Silivri Bir Şehir Monografisi (I)
Silivri Belediyesi’nin 2011 yılında 3 cilt halinde yayınladığı “Silivri: Bir Şehir Monografisi” adlı hacimli çalışması üzerine epeydir yazmayı düşünüyordum. İki gün önce bir vesileyle Silivri Belediye Başkanı Özcan Işıklar ile tanışmam üzerine, konu hakkındaki düşüncelerimi yazıya dökerek paylaşma gereği hâsıl oldu.
Silivri üzerine böyle bir çalışmanın olmasında sanıyorum Başkan Işıklar’ın tarihçi kimliğinin epeyi etkisi olsa gerek. Çalışmaya katkısı olan herkese teşekkür ediyorum.
Son yıllarda Türkiye’de şehir monografisi çalışmaları yaygınlaşmaya başladı. Bunlar geç kalmış faaliyetler. Sebebi ise, böyle bir kültüre yeterince sahip olamamaktan çok, merkezi otoriteden duyulan korkudur! Bir şehir monografisinin en önemli ayağını o şehrin tarihi, mimarisi ve demografisi oluşturur. Bu bakımdan Türkiye’nin her tarafı resmi ideolojiye göre netamelidir! Monografi, konunun tarihsel boyutu itibariyle bir hafıza tazelemedir ve hafızanın diriliğini devletimiz hiç sevmez.
Ne demek mi istiyorum?
Bu ülkenin binlerce yıllık diğer halklarının şu veya bu şekilde yok edildiğinin belgelenmesi, konu edinilmesi devletin çok canını sıkar.
Unutturmak ya da yalan söylemek en iyisidir!
Örneği Karaköy’deki Arap camiinin, Emevi kumandanlarından Mesleme bin Abdülmelik tarafından 717 senelerinde yaptırıldığı yalanını işlerler. Hâlbuki burası büyük bir Katolik kilisesidir ve İstanbul’un fethinden bir süre sonra camiye çevrilmiştir.
Unutturmanın yolu, hafızayı silmekten geçer.
Hafıza silmek, bilgisayardan program silmeye benzemez.
Hafıza silmek ders kitaplarının içeriğinden tutun da, yer adlarının değiştirilmesine, tarihsel olayların çarpıtılması ve ‘ötekilere’ ait mimari ve kültürel eğelerin yok edilmesine dek uzanır. Ve uzun yıllar her şey unutulmaya bırakılır.
Ancak tarihe düşülmüş yazı ve objelerden geriye ne kadarı kaldıysa, onlar, ilgili devletin tüm baskılarına rağmen onun karşısına çıkarılırlar!
Örneğin, 1915 Ermeni kırımı konusunda dönemin ABD Büyükelçisi Henry Morgenthau’nun anıları veya ünlü İngiliz tarihçisi Arnold Toynbee’nin “Mavi Kitabı” dev gibi ortada durur.
Konuyu dağıtmadan, şehir monografilerine dönecek olursak; valiliklerce yaptırılan çalışmalarda resmi ideolojini etkileri daha bir sırıtıyor! Belediyelerin yaptıklarında ise, bu etkiler daha bir silik halde bulunuyorlar. Ancak her halükarda bu kurumların çalışmaları belli eksiklikler, hatta çarpıtmalar içeriyor.
“Silivri: Bir Şehir Monografisi” çalışması, mevcut kaynakların ne kadarı kullanılabildi bilmiyorum, ama olabildiğince objektif bir çalışma olmuş.
Birkaç eleştirimi ve ilginç bulduğum birkaç belge üzerine yazacağım.
Bunları bir yazıya sığdıramayacağım için, zorunlu olarak birkaç yazı halinde olacak.
Resimli kitap ve ansiklopedilerdeki mizanpajın temel unsurlarından biri, resimlerin, çizimlerin, şekillerin alt yazılı olmasıdır. Okuyucu, resme bakarken onun ne olduğunu alttaki yazıda okursa, okuması kesintiye uğramaz. Resme numara vererek, onu da kitabın sonunda fihrist olarak yayınlamak hiç akıl karı değil. Okuduğum sayfadan ayrılıp fihristte resim altı aramak çok sinir bozucu oluyor.
İşte 3 ciltlik bu monografinin biçim hatasıymış gibi gözüken, ama içeriği olumsuz etkileyen böyle bir hatası var.
Umarım kitabın yeni baskıları olur da, bu hata orada düzeltilir.
Bir diğer eleştirim, bu çalışma eksiklikler içeriyor. Bir monografide bulunması gereken asıl konulardan kültür, etnografya, mimari, (varsa) tarihi bina envanteri ve sosyal yaşam bölümleri eksik kalmış. Monografiler salt belge derlemeleri değildir. Bu nedenle şehrin ‘emektarından’, meslek erbaplarından, eğitim/öğrenim süreçlerinden, spor müsabakalarından vb. bahsetmek ve bunları da anekdotlar yoluyla süslemek, çalışmayı daha renkli kılar. Elbette bu alanlar ayrı araştırmaları gerekli kılıyor. Umarım bu eksik ayaklar da ilerde tamamlanır. Özellikle Osmanlı’nın son yılları ve Cumhuriyet dönemi Silivri tahrirat defterleri üzerinde çalışılarak şehre dair epeyi bilgi çıkarılabilir.
Devam edeceğim.