne derece kabartırdı farkında-mısınız? Üstelik kendimi eyalet cumhurbaşkanı zannetmeye başlardım.
Az bir şey mi? Memleket cumhurbaşkanı olmama şunun şurasında ne kalırdı ki?
Yakup HALICI yakuphalici@gmail.com