Sıcağı Sıcağına
Referandum referandum diye ortalığı ayağa kaldırdık. Sözde bilinçli olan bizler tartışmalara girmeden aklıselim bir şekilde düşüncelerimizi anlatmaya çalıştık.
EVET diyecek olanlar neden EVET.
HAYIR diyecek olanlar neden HAYIR diyeceklerini anlatmaya çalıştılar.
Bunun dışında üst düzey bürokratlar hiç Testere gibi olmayı denemediler. Her zaman ki gibi Keser gibi, Rende gibi oldular, hep bana hep bana dediler.
Ama asıl sandığın başına gidecek olanların ne düşündüğü, ne bildiği sorulmadı, izlenmedi. Açıkçası sandığın başına bizler gitmedik, şu andaki sonucun galipleri “o” düşüncesi bile sorulmayan, EVET dediğinde neye evet diyeceğini bilmeyen aynen HAYIR dediğinde neye hayır dediğini bile bilmeyen sadece yönetilenlerin sonucu belirlediği bir referandum oldu. Aksini söyleyen varsa açıklamasını da isterim. Neyse ben ufak birkaç örneklerden birini vermek istiyorum bu düşüncemi az da olsa açıklayacaktır sanıyorum.
Olay 8.9.2010 tarihinde geçmiştir.
- Teyze sen oy kullanacan mı?
- Kullancam tabi
- Peki, nerede kullanacan biliyor musun?
- Köyde kullanacam mıhtara yarıyomuş
- Teyze bu oy sonucunun muhtarla ilgisi yok ki? (aslında var, olmaz mı hiç )
- Ben anlamam bizim gız, çocuklar dedi bana
- Tamam, teyzecim ne diyecen EVET mi? HAYIR mı? Diyecen? Biliyon mu?
- EVET diyecem oğlanla mıhtar dedi
- Hııı senin okuma yazman var mı?
- Yok ben bilmem okumayı yazmayı
Çantamı açıp içinden kalemle kağıt çıkarıp kağıdı 2ye böldüm EVET-HAYIR yazdım teyzemize gösterdim
- Teyze bunlardan hangisinin üzerine mührü basacan?
Baktı baktı durdu, eee öğreten oğlu ile muhtar düşünmesi lazım tabi
- İşte buna basacam dedi.
Durma sırası bendeydi, doğruyu göstersem 1 oy kaybı olacak, sussam vicdanım elvermeyecek. Sonra dayanamadım;
- Teyzecim senin o gösterdiğin de HAYIR yazıyor ama dedim.
- O hayır yazan mı?
- Hıımmm ( evet demeye dilim varmadığı için ) demekle yetindim.
- Bunu bana demediler.
- Neyse teyzecim sana hayırlı pazarlar ( konunun geçtiği gün Söke’nin pazarıydı) suç sende değil, sana okumayı yazmayı öğretemeyenlerde.
- İyi de gızım şimdi ben sana sorayım sen ne diyecen?
- Senin az önce seçtiğini diyecem.
- Neden?
- Birçok nedeni var ama sana tek neden söyleyeyimi teyzecim. Biraz beylik bir laf olacak senin için ama olsun. Başta Atatürk’ün “TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLELEBET PAYİDAR KALACAKTIR” sözleri için, senin, benim, gelecekteki çocuklarımızın özgürlüğü için.
- Sizce sonra ne oldu?
Tam döndüm üçüncü adımımda ardımdan seslendi
- Buyur teyze dedim
- Sen hani Atatürk dedin ya bende o merdiven gibi basamaklı yazıya bascam mühürü.
Hiçbir söze gerek yoktu sadece gözlerine baktım, yüzüne baktım, o an düşündüğüm; büyük bir ihtimalle sandıklar açıldığında, sonuçlar açıklandığında EVET çıkacak ve sonuçların ardından oluşacak olaylarda teyzemizin hiç Vicdanı sızlamayacak. Keşke demeyecek.
Aslında herkes 12 Eylül anayasasının değişmesinden yana bende dâhil bunu yıllardır söylüyoruz. Hükümetin direttiği o içinde geçen bir kaç madde. İşte Dananın kuyruğunun koptuğu yer.
8.9.2010 Tarihinde alış veriş yaparken bu teyzemizdeki örnek gibi birçok kişiyle görüşmüştüm ve aldığım notların birçoğu inanın çok ilginçti.
Mümkün olduğunca tarafsızdım. Acı ama gerçek olan bir başka olay hem Hükümete çatıyorlardı, istemiyorlardı ama ANAYASA 12 EYLÜL ANAYASASI diye istemiyorlardı. Çünkü insanlara sadece 12 Eylül anayasası iptal edilecek deniyordu. İçeriği değil. Tehlikeli boyuttaki içeriğinden hiç ama hiç kimse söz etmedi. Her ne hikmetse bürokratlarımızda ilk fırsatta ipin kendi boyunlarından geçeceğini hiç düşünmeden EVET deyin EVET deyin diye ortalığa düştüler. Öyle ya kar payı var işin içinde, nedir bu yalakalık. Kime? Tabi ki Sayın Başbakana. İleride yedi sülalesini koltuğunun altına alma garantisi.
Olan oldu biten bittiii. Şimdiden sonra neler yapılabilir deme şansımız varsa diyelim, bundan sonrasını düşünelim.
Geçenlerde bir bürokrata kızmıştım “ Sen sanma ki saltanatın kalıcıdır, seni de alt edecek olan bir başka saltanatçıdır ” demiştim.
Bilmem anlatabildim mi?