content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

05 Haz

Şirinler Köyü’nde Yaşamıyoruz!

Son bir haftadır ana iletişim kaynağımız televizyonlar, gazeteler -hatta haber siteleri bile- değil, Facebook ve Twitter olduğu için, polemiklerimizin merkezini de bu mecralar oluşturuyor. Bunun bir benzerini, dün akşam yaşadık. Gece geç saatlerde, Antakya’da 22 yaşındaki Abdullah Cömert’in polis terörü sonucu hayatını kaybettiği haberi Twitter ekranıma düştüğünde, benzerini bir kaç gece önce de sarfettiğim şeyler yazdım : “Bu olay artık polis müdahalesini, olayları önlemeyi falan aşmış, bizzat polisin kendisi bir “olay” haline gelmiştir. Artık bir savaş hali söz konusudur, sokak ortasında başından kurşunlanan gençler vardır. Bu durumda meşru müdafaa haktır, gereklidir. Size kurşun sıkana, gül demeti uzatamazsınız...” Devamında, birazdan detaylarıyla anlatacağım bir de çağrı yaptım.

Gün içinde gelişmeleri yine hep birlikte seyrettik. Sabah Bülent Arınç’ın konuşması, akşam üzere önce Arınç, sonra Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile görüşen Sırrı Süreyya Önder’in açıklamaları, çözüme dair umutları yeşertti. Şu saatlerde Dersim ve Antakya’dan gelen polis terörü haberlerini saymazsak...

Ancak, peşinen şunu söylemek gerek : Sırrı Süreyya Önder’in bu akşamki açıklamasında sadece çözüm kokusu vardı. Bu kadar... Somut bir adım yoktu, elle tutulur bir şey yoktu. Yine de bugün Cumhurbaşkanı ve Başbakan Yardımcısı ile Taksim Dayanışması üyelerinin yapacağı toplantıya dair umutlarımız sağlam. (Yine de bu görüşmelerin, hem Sırrı Süreyya Önder, hem Kılıçdaroğlu görülmelerinin iyi bir yanı var; devrimcilerin, sosyalistlerin, anarşistlerin, LGBT’lerin, çevrecilerin, Kemalistlerin, ulusalcıların, faşistlerin … sesleri devletin en tepesine taşınmış oldu ve en azından artık “olaylardan haberleri/bilgileri yok.” deme lüksümüz kalmadı.)

Gelinen bu noktada; eğer devlet çözüm istiyorsa, çatışmadan, kendi vatandaşının kanını dökmekten, canını almaktan yana değilse yapması gerekenler var :

1. Hükümet düzeyinde “resmi” özür dilenmeli. 2. İçişleri Bakanı aynı gün istifasını sunmalı. 3. İstanbul, Ankara ve İzmir valileri ile emniyet müdürleri görevden alınmalı. 4. Yaşanan polis terörüne ilişkin, sorumlu polis müdürleri ve memurlar hakkında soruşturmalar başlatılmalı, hukuki ve idari süreç kurulacak bir Meclis Komisyonu ile kontrol edilmeli. 5. Halkın benimsemediği yasa ve kararlar yönündeki dayatmacılıktan vazgeçilmeli.

Bu beş madde, devleti küçültmez, aksine yüceltir. Bu beş madde, sorunların çözülmesine, Türkiye’de yeni bir çağın başlamasına vesile olur.

Aksi takdirde direnişin önünde iki adım vardır :

1. Kürtler pasiflik politikasından vazgeçip meydanlara, sokaklara inmelidir. Bu hem birlik-beraberlik ruhu açısından önemlidir, hem de direnişçilerin 30 yıldır gaz bombasına, jopa, işkenceye, gözaltına, polis kurşununa karşı sokak savaşı veren Kürtlerin tecrübesine ihtiyacı vardır. Benzer şekilde ülkücüler de sokaklara inmeli, delikanlılığın sadece mafyacılık oynamaktan ibaret olmadığını ispat etmelidir. 2. Sendikalar derhal süresiz genel grev kararı almalıdır.

Bu yollardan hangisinin önümüze geleceğini, yarın öğlen saatlerinde görmüş olacağız.

Yazının başına dönelim; sosyal medyada bunları paylaştıktan sonra malum tepkiler yağmaya başladı. Galiz küfürlerin yanı sıra, “iç savaş mı çıkarmak istiyorsun?” , “kardeşi kardeşe mi kırdırtacaksın?” şeklinde itirazlar da aldım.

İç savaş mı çıkartmak istiyorum? Bu tepkiyi duyanlar, bir hafta öncesine kadar güller içinde yaşadığımızı zannederler. Daha iki hafta önce patlayan bir bombayla 150 canını kaybetmiş, 30 yıldır fiilen iç savaş içinde olan bir ülke için bu soru fazla naif ve safça değil mi? Kaos kaygısı duymak için yanlış ülkede değil misiniz? Daha geçen sene bu ülkede sokaklarda bombalar patlamıyor, karakollar basılıp onlarca genç ölmüyor muydu?

Kardeşi kardeşe kırdırtmak istemiyorum. Bunu en başından beri istemiyorum. Ama maalesef kardeş kardeşi kırıyor. Kafasına gaz bombası fişeği atıp, gözünü çıkarıp, kolunu bacağını kırıp, kafasına kurşun sıkıp, sopalarla dayak atıp, tazyikli sularla yerlerde sürükleyip kardeş kardeşi kırıyor. Polis kardeş değil mi? Bu yaşanan kardeş kıyımı değil mi? Daha öte ne olabilir? Bir ölümle, bin ölüm arasında sadece sayı farkı var...

Biraz rasyonel ve mantıkçı düşünelim lütfen. Şirinler Köyü’nde yaşamıyoruz!

twitter.com/kaangkts

Etiketler : , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank