Sıcağın Ve Sevginin Gücü
SICAĞIN VE SEVGİNİN GÜCÜ
Sıcak ve sevgi…nasıl da bir birine yakışıyorlar değil mi? Biri birinin ruh ikizi sanki!. Ama birisi güneşten diğeri yürekten alıyor gücünü…
Bu ikilinin yeryüzünde sadece su ve insan üzerindeki etkisini, yetkisini, işlevini ve sonuçlarını irdeledim kendimce… Sıcağın, hayat kaynağımız olan suyu ne hallere soktuğuna bakalım önce!
Dünyamızın üçte ikisini oluşturan suyu düşündüm de, kaç farklı karakter ile çıkıyor karşımıza... Donmuş hali, erimiş hali, kudurmuş hali, köpürmüş hali, kaynamış hali ve buhar halini düşünün. Özgül ağırlığıyla yapısıyla tüm maddelerden farklı özelliği olan suyu bu hallere sokan nedir?
İklime yani sıcaklık derecesine göre karakter değiştirmiyor mu?
Su, mutedil ısının kollarındayken sakin, uysal ve ağırbaşlıdır. Isının derecesini artırdığında birden bire onun aklı delirir nedense? Ocağın üzerinde duruşunu bir izleyin… Isının derecesi arttıkça su kabına sığmaz oluyor. Canavarlaşıyor adeta, yakıp yıkmaya, çevresindekilere “Aman Allah!” dedirtmeye başlıyor. Bir süre sonra onu yerinde tutana aşk olsun. Buhar kanatlarını takmasıyla havalanıyor; ta ki arşa başı değinceye kadar uçuyor da uçuyor havai fişekler gibi… Ne zaman arşta sert mizaçlı bir buluttan tokat yerse, o vakit aklı başına geliyor. Gerisin geri paldır küldür ağlayarak dönüyor yeryüzündeki kabının içine…bazen de donmuş halde titreyerek dönüyor…
Sabit, düzenli ve ılıman sıcaklıkta sessizce, sakince yatağında mışıl mışıl uyurken, çarşaf gibi sallanıp, tatlı tatlı akarken; sıcaklıkların çarpışmasını, yani rüzgâr olayını görünce suya bir başka haller oluyor. Çarpışan sıcakları ayırmak istercesine kendini feda eder ve rüzgârın peşine takılarak; köpürür, çalkalanır, dalgalanır, bağırır, çağlar, hop oturup hop kalkar… Rüzgârın türüne göre onun oyun havası değişir... Meltem, lodos, fırtına, kasırga, hortum ve bunun gibi her esintinin havasına göre oynar…bazen zeybek havasında oynar, bazen çifte telli, bazen horon teper bazen de kılıç kalkan çeker…
Sıcaktan ayrı kalmak en büyük korkusudur suyun. Sıcakların çekip gitmesinden endişe duyduğu için belki de bunca çabası. Çünkü sıcaklığın tamamen çekilmesiyle sus pus olup küsecektir dünyaya su. Donarak parmağını bile oynatamaz hale gelir. Beyni durmuştur artık onun.
Peki, en güzel surette yaratılmış olan insan ruhunun da halleri yok mudur? Bu hallere neyin etki ettiğini hiç düşündünüz mü?
İtilip kakılan bir çocuğun duruşuyla, sevilen okşanan çocuğun duruşu aynı olabilir mi? Nasıl ki sıcaklık çekilince suyun gücü bitiyorsa; sevginin olmadığı ortamda da insan ruhu işlevsiz kalıyor tıpkı donan su gibi… Anne baba kollarında zevk içinde büyüyen bir çocuğun bakışıyla, köprü altına itilmiş bir çocuğun bakışı aynı mıdır? Birisi alev alev çakarken diğeri donuk bakışıyla “ben aslında yaşamıyorum” mesajı vermekte… Birisi fıkır fıkır kaynarken, diğeri ruhsal yaşam mücadelesinde… Övgüler alarak, ilgi ile karşılaşan insanların başarısı ile, ötelenen insanların başarısı aynı olabilir mi?
“Sevgi güneş gibidir, çok verirsen yakar, az verirsen dondurur” diyen bir söz okumuştum. O gündür bu gündür bu ilişkiyi düşünür, kıyaslar, gözlemlerim.
Düzgün ve ayarlı sevgilerle büyütülen insanlar, diğerlerine göre daha anlayışlı, sakin, mutedil, dengeli ve huzurludur. Elindeki nimetleri doğru değerlendirir, kafasını kullanmayı erken öğrenir. Keşkeleri az olan bir yaşam için adaydır. Ergenlik çağının dalgaları hafif şiddetle atlatılır. Kendi ayakları üzerinde dengeli durmayı kolay başarır. Muhtaç ve bağımlı olmadan yaşayan örnek insan tipidir.
Sevgi adı altında her istediği anında yapılan, açıklama, izahat almadan sadece maddi istekleri yerine getirilen, doğru ve eğri ayırt ettirilmeden yüzüne gülünerek büyütülenler ise önce şımarık, haşarı çocuk, sonra huysuz genç, daha sonra da bunalımlı ergen olacaktır. Çabuk usanan, tatmin olmayan, gözü doymayan, sorumsuz, kendini bile idare edemeyen…
Üçüncü olarak: sevgi ile öfkenin hızlı yer değiştirdiği ortamlarda büyüyen yani sevilirken yerilen, sık sık eleştirilen, sevgide göklere çıkarılırken öfkede yerin dibine batırılan çocuklar özgüvensiz, dengesiz, başarısız, tiryaki, kızgın, alıngan, haşarı, eleştirmen olacaktır… Rüzgarlı havanın suyu püskürttüğü gibi dengesiz sevgiler de insan ruhunu püskürtüyor.
Sevginin ve ilginin hiç olmadığı veya yetersiz olduğu ortamlarda büyüyenler ise; içe kapanık, içten pazarlıklı, kindar, hırslı, zalim, acımasız ve bunun gibi ruh haliyle sarmalanmaktalar...
Keşke insanların tümü birbirine dengeli sevgi ve ilgiyi gösterebilmeyi başarsalardı… hayatımızın her evresinde bu güzelliği yaşayıp yaşatmayı bilseydik…ruh halimiz yediveren gülü gibi açtıkça açacak, coştukça coşacaktı …
Isı suyun, su dünyanın, sevgi insanın kaderi gibi…
Sevginin olduğu yerden kaçar nefret yabana
Kainata meydan okutturan şey, sevgidir insana...