Şimendifer Bacası Gibi Maşallah…
Bundan otuz yıl önce Kaledere mahallesinin Stadyuma bakan tarafındaki yamaçta bir evde
oturuyorduk. Kışın sabahları pazaryeri ve stadyuma baktığımda vadinin beş katlı binalarını ancak örtebilen baca dumanlarının sisleri… Bizim oraların yanına bile yanaşamazdı.
Duman renginden griye çalan sisin kokusu yoktu. Bazen balkonda asılı unutulan… Kuruması için asılmış çamaşırlarda hafifçe koku hissedilirdi… O kadar.
Zamanla bu sisler Hamidiye mahallesinin hatta Çakırtepe’nin Zeytinliğine kadar sirayet edip… Kendini iyice belli etmeye başladı.
Sisler ise… Grinin koyu tonlarına doğru yol aldı. Koku ise maşallah… Hanımlar geceleri dışarıya kurumaları için çamaşır asamaz oldular. Kokması bir yana… Mahallenin ne kadar isi varsa çamaşırların üzerine yapışır oldu.
Evin içlerindeki kirler toz renginden… Kömür karasına döndü.
Son beş yıldır “Şirin Ünye’miz”(özellikle) geceleri kömür karasına büründüğü gibi… Daha çok Fak-Fuk-Fon kömürü” yüzünden genizler yanmaya geceleri keskin kokular Fukara kömürünü ele verir… Karlar yağıp eridiğinde teraslardaki sular kömür karası akar oldu.
Kısaca hava kirliliği Ünye’de had safhaya ulaştı. Belli ki… Önlem alınmazsa bu olumsuzluğun gittikçe daha da artacağı gün gibi aşikâr…
Bundan on beş gün önce belediyenin bacasından çocukluğumun“müstamel kara trenleri” gibi… Kara kömür dumanlarının çıktığını görünce zabıta amirine belediyeyi şikâyette bulundum.
“Belediye kalorifer bacasına on beş gün içerisinde filtre taktıracak biraz müsaade” dediler.
Ehhh… Hep belediye bize anlayış gösterecek değil ya… Biraz da biz belediyeye anlayış gösterelim dedik.
On beş gün geldi, geçti… Belediye filtreyi taktırdı mı? Şu anda bilmiyorum… Eğer taktırırsa vatandaşa örnek olmuş olur.
Bu konuda… Yani bacalarımızdan çıkan bu “ölüm tacirlerinin” bertaraf edilmeleri için belediye ne yapar?
Aslında bu soru ile belediyeye kıyak bir gelir kapısı açmış… Ama vatandaşın da bedduasını alıp bu dünyada kötü adamlığa… Öbür dünyada ise cehenneme aday olmuş olurum.
Çünkü…
Kendi bacasını garantiye alan belediye özellikle sabahın köründe… Ya da akşamın erken
vaktinde filtresiz baca avına çıkarsa… Veya yanlış yakılmış kazan bacalarını tespit ederse… Paraya para demez… Tıpkı kara yolundaki “tuzak” kameralar gibi darphane gibi para basar.
Bu cezalar Ünye’nin hava kirliliğini önlemeye yeter mi? İşte orası muamma… Bence belediyenin kasasını doldurmaktan öte bir işe yaramaz.
Neden mi?
Yüzlerce irili ufaklı binanın binlerce bacasına filtre takılabileceğini zannetmiyorum. Sitelerde ve merkezi kaloriferli apartmanlarda elbette işe yarar… Ama Bayramca’nın “beleş” kömürlerini yakan yüzlerce evin bacasına bir değil… Çifter filtre taktırtsanız yine de kirliliği önlemek mümkün değil.
Belki bir nebze faydası olur kabilinden… Sabahın köründe yüzü sirke satan zabıtalardan bir ekibi sıkı giyindirip (özellikle) merkezi kalorifer kullanan apartmanlara ve siteleri teftiş etmeleri fayda sağlar gibi geliyor bana… Yani hiç yoktan iyidir.
Ama…
Belediye yönetiminin “enayimiyiz? Vatandaşın sesi çıkmıyor… Şikâyet etmiyorsa… Durup dururken milletle kötü olmanın ne âlemi var? Demezlerse tabi ki…”
Tamam, anladık da… Bu kirliliğin çözümü ne? Derseniz naçizane önerilerim şunlar;
Birincisi belediyeyi önlem almayıp akciğer kanserini tetikledikleri için mahkemeye vermek.
Özellikle hükümetin (kapılardan ırak) akciğer kanseri ile muzdarip sigara tiryakilerine sağlık yardımını kesmesine karşılık böyle bir müktesep hak doğdu derim.
İkincisi Ordu Büyükşehir Belediyesinin kapısına yığışıp… “Biz teleferikten vazgeçtik… Siz onun yerine doğalgaz işini halledin” diye nümayişte bulunmak. O da yetmezse el altında “kaymaklı” torpil yapmak.
Üçüncüsü ise tefekkürle “takdir Allahtan… İnşallah bir gün hallolur... Allah kurtarıcılarımızı başımızdan eksik etmesin…” Deyip sağlıkları için dua edip… İmana gelmelerini beklemek...
Siz benim geyik yaptığımı zannediyorsunuz… Ama durum ciddi… Hatta ciddiden de öte…
Çok vahim.