Sınırın İki Tarafında da Direnmeden Barış Yok
Politika arenasında, kapalı kapılar ardında nelerin döndüğünü tümüyle bilme şansımız yok. Ama bazı gelişme ve sonuçların kimlerin desteği ya da “suskunluğu” ile gerçekleştiğini anlayabilmek için “kapı dinlemek” gerekmiyor. Örneğin bir yıl önce “birileri” sessiz kalmasaydı, IŞİD çeteleri Rojava’ya saldırmayı bırakın, etrafında bile dolanamazdı. O “sessizliğe” rağmen, direnişe boyun eğdiler, geri çekilmek zorunda kaldılar. Zorunda kaldılar ama “sessizlik” devam edince bu kez Musul’u işgal ettiler. Oradan tedarik ettikleri ağır silahlarla geriye dönüp, Kürtlere, Kobane’ye yeni bir saldırı başlattılar.
Kobane deyince aklınıza uzak bir yer gelmesin, hemen sınırın öte tarafına, akrabalarımıza saldırdılar. O akrabalarımız, bir sabah uyandıklarında aralarına dikenli teller çekildiğini görmüş, amca, dayı, teyze, hala çocuklarıyla iki farklı devlet topraklarında yaşamaya başlamışlardı. Kemal Sunal’ın Propaganda filmini anımsayın, ya da Ahmet Arif’in o şiirini;
“Kirveyiz, hısımız, kanla bağlıyız
Karşıyaka köyleri, obalarıyla
Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu,
Komşuyuz yaka yakaya
Birbirine karışır tavuklarımız…
O kadar yakınız yani…
Her saldırıda gençler, yaşlılar, kadınlar ve çocuklar öldürüldü çeteler tarafından, öldürülmeye devam ediyor. Üstelik, tam da “barışmaya ramak kalmışken” öldürülüyorlar. Tam da “barışmaya ramak kalmışken” öfkenin fitili yeniden ateşleniyor, yangına benzin dökülüyor.
“Devlet kafası”, hak, vicdan ve onur mücadelesi veren, devlet şiddetine on yıllarca direnen insanları anlama yeteneğine sahip değil, anlasa da bunun gereklerini yerine getirebilecek demokratik karakterden uzak. Onların kafası, “teslim alma”, olmazsa “hak bahşetme”, o da olmazsa“verilenle yetinme” üzerine kurgulu.
On yıllardır, gözleri önünde babaları, kardeşleri öldürülmüş, köyleri yakılmış, adına devlet denen kurumun tüm saldırı ve katliamlarını iliklerinde hissetmiş, başka, özgür bir dünya hayalleri kurmuş ve bunun için mücadele etmiş insanların, onların reçetelerine itibar etmeyeceklerini anlama şansları yok. Bunu ancak kabullenmek zorundalar.
“Sınırın” ötesinde de, berisinde de direnenler, aynı bütünün parçaları. Bir tarafta özgürlük yoksa diğer tarafta da olmayacak. Bir tarafta kan ve çatışma devam ediyorsa, o kan ve çatışmanın nerelere yayılacağını kestirmek mümkün değil. Biz “sınır tanımadan” özgürlük ve barışta direndikçe değişecek onların “devlet kafası”, vazgeçersek onların kafasına göre şekilleneceğiz. Direndikçe, direncimizin gücüne göre, biz bir adım öne geçeceğiz, sınırın her tarafında barış güçlenecek.
Başka bir ifade ile…
Hem Demirtaş’ın yanında olacağız, hem de Kobane’nin. O zaman barış kazanacak, biz kazanacağız…
.