Sınırlı Sınırsızlık
Düşünüyorum.. İnsanoğlunun sınırları tam olarak ne zaman ve nerede başlamıştı? O sınırlar ilk insana nasıl bir iç güdüyle gelmişti.. Düşündüklerini mi korumaktı amacı yoksa bedenini mi en başta? Kendisinden mi korumaktı kendisini yoksa ötekilerden mi? Düşünceleri olmalı diyorum, çünkü düşüncelerimizdir bedenimize yön veren. Ve bedenimiz sınırımızdır, bir cinsiyet seçimi verilmeksizin ilk sorumluluk yüklenir dünyaya gelişimizde. Buna göre görevlerimiz ve yüklediği sınırlar ile en başından şekillenmeye başlar hayatlarımız. Fakat en önemli sınırlılığımız yaşıyor oluşumuzdur, çünkü hayatlarımız bir gün son bulacaktır. Sanırım en büyük çember hayatta oluşumuz..
Hep bir çember çizmez miyiz? Murathan Mungan'ın da dediği gibi: 'Ya dışındasındır çemberin ya da içinde, kendin içindeyken, kafan dışındaysa..' Hep bir şekilde düşüncelerimiz aşar o çemberi. Direnemeyiz. Sınırlarımız önce kendi bedenlerimiz ile düşüncelerimizde, sonra ailemiz ve çevremizde, sonra ülkelerdedir.. Hep bir korumak güdüsü değil midir? Sakınmaktır sahip olduklarımızı..
Sınırlarımızı sorguluyorum ben. Hani şu her aşmaya çalıştığımız anda bir ürperti olan ruhumuzda, içimizden çıkması olası olan ve ağzından salyaları akan aç bir canavar misali ile baktığımız sadece karşısından ama karşılaşmaya cesaret edemediğimiz sınırlarımız.. Onlar ki soluğumuzu kesercesine sırtımızdan akan bir elektrik nehri ile kasan ama bir yandan dirilten bizi içten içe.
Toplumda sınırlar yasak; dinde ise günah olur. 'Kendi'liğimizi bunlara göre uyarlarız. Oysa çoğumuz kendimize yabancılaşırız koyduğumuz sınırlarımızla. Bu sınırlar genellikle başkalarına uyum sağlama veya direnme çabalarımızdan oluşur. Devamında sınırlarımız dayanağımız olur. Aslında olmayan kendi yarattığımız bir kapının arkasına bir odun parçasıyla destek yaparız.
İşte bunu sorguluyorum belki de düşünmeyi öğrendiğim zamandan beridir. Sınırlarımız nerede başlar, dokunulmazlarımız nelerdir? Neden dokunulmamasını istemişizdir? Elbette cevap içgüdüsel olarak korumaktır kendimizi. Sanıyorum ki sınırlarımız bizi tanımlıyor. O bizlikte, kendimizde kim olduğumuzu ve hayatımıza gelen ziyaretçilerin bizdeki yerini belirliyoruz. Sınırlarımız, kendimizin bittiği ve bu yerden ötesi için ziyaretçilerimizin uğradığı yerler olurlar. Bu sınırlar içerisinde biz özgürüz ve korunaklıyızdır. Dolayısıyla kendi sınırımız bir başkasının sınırına kadar özgürlüktür. Çünkü, toplumsal yaşam bize başkalarının sınırlarına saygı duymamızı gerektirir; nasıl ki biz onlardan bunu bekliyorsak...
Sınırlarımız olmasa dengelerimizin bozulacağını ifade edebilir miyiz peki? Herkes bir başkasının sınırlarına sınırsızca girebilse hayat ne kadar farklı olur? Aslına bakarsak dengelerin bozulabileceğini söylenebilir, çünkü sınırlarımız özgürlükse, korunaksa bizlere, fütursuzca akına uğramasında özgürlüğümüzü kaybetmiş olabiliriz. Bizlerin koyduğu sınırlar ile insan hakları şekillenmiş ise bunda davranışlarımızı şekillendirirken başkalarının haklarına, sınırlarına saygı duymamız söz konusudur. Başkalarına dur diyebildiğimiz sürece karşımızdakinin tutumunu belirleriz bize olan. Bunu yapabilmek elbette öncelikle kendimizi tanımaktan geçer. Kendimizi yeterince tanımıyorsak, zayıf noktalarımızı bilmiyorsak öteki olanın bizim sınırlarımızın kontrolünü ele geçirmesine olanak tanırız. Dolayısıyla, o öteki olanın hayatını yaşar hale geliriz. Bunda en büyük pay o öteki değil, kendimizizdir. Her gelen ötekinin sınırlamasıyla belki biraz ve biraz daha sineriz ve an olur bu sınırlamalar bizim uyanışımıza bir ses olur. Ne diye kendi sınırlarıma bir başkasının müdahale etmesine izin verelim deriz. O an işte o an silkelenmeye başladığımız andır çünkü zamanla bir işkence haline gelmiştir. En dibe vurduğumuzu düşündüğümüz anda kendimizi gözden geçirmeye başlarız. Aşmak, en dibine inerken girdabın, bırakabilmektir kendini akışına. Çıkış en diptedir, battığımız yerde, acıların eşiğinde. Uyanıştır acılar.
Gerçek şu ki bu gidişata son vermeye kendimizi tanımaktan başlamalıyız. Kendimize karşı gerekirse sert ama net olmalıyız. Savunduğumuz fikirlere sahip çıkıp, yeni yöntemler için kendimizi geliştirmeliyiz. Bizler korku duyuyorsak sahip olduklarımız içindir. Sahip olduklarımız sınırlarımız dahilinde güvende olmalılarsa ötekiler ile yüzleşebilmeyi başarmaktan önce kendimiz ile yüzleşebilmeliyiz.
Kendimizi tanımak o kadar önemli ki aksi halde bu sınırlarımız gün gelip kendimizi korumanın ötesine geçip kendimizi sınırladığımız bir hale de dönüşebilir. Düşlerimizden, sürekli cesaret edemediğimiz o yapmak istediklerimizden bizleri alıkoyabilir. Kendimizden ne istediğimizi bilirsek imkansız dediklerimizi imkanlı hale getirme yollarını aramaya başlarız. Kendimize izin verdiğimiz sürece kanatlarımızı açarız sınırlarımızın sonsuzluğunda. Değil mi ya, sınırlarımız bizim sonsuz sınırsızlığımızdır aslında. Biz karar vermeliyiz sınırlarımıza, sınırlarımız bize göre şekillenmeli öteki kimselerin sınırlarında. Belki yine sınırlarımız içinde olacaktır ama cevapta burada çünkü sınırlarımızı kendimiz genişletiriz ve sınırlarımız kadar özgürüzdür. Sınırlarımızı kendi sınırsızlığımızla yaşamak olmalı hayatlarımız.
Saygılarımla,
Filiz DAG
Twitter: filizloji