Tarım Bakanlığı geçtiğimiz yıl, Türk Gıda Kodeksi Etiket Tebliği’nde değişiklik öngören bir taslak yayınladı. Bu kısa taslakla ilgili görüşlerimizi kendilerine iletmiştik.
Geçtiğimiz günlerde bu kez tebliğ, bir yönetmelik taslağı şeklinde görüşlere açıldı. İlk taslağa yaptığımız gibi nitelikli ve kapsamlı bir katkı sunduk.
Bakanlık kodekse ait tebliğleri yönetmeliğe dönüştürme kararı almış olmalı ki, birçok konuda yönetmelik taslaklarını görüşe açtı. Görüşe açtı ama hiç kimseye bilgi vermedi. Tek yaptığı, Gıda ve Denetim Genel Müdürlüğü’nün sitesine taslağı koymak.
Yeni yönetmelik taslağını dikkatle incelediğimizde, geçtiğimiz yıl yaptığımız hiçbir katkının dikkate alınmadığını gördük. Dahası, tebliğlerde hatalı temel anlayış, yönetmelik taslağında da korunmuş.
İnsan sormadan edemiyor, hiç kimsenin eleştiri ve katkısını dikkate almayacaktınız da, neden öneri topluyorsunuz? Yoksa amacınız yapıyormuş gibi yaparak, ileride gelecek eleştirilere karşı ‘herkesin görüşünü aldık’ diyebilmek mi?
Peki, taslak ne içeriyor?
AB mevzuatından tercüme edildiği metin içindeki vurgulardan da anlaşılan taslağın içeriği kadar, kullandığı dil de öylesine karmaşık ki, bu taslak bu haliyle yürürlüğe girerse, ne üretici sağlıklı uygulayabilir, ne de gıda denetçisi sağlıklı bir tespit yapabilir. Tüketicinin anlaması zaten hiç hedeflenmemiş…
Bazı maddeler farklı bölümlerde tekrar ediliyor. Tekrarların gereksizliği bir yana, her tekrarın önceki maddelerle çelişki meydana getirmesi de engellenmemiş.
Birçok tanım anlaşılır olmaktan oldukça uzak.
Özetle, taslak belli ki AB mevzuatından yapılmış alelade bir tercüme.
Taslağa göre “resmi olmayan diller” etikete yazılamaz. Bu kalıntı, eski dönemin faşizan izlerinin hâlâ sürdüğünün açık bir göstergesi. Mesela, bu maddeye BDP’nin bir tepkisi olur mu? Hiç sanmam. Sorunun çözümünden değil, varlığından beslenenler bu tür detaylarla neden ilgilensin ki? Üstelik bu tür aptalca bir yasak, onların da siyaseten en çok arzuladığı şeydir.
Yani bir üretici, ürünlerine Türkçe, İngilizce, Rusça, İtalyanca, İspanyolca, Çince gibi hatta adı sanı pek bilinmeyen ancak birkaç yüz bin kişiden bile oluşsa, bir devletin resmi dili olduğu için o dil, bu yönetmeliğe göre gıda etiketine yazılabilir.
Ancak Kürtçe yazmak yasak! Çünkü Kürtçe, herhangi bir devletin resmi dili değil. Kim diyor bunu, hem geçerli olan mevzuat, hem de yeni taslak.
Galiba bu taslağın hazırlayıcıları, ya Türkiye’deki değişimin farkında değiller, ya da gerçekten hükümete tuzak kuruyorlar. Daha da ilginci, bu yasağı sürdürmeye çalışan bakanlığın Bakanı da bir Kürt.
Kürtçe yasağının yanı sıra, Müslüman mahallesinde de salyangoz satıyorlar.
Müslüman bir ülkede yaşıyoruz, iktidarda Ak Parti yani Müslümanlar var ya… Sanırsınız ki, laikçi çevrenin tedirgin olduğu gibi, Şeriat’ın haram kıldığı alkol mevzuattan çıkarılmış. Oysa yeni taslakla da kale gibi korunuyor.
Mesela bir üretici, ürettiği bir ürüne “alkol” eklese ve bu alkolün oranı yüzde 0,5’in altında ise etikete yazması, eski mevzuatta olduğu gibi yeni taslakta da zorunlu değil. Dahası, eğer ürüne alkol ekleniyorsa bunu etikete yazmak şöyle dursun, bunu gizlemek için ‘alkol’ ifadesi yerine ‘alk’ yazmasına bile izin veriliyor.
Şayet biralarda eklenen alkol oranı yüzde 1,2’nin altında ise o bira alkolsüz sayılıyor. Ama yüzde 1,3 olursa, alkollü sayılıyor. Buda, alkolsüz bira masalı ile gazlı içecekler, meyve suları gibi pek çok ürüne alkol eklemenin, daha açık bir ifadeyle herkesi harama bulaştırmanın yasal kılıfı oluyor.
Malum “alkolsüz bira” demek, içinde alkol yok demek değil. Peki ya ne? İçindeki alkol oranı, yüzde 1,2’den az demektir. Anlayacağınız şeytanla işbirliği yapıp, insanlara pabuçlarını ters giydirmenin bir başka şekli.
Bu durumda ayıp, gerçekten hafif kalıyor. Bu nasıl kafadır, anlamak çok güç. Milletin inancının hiçe sayılması, bir saplantı olsa gerek.
Özetle;
Ürün
|
Alkol oranı
|
İçindekiler
|
İçeceklerde
|
0,5'in altında alkol eklenmişse
|
Etikete yazmak zorunlu değil
|
İçeceklerde
|
0,6'in üstünde alkol eklenmişse
|
Etikete yazılması zorunlu
|
Biralarda
|
1,2'in altında alkol içeren ürünler
|
Etikete 'alkolsüz' yazılır
|
Biralarda
|
1,3'in üstünde alkol içeren ürünler
|
Etiketine alkol oranı yazılır
|
Taslakta GDO ile ilgili hiçbir hükme yer verilmemiş. Hani bu ülkede GDO’lu ürün yasaktı? Yani Biyogüvenlik Kanunu, GDO’yu yasaklamıştı ve bir ürünün GDO içerip içermediği etikette belirtilecekti? Demek istiyorlar ki; ‘siz istediğiniz kadar konuşun, biz bildiğimizi okuruz.’
Taslağa göre hastanede, kantinde, fırında ve lokantada satılan gıdalar ile ambalajı küçük bir gıdanın içeriğinin etiketlenmesi gerekmiyormuş. Mesela, meyve salatasına ekşimemesi için etil alkol ekleyen otelin bu ahlaksızlığına yasal kılıf bulunmuş oluyor. Ya da, bir lokantaya gittiniz ve etli bir yemek sipariş ettiniz. Bu yemekteki et sığır mı, koyun mu, kuzu mu, at mı, eşek mi, domuz mu sorma hakkınız yok? Sorsanız da söylemek zorunda değiller. Çünkü Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’mız böyle olmasını uygun görmüş.
Fırın ekmeğine, sağlıklı/sağlıksız, helal/haram, temiz/necis ne varsa ekleyebilecek ama, bunu etiketlemeyecek veya sorunca söylemek zorunda olmayacak.
Allah’ın aşkına bu nasıl bir mantık?
Bu nasıl bir insan sağlığı öncelemesi?
Bu nasıl bir bilgi edinme ve bilgilenme hakkı?
Yönetmelik, içme suları ve maden sularını da kapsamıyor.
Neden?
Çünkü suların ruhsatlandırılması, Sağlık Bakanlığı’na bağlı da ondan.
İyide sularda gıda değil mi? Gıda…
Bunlar da gıda ise ruhsatı kimin verdiğinin ne önemi var?
Sanki ithal ettiğiniz bir gıdanın ruhsatını, Tarım Bakanlığı veriyor? Vermiyor.
Bu durumda suların etiketlenmesi de bu kapsamda olması gerekmez mi?
Mesela bazı ürünlerin bebekler, çocuklar, hamileler, yaşlılar vb gruplarca tüketilmesi sakıncalı olabilir. Ama yönetmelik taslağında buna dair hiçbir düzenleme yok.
Üreticiler, katkı maddelerinin içeriğinin tüketici tarafından kolayca çözülememesi için, Latince karşılıklarını yazıyorlar. Çoğu, EC yani E kodunu da yazmıyor. Yeni taslakta EC (E) kodundan bir kelimecik bile bahsedilmiyor.
Kısacası, yine tüketeni yani insanı değil, üreteni yani güçlüyü koruyan bir taslakla karşı karşıyayız. Atıp yeniden yazılmalı ama biz mutlaka değiştirilmesi gereken temel ilkeleri kapsayan maddelere yönelik bir taslak hazırlayıp, Bakanlığa gönderdik. Dileriz, bu kez dikkate alınır. (Bakınız)
Bazı kimseler bu tür eleştirilerimizin iktidar partisine yönelik olduğu yönünde bir düşünceye sahipler. Bu düşünce ve algıyı çok garipsiyorum.
Bu tür eleştirilerin icraya yönelik eleştiriler olduğunu görmemek veya görmezlikten gelmek bizim değil, böyle düşünenlerin kusuru.
Geçmişten bozuk bir miras devralındığını biliyoruz.
Ancak yeni adımların, geçmişten farklı olması gerekmiyor mu?
Geçmişin yanlışlarını düzeltip, daha iyisini yapmak gerekmiyor mu?
Peki, hatalar devam ediyorsa, yol gösterici eleştiriler yapmayalım mı?
Sahi bu taslak kimin? Tarım Bakanlığı’nın değil mi?
Bu uygulamanın sonucu kimi ilgilendiriyor? Doğmamış bebekten, Başbakan’a kadar herkesi ilgilendirmiyor mu?
Bu taslak böyle geçerse, kim sorumlu? Emeği geçenler, göz yumanlar, bu haliyle kabul edecek olanlar, eleştirmeyenler, eleştirenleri Ak Parti’yi eleştirdi diye saçma sapan kuruntu yapanlar…
Herkesi yani insanı koruyan iyi bir yönetmelik çıksa iyi olmaz mı? Bundan en çok siyasi iktidar pay almaz mı? Alır... Bunun sevabı onlara ait olmaz mı? Olur…
Biz neyi istiyoruz? Doğru işler yapılsın, iyi bir yönetmelik çıksın ve bundan hem tüm insanlar, hem de da siyasi iktidar yani Ak Parti yararlansın. Bizde eleştirme ihtiyacı hissetmeyelim hatta doğru icraatlarındaki yaptığımız gibi, takdir edelim ve ayakta alkışlayalım.
Bundan da rahatsız olan varsa, varsın rahatsız olmaya devam etsin. Hatta rahatsızlığından çatlasın.
Biz dilsiz şeytanlar olmaya razı değiliz.
* * *
Global patronu Siyonist, yerli patronu şarapçı bir firma, her yıl yaptığı gibi, yine Ramazan sömürüsü yapıyor. Su, şeker, glikoz şurubu, vişne ve kırmızı üzüm suyu konsantreleri, sitrik asit ve çeşitli aromalardan meydana gelen bir ürünü piyasaya sürmüş, iftar ve sahurda içilmesini istiyor. Adını da “Ramazan Şerbeti” koymuş.
Bu sözde şerbet, içerdiği diğer saçmalıklar bir yana, içinde alkol içerdiği de etiketinde yazmıyor. Bu tür ürünler -dinen yasak olsa da, mevzuata göre bir sakıncası yok- alkol içerir. Çünkü bir ürüne aroma katmışsanız, çözücü olarak alkol eklemek zorundasınız.
Şerbet böyle mi yapılır? Hayır yapılmaz. Bu şerbet mi? Değil. Şerbet yazmasına kim izin vermiş? 21.05.2010 tarihli izniyle Tarım Bakanlığı. Peki, bu ürün neden çıktı? Ramazanda satışı düşen kola ve diğer içeceklerden oluşan açığı kapatmak için…
Sadece bunun için mi? Hayır! İftar’da alkollü, asitli, glikozlu, şerbet(!) için diye... Afiyet bal şeker olmasın. Çünkü isteseniz de olmaz.