Sisifos’un Kaderi!
Sisifos, Yunan mitolojisinde bir kahraman. Korintos kralı. Tanrılara karşı çıkmış. Zeus da onu Hades (ölüler dünyasının tanrısı) aracılığıyla cezalandırmış. Sisifos söylencesi uzun ve biraz da farklı anlatımları var.
Sisifos’a, tanrılara başkaldırdığı için bir kayayı dağın tepesine çıkarma cezası veriliyor. Eğer Sisifos kayayı zirveye çıkarırsa, cezası affedilecek. Ancak Sisifos kayayı tepeye yakın bir yere kadar çıkarıyor ama gücü tükeniyor ve kaya, tekrar geri yuvarlanıyor. Her defasında aynı durum tekrar ediyor. Kayanın dağın tepesine doğru çıkarılması ama bunun bir türlü başarılamaması, Sisifos’un kaderidir! Sisifos, kaderinin mahkûmu ama kaderinin zincirini de kırmaya çalışan biri.
Bir mahkûmiyet: Başarmaya çalışmak ama bir türlü başaramamak! Sürekli yenilgi!
Nedir bu?
Bir kısır döngü mü?
Yaşamın boşunalığı mı?
Bir saçmalık mı?
Sisifos’un kaderi, bir trajedidir!
Hem kayayı dağın tepesine çıkarmaya mahkûm olmak hem de tepeye yaklaşıldığında kayanın aşağı yuvarlanmasının ‘kadersel’ zorunluluğu; fasit bir daire.
O halde…
Çaresizliğin çaresi nedir?
Saçmalığı saçmalık olmaktan çıkarmanın yolu nedir?
Beyhudeliğe nasıl son verilir?
Bilmiyorum!
Siz hiç kendinizi sürekli bir yenilgiye mahkûm hissettiniz mi?
Ben hissediyor ve bunu kabul ediyorum!
Çünkü vicdan, devir öyle değişti ki, yaşanılan bu dünyada sürekli yenilginin nedeni haline geldi. İnsanın iç dünyasına ait tanrı, ya diri tutulacak ya da üzeri küllenerek boğulacak. İnsan gerçeğine ulaşmanın yolunun, insanları kimliklerine göre değil, vicdanlarına göre değerlendirmekten geçtiği kanısındayım. İnsanın her özelliği, ahlak da dâhil kir kaldırır, vicdan ise asla!
Yenilmişim, biliyorum. Yine de kayayı dağın tepesine yerleştirme umudunu taşıyor ve uğraşıyorum. Yenmek için değil, varoluşumun bir gereği bu. Vicdanım böyle gerektiriyor: Hangi zamanda ve mekânda olursa olsun iktidar denilen o her daim kirletici yapının karşısında durabilmek ve eleştirel bir tutum almak; yenileceğini bilerek, böyle davranmak.
Bir yüzüyle Allah’ına duaya durup da diğer yüzüyle kul hakkı yiyenlerin dünyasının egemenliğinde vicdanlı olmak, daha baştan bir yenilgidir! Sırtlanlar gibi saldıranlardan din, Allah, adalet sözlerini duyduğumda bir insanın bu denli kişilik yarılması yaşayabileceğini ne aklım, ne duygum alıyor!
Bu öyle bir dünya ki, herhalde insanoğlu, tarihinde bu kadar aşağılık olmamıştı! İnsan aşağılaştıkça vicdan küllenir. Bu dünyada vicdana yer yok. Ancak her daim vicdanını yaşamından eksik etmeyenler ise, o kayayı o dağın tepesine çıkarmaya mahkûm edilmiş Sisifos gibi bir kadere sahiptirler. Sistem, o tür insanlar için böyle bir kaderi çizer.
Milyonlarca insanın olduğu yerde kendini steplerin veya çölün ıssızlığında duyumsamak; işte bireyin atomize edilişi. Belki diğer bireyler de aynı girdabın anaforunda. Bu bir yalnızlık meselesi değil, bu, görsen de, duysan da, bilsen de hiç bir şey yapamamanın çaresizliği ve mutsuzluğu!
Yasa dediğin nedir ki; rengi iktidara göre değişen elbise!
Bakın tarihe, en büyük katliamların, talanların, adaletsizliklerin, haksız kazançların hemen hepsi de yasaldır!
Ya vicdan…
Vicdanın yasayla değil, meşruiyetle bağı var. Ortalık, gayrimeşruluklarına yasal kılıf geçirmeye çalışanlardan geçilmiyor.
Meşruiyetin ‘tanrısı’ ise, Sisifos’un kaderine mahkûm edilmiş.
O ‘tanrı’ ki, insanı insan kılan vicdandır.
Hayattan vicdanı çıkarın, geriye ne kalır?
Sisifos’un kaderi hayatın kendisidir, çünkü hayat trajedidir!
Yenileceğiz, yine de kayayı tepeye çıkarmaya çalışacağız.
Bu aklın değil, yüreğin sesidir.
Çünkü ‘tanrı’ ve vicdan meselesi, akıl değil, yürek işidir. Yüreklerinde ‘tanrısı’ olmayanların akılları, havayı dahi paraya çevirmenin çıkarcılığında zulüm üretir.