Sinop’da ne Yapılmak İstenildi?
Bu ülkenin topraklarında herhangi bir siyasetçi düşüncelerini anlatmak isterse; ister bir ister bin, isterse hiç olmadığı halde orada yaşayan yurttaşlarla buluşamaz mı, derdini anlatamaz mı? Anlatmaya kalkışırsa oraları, onlara dar mı edilmeli?
Bu ülkenin topraklarında birbirimizi dinlemeyecek miyiz? Düşüncelerini katılmadıklarımızı dinlemek bizi dinden, imandan mı çıkarır?
Aynı şey Kürtlerin yaşadığı yerlerde geçerli değil mi? Oralarda birileri özgürce düşüncelerini anlatabilir mi? Birileri sokaklara çıkarak ortalığı savaş alanına çevirmezler mi?
Kısacası bize benzemeyenlerin, bizim gibi düşünmeyenlerin bize seslendiklerinde zıvanadan çıkıyoruz. Ne 12 Eylül öncesinden nede son 30 yıldır yaşananlardan ders almamış gibi davranıyoruz.
****
Ayrıca bu ülkenin topraklarında bir düşünceyi katılmadığımızda, onları protesto etme hakkımız olmayacak mı? Olacaksa bu protesto hakkımızı vurarak, öldü-rerek, yakarak, linç ederek mi yapmak zorundayız?
****
Yine barış görüşmeleri devam ederken, Türkiye 30 yıldır giydirilen deli gömleğini yırtmaya çalışırken, ateşe benzinle mi gidilecek?
BDP heyeti Karadeniz'e tamda bu sıralarda gitmek isterse, barış sürecinin provoke edileceğini nasıl görememez? Nasıl okuyamaz?
Mutlaka gidecekse, daha farklı bir heyetle, daha farklı isimlerle gitmeyi tercih etmesi daha anlamlı olmazmıydı?
Sabahat Tuncel o heyetin içerisinde olmak zorunda mı?
Daha ılımlı, daha kabul edilebilecek isimlerle yola çıkılsa, daha anlamlı olmaz mıydı?
****
Mevcut iktidar barış sürecinin sabote edilebileceğini, sosyal paylaşım sitelerine baktığımda ben bile oturduğum yerden görebilirken, neden göremediler?
Acaba protestoların olmasını, barış görüşmelerinde eline güçlendireceği gibi yaklaşımlardan dolayı bilerek izin vermiş olabilir mi? Bilerek zamanında müdahale edilmemiş olabilir mi?
Sinop'da protestoları organize eden Sinop Gençlik Platformunun Başkan Yardımcısı'nın AK Parti Sinop Gençlik Kolları Başkanı olması bir rastlantı olabilir mi?
Ayrıca bugün devlet içersinde ikili bir çatışma devam ederken, (bürokratik sınıf iktidarı hala bir anlamda gücünü korurken) BDP'li heyetin Karadeniz ziyaretinin aynı zamanda güç çatışmasında ibrenin iktidardan yana değil eski iktidar sahiplerinden yana kaymasına neden olabilecek bir girişim olduğunu görmemek için körmü olmak gerekmektedir.
****
Sinop ve Karadeniz'de yükselen tepkilerde ortaya çıkabilecek bir olumsuzluk, ülkeyi ateş topuna çevirir. Kim ne derse desin BDP'lilerin girişimi böylesine bir zamanda doğru değildir.
Toplumda farklı kesimlerde yükselen barış isteminin temsilcileri Karadeniz'de vardır. Yapılan gezi girişiminin aynı zamanda, bu ke-simlerin elini güçlendiren değil aksine zayıflatan bir girişim olması düşündürücüdür.
Dün özellikle Sırrı Süreyya Önder'in, protesto gösterilerinde, MHP'nin kentte örgütlü olmadığını söyleyerek, CHP'li Sinop Belediye Başkanının kusuru olduğunu belirtmesi ise Sinop'u ve Karadeniz'i doğru okuyamadığının bir göstergesidir.
Sinop'da etkili bir günlük yerel gazetenin sahibinin MHP'li olması, BDP'lilerin ve destek verenlerin Karadeniz ziyaretini yapacağının duyulmasının ardından, sosyal paylaşım sitelerinde kopan fırtınayı göremeyenlerin yaşananları bile yanlış okuması, barış girişimlerinin çok zorlu bir süreçten geçeceğinin de göstergesidir.
****
Bir Sinoplu olarak, gezinin zamanlanmasının, heyetteki kimi isimlerin yanlışlığına rağmen yaşanan protestolardaki linç gi-rişimlerinden utandığımı ifade etmek isterim.
Aynı zamanda protestoya katılanların sayısının azlığı sakına kimseyi yanıltmasın. Toplumda yapılan protestoların karşılığının beklenildiğinden yüksek olmasını birilerinin iyi değerlendirmesi gerekir.
Ayrıca önceki akşam katıldığım bir toplantıda MHP MKYK Üyesi Erdem Karakoç'un yapılan gösterileri doğru bulmaması ise sevindiricidir. Buna rağmen gösterilerde, ülkücü gençlerin öne çıkması ise MHP'yi işin içine çekmeye yönelik bir girişim olduğunu ve birileri tarafından özel organize edilmiş olabileceği kuşkusunun bir kenara atılmaması gerektiğini düşünüyorum.
Son söz: Türkiye çok özel bir süreçten geçmektedir. Herkese düşen sorumluluk aklına estiği gibi davranmak değil, hassasiyetleri iyi okuyarak kullanılan dile ve girişimlere dikkat etmek gerekir ki, süreç başarıyla tamamlanabilsin. Ve 30 yıldır süren terör belasından ve savaştan kurtulabilelim.