Silahlanmış Bir Kin
27 Mayıs 1960’da yapılan askeri darbesinin üzerinden 51 yıl geçti. Darbecilerin isimleri hala Türkiye’de “saygın isimler” arasında görülmeye devam ediyor. İsimlerinin verildiği meydan lar, caddeler, stadlar, mahalleler, okullar bulunmaktadır. Ama yaptıklarının Türkiye’de yol açtığı büyük yıkımların etkisi de devam etmektedir.
Cumhuriyet idaresine kavuşmakla övünen Türkiye’de, iktidarın ancak halkın kararı ile tayin edildiğinin söylendiği Türkiye’de, seçimlerle iktidara gelemeyenler, iktidar olmaları için halkın güvenmedikleri, halkı kendi seçtiklerinden kurtarmak iddiası ile yaptıkları darbeyle tarihte emsali çok az görülecek bir zulüm/bir rezalet işlemişlerdir.
51 yıl sonra 27 Mayıs darbesini savunanların sesleri duyulmaya devam etmektedir. Emre Kongar vb kimseler, 27 Mayıs darbe düzenini meşru ve mazur göstermek için uzun uzun DP’nin Menderes’in yanlışlarını tekrarlamaktadırlar. Zaten darbe işlerinin piri sayılan İsmet İnönü’de darbeden önce, “darbenin şartları oluşursa darbe meşru olur” dememiş midir? Şartların oluşması için en çok Üniversitelilere görev düşmüştür. İstanbul Üniversitesi Rektörü Sıddık Sami Onan, kara cübbesiyle memleket ufuklarının kararmasında çok büyük bir rol sahibi olmuştur.
Bütün yanlış işlerin mikrofonu olan şanlı Türk basını darbe öncesinde hep kışkırtıcı olmuştur. Gençlerin topluca öldürüldükleri, cesetlerinin kıyma makinelerinden geçirildikleri gibi pespaye yalanlarla günlerce kirli sayfalarını daha da kirletmişlerdir.
Türkiye’de halkın her zaman doğruyu seçebilme yeteneğinden şüphesi olan bu çevreler, seçi oldukça bu halk yaşadıkça kendilerinin seçilmeyeceğini bildikleri için hazırlıklarını da ona göre almıştır. Güya kurdukları Anayasa Mahkemesi ile TBMM’nin yasma faaliyetinin hukuka ve anayasaya uygunluğunu denetlemeye başlamışlardır. Anayasa Mahkemesinin üyeleri ise, Darbecilerin DP’lileri yargılamak için kurdurduğu mahkemenin üyelerinden oluşmuştur. Hiçbir hukuk kuralının işletilmediği bir mahkemenin üyeleri terfi ettirilerek Anayasa Mahkemesi üyeleri yapılmıştır. Yargıda darbe düzenine karşı çıkan, karşı çıkma potansiyeli taşıyan üç binden fazla hakim-savcı tasfiye edilmiştir. Yargının tek renk tek ses olması sağlamıştır.
Elbette tasfiye yargı ile sınırlı kalmamıştır. Tasfiyenin en amcasız şekli orduda yaşanmıştır. Yüzlerce general, binlerce subay sorgusuz sualsiz bir şekilde atılmıştır. Dönemin Genel Kurmay Başkanı Rüştü Erdelhun, darbeye katılmadığı, darbe karşı çıktığı için erler tarafından tekme tokat dövülerek tutuklanıp DP’lilerle birlikte yargılanmıştır. Günümüzde dağlara taşlara Mustafa Muğlalı gibi isimler yazılırken hiçbir yerde Rüştü Erdelhun adına rastlanılmaması tesadüfle açıklanabilir mi?
Tedbirler Kanunu diye bir kanun uygulamaya konulmuştur. Bununla Yassıada Mahkemesinin karalarını eleştirmek yasaklanıp suç sayıldığı gibi DP’lilerin her hangi bir işini övmekte yasaklanmıştır. Bu kanunun Anayasaya aykırı olduğu iddiası ile Anayasa Mahkemesine yapılan müracaatları ise o malum mahkeme reddetmiştir. Tedbirle elbette bir kanunla sınırlı kalmamıştır. HSYK’nın ilk hali kurulmuş e yalnızca darbeci anlayışa uygun olanların atanması terfisi sağlanmıştır. O anlayışa uzak olanlar ise bu kurul tarafından engellenmiştir.
Darbecilerin de yeknesak bir topluluk olmadıkları görülmüştür. Çünkü Cemal Madanoğlu öncülüğündeki sol Kemalistlerle Alpaslan Türkeş öncülüğündeki sağ Kemalistler arasındaki görüş ayrılıkları zamanla büyümüş ve Türkeş öncülüğündeki (adına 11’ler denilen) grubun tasfiyesi ile sonuçlanmıştır. Alpaslan Türkeş darbeciler adına, Ankara Radyosundan ilk bildiriyi okumuştur. Halk onun sesini ilk defa bu bildiri ile duymuştur. Türkeş kariyerini bu bildiri ile yapmıştır denilse yeridir. Hayatının sonraki döneminde hiçbir zamanMadanoğlu grubundan farkını halka açıklamakta yeteli olmamıştır. Halkın zihninde o bildiri “bir mıh gibi” çakılı kalmıştır.
27 Darbecileri hazırlattıkları cici anayasa ile darbe gününü “Hürriyet ve Anayasa Bayramı” ilen etmişler ve onların bu bayramları 1980’e kadar Türkiye’de resmi bayram olarak kutlanmıştır. Böyle bir bayram dünyada kaç ülkede bulunabilir? Darbeciler bununla da yetinmeyerek kendilerini sağlama almak için, TBMM’yi milletvekillerinden oluşan ve senatörlerden oluşan iki ayrı kısım olarak düzenlemiştir. Senatörlerin bulunduğu bölüm “Cumhuriyet Senatosu” diye adlandırılmış ve darbeciler adında Cumhuriyet kelimesinin bulunduğu Senato’da ömür boyu seçimlere katılmaksızın “tabii senatör” adıyla bulunmuştur. İsimlendirme de elbette önemlidir. Darbeciler “tabii senatör” adını alırken, halkı seçtikleri ise yalnıza senatör adını alabilmiştir. Halkın seçtiklerine “suni senatör” diyemedikleri için, kendilerini “tabii senatör” diye adlandırmakla yetinmişlerdir.
Türkiye’de Cumhuriyet döneminde askeri darbelerin 27 Mayıs ile başladığı iddiası gerçekçi değildir. Aslında ilk darbe 17 Kasım 1924’te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının Kazım Karabekir liderliğinde kurulmasını takiben yaşanmıştır. Çünkü bu partiyi kuran askerlere, ya siyaseti ya da askerliği seçin denilerek kendileri ikilem içinde bırakılmıştır. Partinin lider kadrosu ise yanlış bir seçimle askerliği bırakmış siyasi görevlerini sürdürmüştür. Ancak aradan altı geçmeden Takrir-i Sükun yasası ile partileri kapatılmış bir yıl sonra sanal İzmir Suikastı bahanesi ile öneli bir kısmı idam edilmiştir. Buna karşılık Başbakan İsmet İnönü’nün askerlikle ilişkisi 1927’ye kadar devam etmiş ancak bu yıl askerlikten emekli olmuş sayılmıştır. Üstelik Başbakan İnönü 1927’ye kadar da askerlik alanında terfi etmeye de devam etmiştir.
27 Mayıs darbecileri halka ve halkın seçtiklerine karşı o kadar büyük bir kin ve nefret sahibi olmuştur ki, tutuklanan DP’liler uçakla götürüldükleri hava alnında, uçağın merdiveni açılmaksızın arkadan tekmelenerek uçaktan atılmışlar, uçaktan atılanlar ayrıca iki sıra halinde dizilenlerin arasından geçirilerek tükürüklerle küfür ve hakaretlerle yürütülmüştür. Acaba o ikili sıralarda görevli sayılanlar, önlerinden geçen DP’li bakan, milletvekili, belediye başkanı vb kimselere tükürerek, küfrederek, tekmeleyerek darbecilik görevi yapanlar kimlerdir, bu gün nerelerde hangi saygın makamda “demokrasiye bağlılık” içeren görüşlerini açıklamaktadırlar? 27 Mayıs darbesi “silahlanmış bir kin” gibidir. Ancak bu silahlanmış kin, darbeden sonra, başta cici anayasaları olmak üzere, kurum ve kuralları ile “bir 27 Mayıs darbe düzeni” olarak yerleşiştir. Bu 27 Mayıs darbe düzeninin önemli rükunlerinin bir kısmı ancak 12 Eylül 2010’da değiştirilebilmiştir. O darbenin mağdurlarına, o darbenin mazlumlarına, o darbenin yasaklılarına, o darbenin darağaçlarında katlettiklerine doğum günlerine de ölüm günlerine de selam olsun.
SEÇİLMİŞ KAYNAKÇA
Emine Gürsoy Nakli, Örtülü Ödenek Davası/Yassı Ada Zabıtları I, İstanbul, 2005.
Emine Gürsoy Naskali, 6-7 Eylül Olayları/ Yassı Ada Zabıtları II, İstanbul, 2007.
Emine Gürsoy Naskali, Anayasa Davası/ Yassı Ada Zabıtları V, İstanbul, 2011.
Ferruh Bozbeyli, Yalnız Demokrat, Timaş Yayınları, İstanbul, 2009.