Sinan Kukul, Bedri Yağan, Hanefi Avcı ve Kimi Solcular…
Ayhan Çarkın, Sinan Kukul, Bedri Yağan, Hanefi Avcı ve kimi solcular…
Ayhan Çarkın’ın itiraflarını okuyunca, Ergenekon Davası’nda yargılanan işkenceci, infaz iddiaları gündeme getirilen Hanefi Avcı’ya sahip çıkan solcuların(!) zavallılıklarına acıyorum.
Tabi aynı zamanda Avcı ile işbirliği yapan gazetecilere sahip çıkanlara da…
Ayhan Çarkın, Ankara Cezaevi’nde yazdığı kitapta yaptıkları infazları anlatıyor.
Kimlerle nasıl yaptığını tek tek, isim isim anlatıyor.
Duyduğu vicdan azabını ve hesaplaşmasını itiraf ederken aynı zamanda vicdanını rahatlatıyor. İyi ki, bunu yapıyor. Tarihin karanlık sayfaları aydınlanıyor… Yargısız infaz-ların nasıl devlet eliyle işlendiği ortaya çıkıyor…
“Efendi” diyerek Mehmet Ağar’a sesleniyor.
Çarkın’ın, Ağar’a seslenirken kullandığı “Efendi” nitelemesi, Ergenekon sanıklarından gazeteci Soner Yalçın’ın “Efendi, Beyaz Türklerin Büyük Sırrı” kitabını aklıma geliyor.
Çarkın, bilinçli olarak mı “Efendi” diyerek Ağar’a sesleniyor yoksa bir gönderme mi yapıyor? Bilemiyorum.
Hanefi Avcı, Yağan’ın öldürülüşünü
kitabında nasıl anlatıyor?
Dev Sol yöneticilerinden Sinan Kukul ve Bedri Yağan’ın nasıl infaz ettiklerini anlatıyor, Ayhan Çarkın.
Silahlı çatışma olmadığını, silahları kendilerinin koyduklarını, küçük bir bebeği evden nasıl çıkardığını bir film gibi gözümüzün içine sokuyor.
Hanefi Avcı, “Haliç’te yaşayan Simonlar” kitabında Bedri Yağan operasyonunu şöyle anlatıyor: “… Hepsini aynı anda ve gündüz sokakta yakalamalıydık. Çünkü gece evlere operasyon düzenlenirse hepsi silahlarını kullanacağından çoğu ölü ele geçecekti.” “ (Bedri Yağan operasyonu için) … eve gece girmeliydik.”
“Avcı’nın yönettiği operasyonda bütün cesetlerin kafataslarındaki mermi izlerinin yakın mesafeden silah kullanıldığı ihtimalini ortaya çıkarması, akıllara doğrudan kafaya sıkma, başka bir deyimle ‘sigorta atışı’yla öldürülme durumunun söz konusu olabileceğini getirdi. Kimi cesetlerde görülen kırıklar, silahlı çatışmanın yeterli olmadığını, fiziki mücadeleye girildiği şüphesini uyandırdı. İki kişinin kafatasında mermi çekirdeği bulunmaması, kurşunların hangi silahtan çıktığının tespit edilememesi, silahlar resmi değil miydi sorusuna dikkat çekti. Dar alan çatışması yaşanmasına rağmen 5 kişinin öldürüldüğü operasyonda hiçbir polisin yara almaması, 2 yaşındaki bir çocuk ile 6 aylık bir bebeğin canlı kalmayı başarabilmesi, olayla ilgili Polis Tutanağı ile Savcı Olay Tutanağındaki çelişkiler göze çarptı.” Aktif Haber (Kasım 2010)
Ayhan Çarkın ne anlatıyor? “Bedri Yağan ve Sinan Kukul’u çatışma olmuş gibi kurgu yaparak yargısız infaz yaptık.”
Avcı’ya kimler sahip çıktı?
Kimler sahip çıkıyor?
Hanefi Avcı’nın Ergenekon Davası kapsamında tutuklandıktan sonra ise aydın destekçileri ortaya çıkmış ve bildiri yayınlamışlardı. Bazıları ise şunlardı: CHP eski milletvekili Sabri Ergül, oyuncu Tarık Akan, Müjde Ar, Rutkay Aziz, Gazeteci Cüneyt Ülsever ve Hikmet Çetinkaya…
Ayhan Çarkın Bedri Yağan’ı nasıl vurduklarını, küçük bir bebeği evden nasıl çıkardığını anlattığı itirafları ve Hanefi Avcı’nın kitabında Yağan operasyonu ile anlattıkları… Ve ona sahip çıkan solcu aydınlar…
Hey allahım sen nelere kadirsin…
Çarkın başka ne diyor itiraflarında… Çarkın, Halkın Hukuk Bürosu avukatları dışarıda Dev Solcuları savunduğunu ama aynı zamanda bazılarının gözaltına alınan Dev Solcuların işkenceli sorgularına bizzat katıldıklarını anlatıyor…
“Dev- Sol lideri Dursun Karataş cezaevinden kaçırılarak, derin eylemlerde kullanıldı, örgüt içerisindeki rakibi Karataş’ı ajanlıkla suçlayan Bedri Yağan bir operasyonla öldürüldü. Yağan’dan önce örgütün liderliği için ismi geçen Sinan Kukul tartışmalı bir operasyonla öldürüldü. Ardından da derin eylemlerde kullanılması amacıyla Dev- Sol, Karataş’a teslim edildi.” Aktif Haber (Kasım 2010)
O zaman Bedri Yağan ve Sinan Kukul’un neden öldürüldüğünü, kimlerin önünün açıldığı ve de bunun devlet operasyonu ile yapılması, Dev Solcuları savunan avukatların aynı zamanda işkencelerde bulunması… Söylentileri haklı çıkarmıyor mu?
Kirli tarih ve kirli ilişkiler…
Türkiye değişiyor… İster kabul edin ister etmeyin. Türkiye temizleniyor. Temizlenecek de… Bize kendilerini solcu, devrimci diye anlatanların, pazarlayanların bazılarının ölmeden önce kirli tarihlerini öğreneceğiz. Kirli ilişkileri öyle ya da böyle ortaya çıkacak. Belki şaşıracağız, sarsılacağız…
Sonrası mı? Korkmayın “enseyi karartmaya” gerek yok… Tarih ve hayat olması gereken yere doğru akıyor…
Şaşırıyoruz, Ergenekon Davası’nda hiç ilişkisi olmayacağını zannettiğimiz kişilerin yan yana yargılanmasından…
Şaşırmayın… İnanın bir gün tarihin kirli ilişkileri de itiraflarla ya da başka bir biçimde yazıldığına daha iyi anlayacağız, kirli ilişkilerin boyutunu…
Şengül’e yanıt
Hüseyin Şengül, dünkü yazısında beni eleştirmiş. “12 Eylül faşizmi ve bugünler o günlerden daha karanlık mış!” başlıklı yazımla ilgili olarak, yazımı, Esenyurt’ta 12 Eylül ile ilgili yapılan paneli izledikten sonra yazdığımı iddia etmiş. Evet o basın toplantısına katıldım, ancak basın toplantısını izlemedim, toplantı salonundan başka bir işim nedeniyle ayrılmak zorunda kaldım.
Hüseyin abi, önyargıyla davranmış.
Başka bir konuda her 12 Eylül’de kendim üzerinden bir eleştiri yapmamı da eleştirmiş. Ancak yaşadığım ve 12 Eylül faşizmine şahit olduğum süreçle bugünü kıyaslarken neden yaşamamış gibi anlatayım ki, kıyaslama yapayım ki! Kendi yaşadıklarım üzerinden anlatmanın, daha gerçekçi olduğunu düşünüyorum.
Bugünü de yaşayan benim, dünü de… İkisi arasında nasıl bir kıyaslama yapmam?
Nasıl dünün bugünden daha iyi olduğunu, bugünün dünden daha kötü olduğunu söyleyebilirim ki…
Bu, siyasi ahlaksızlık ve yalan olmaz mı?