Sibel Unur Özdemir Röportajım
Sevgili okurlar, bugünkü röportaj konuğum Sibel Unur Özdemir… Bazı sanatçılar ve sanatçı adayları sürekli gündemde olmaya bayılırlar. Eser üretmeseler bile bir şekilde gündemde kalmayı başarırlar ama asla kalıcı olamazlar. Bir de sessiz sakin eser üreten gerçek sanatçılar vardır. İşte bu sanatçılardan biri de Sibel Unur Özdemir’dir. Sibel Hanım, edebiyat dünyasından en çok sevdiğim ve takdir ettiğim altın isimlerdendir. Kıvır kıvır sapsarı saçları, daima gülen yüzüyle pozitif insan örneği, sevgi dolu, nazik, papatyalar kadar zarif bir hanımefendidir. Onu tanımış olmak benim için büyük bir onurdur.
Sevgili Sibel Unur Özdemir hakkınızda yaptığım araştırmalara göre 1968 yılında Ankara’da doğmuşsunuz. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi İş İdaresi Bölümü mezunusunuz. 1986 yılında başlayan iş hayatınız halen devam etmekte olup bir kamu kuruluşunda şube müdürü olarak görev yapmaktasınız. Evlisiniz ve bir erkek evlat sahibisiniz. Pek çok edebiyat dergisinde şiirlerinize, öykülerinize ve denemelerinize rastlıyoruz. Ben kendi adıma yazdıklarınızı zevkle okuduğumu söyleyebilirim. Sizi sizden dinlemek istiyorum. Kimdir Sibel Unur Özdemir?
Merhabalar Harika Hanımcığım. Hakkımda pek çok bilgiye sahipsiniz. Yazdıklarım hakkındaki düşünceleriniz beni duygulandırdı açıkçası. Emeğimin boşa gitmediği cümlelerinizden anlaşılıyor ki bu da mutluluk verici.
“Kimdir Sibel Unur Özdemir?” diye bir soru yöneltmişmişsiniz bana. İnsanın kendini anlatması en güç işlerden birisi lakin sorunuz aklıma 25 Ağustos 2009 tarihinde –doğum günümde- Foça Haber Gazetesi için yazdığım bir yazıyı hatırlattı. Sorunuza o yazımdan bir bölümle cevap vereyim:
"Ağustos ayının yirmi beşi, bir pazar günü, saat sabahın sekiz buçuğunu gösterirken açmışım dünyaya gözlerimi. Yaz çocuğuyum ben. Toprak burcundan, başağım. Sessiz, sakin, duru, şeffaf ama mükemmeliyetçi… Yaptığım işin en iyisini yapabilmeyi istemem içimdeki titizlenen elin suçu, vallahi billâhi benim değil. Kusursuzu aramak, zaman zaman yorsa da beni şikâyetçi değilim halimden. Sanata düşkünlüğüm de burcumun özelliklerinden biri diye biliyorum.
Coşar yüreğim ilham geldiğinde. Yazacak yer arar, içindekileri boşaltacak satırlar. Bulamazsa kaydedene kadar dolaşır durur düşünceler zihnimde, huzur vermezler bana. Ne zaman yazıldılar onlar da rahat, ben de. Melankolik bir hava kaplar kimi zaman yüreğimi. Hüznü de sever yaz çocuğu. Beslenir dinlediği bir şarkıdan ya da seyrettiği bir filmden.
Mor, yeşil, pembe en sevdiğim renkler. Yemeklerden karnıyarık. Romantik, hassas, olabildiğince duygusal, kırılgan… İçten, candan, özü sözü bir, yalanı dolanı olmayan, inandığını söyleyen, inanmadığının peşinden gitmeyen, dobra dobra, riyasız, zararsız, dost canlısı, balaban yürekli, film karesine, okuduğu kitaptaki bir cümleye gözyaşı dökecek kadar duygusal, sevdiğini gerçekten seven bir Havva kızı. Eşimin canı, oğlumun annesi, anne-babamın kızı, Bükre'nin teyzesi, Gökhan'ın yengesi, Belma'nın arkadaşı, Rafet Bey'in torunu, sıkı bir tiyatro izleyicisi, kitap kurdu, Yaradan'ın bir kulu."
Sibel UNUR ÖZDEMİR
Foça Haber Gazetesi 25 Ağustos 2009"
Hem çalışan bir kadın, hem eş, hem anne hem de çalışsanız bile yine de ev kadınısınız. Üstelik bir de sanatçısınız. Bir koltukta iki karpuz taşıma değil bu her koltukta iki hatta üç karpuz taşımak bu… Nasıl başarıyorsunuz bunları?
Önemli olan zoru başarmaktır diye düşünüyorum. Ayrıca insan sevdiği, gönülden istediği şeylerle uğraştığında mutlu oluyor. Bu hissiyatta bedenine ve ruhuna yansıyor. Mutluluğu yakalayan insanda zaten yorgunluk hissetmiyor.
İş yerim gerçekten hayli yoğun. Bazen tüm enerjimin tükendiğini duyumsuyorum fakat eve gelip edebiyatla bütünleşmeye başladığımda o yorgunluktan eser kalmıyor; çünkü yazarken dinleniyorum. Tabii hoşlandığım bazı şeylerden vazgeçmek zorunda kalıyorum ama olsun değmez mi? Değiyor vallahi, hem de her anına.
Yazmak ve okumak varsıllaştırır insanın ruhunu, insana farkındalık katar. Hecelerim kelimelere, kelimelerim cümlelere, cümlelerim paragraflara dönüştüğünde coşar yüreğim kendisini kamçılayan yazma aşkıyla. Sevmekle başlar her şey, yaptığın işi sevmekle, insanları her koşulda sevebilmekle ve kocaman bir yüreğe sahip olmakla.
Sevgili Sibel Unur Özdemir ailenizde edebiyatla ilgilenenler var mıdır?
Rahmetli babam amatörce şiirler yazardı. Babamın kitaplığında pek çok şiir kitabı, şiir antolojileri vardı. Onları okuyarak büyüdüm diyebilirim, hem de defalarca kez. Babamın şiirlerini okumayı da çok severdim. Kısaca şiir hayatımda hep vardı. Babamdan miras olsa gerek bana bu yetenek.
Öte yandan halam emekli İngilizce öğretmenidir ve bir dönem masal, öykü vb. türlerde çeviriler yaptı. Bu çeviriler kendisinin de üyesi olduğu Okul Öncesi Eğitim Derneği’nin çıkardığı dergilerde yayımlandığı gibi çalışmaları bir seri şeklinde kitap olarak da yayımlandı.
Annemin beğendiği şairlerden seçtiği şiirleri yazdığı lacivert kaplı bir defteri vardı. Oradaki şiirleri de beğeniyle okurdum. O defter bende, saklıyorum.
Annenizin ve babanızın sanata bakışları nasıldı?
Kendimi bildim bileli hep tiyatro sanatçısı olmak istedim. Aklımdan başka bir meslek geçmedi hiç. Lise yıllarımdan sonra bir süre amatörce uğraştım da tiyatroyla. Farklı dönemlerde Ankara Sanat Tiyatrosu’nda ve Alman Kültür Merkezi’nde düzenlenen tiyatro çalışmalarına katıldım. Bir dönem Yükseliş Koleji öğrencilerinin tiyatro topluluğu ile çalıştım. Onlarla birlikte Ahmet Kutsi TECER'in "Köşebaşı" isimli oyununda küçük bir rol aldım. Bir sezon da Büyük Tiyatro'da sahnelenen "İnsanlar ve Hayvanlar" isimli oyunda oynadım. Sanırım aynı döneme denk geliyor, TRT'nin
seslendirme sanatçısı almak için açmış olduğu sınavı kazandım ve sonrasında düzenledikleri "Film Seslendirme" konulu eğitim programına katıldım. Bir-iki film de seslendirme yaptım. Annemle babam bu faaliyetlerimi desteklediler. Lakin kısmetten öte yol yok, hayat nereye götürürse orada oluyor, onu yaşıyorsunuz. Bu arada ben de oğluma el vermiş olacağım ki o da tiyatro eğitimi aldı. İnşallah O’nu pek çok oyunda seyretmek kısmet olur.
Yazmaya ne zaman, ne ile (şiir- öykü vb.) ve nasıl başladınız?
Yazmaya ne zaman başladığımı hatırlamam çok zor. Lakin şiir hayatımda hep vardı. Sanırım rahmetli babamdan miras bana bu yetenek. İlk şiirim Atam, henüz on üç yaşımdayken Okul Öncesi Eğitimi Dergisi’nde yayınlandı 1981 yılında. Ve bir gün yazmanın büyülü gücüne iyiden iyiye kaptırdım kendimi. İşte o gün bugündür yazıyorum.
Yazma eylemimin ucu bucağı yok, değil mi Harika Hanımcığım? Kesin bir tarih söylemek gerçekten oldukça güç. Öncelikle şunu söyleyebilirim ki okuma ve yazma eylemini birbirinden ayıramıyorum. Ben kendimi bildim bileli çok iyi bir okuyucu olmuşumdur. Haliyle de bir süre sonra biriktirdiklerinizi kendi süzgecinizden geçirdiğinizde, duygularınızla, düşüncelerinizle yoğurduğunuzda ve tüm bunları gözlemlerinizle, tecrübelerinizle harmanladığınızda içinizde bir balon gibi büyüyen yazma arzusunu durdurmak mümkün olmasa gerek.
Şunu da dile getireyim ki… Hiçbir zaman belli bir türe bağlı kalmadım. Kalıplara sıkışıp kalmayı pek sevmiyorum. Ben sadece içimden geldiği gibi, yüreğimin sesini dinleyerek yazdım, yazıyorum. Öyküler, denemeler, şiirler, vb. eserler üretmeye çalışıyorum. Henüz hayata geçiremesem de kaleme aldığım çocuk romanlarım var.
Yazarken konularınızı çoğunlukla yaşadığınız olaylardan mı yoksa hayalinizde canlandırdığınız olaylardan mı seçersiniz?
Eser-yazar ilişkisi hep merak edilen ve sorulan bir konudur. Yaşanılan zaman ve mekân içinde insan her haliyle sorgulanmaktadır. Yazarın yaşama dair bakış açısını, duyduğu, gördüğü, seyrettiği, gözlemlediği, hayal ettiği şeyleri hikâyelerinde hissettirmesi olası olduğu gibi kurgulama yetisinin gücü de önemlidir. Kendi tecrübelerimizi ya da etrafımızdaki insanların deneyimlerini malzeme olarak kullanmamız olası. Bunun yanı sıra dinlediğimiz bir şarkıdan, izlediğimiz bir filmden ya da okuduğumuz bir haberden etkilenmemiz de mümkün.
Dediğim gibi dinlediğiniz bir haberden, izlediğiniz bir filmden ya da işittiğiniz bir türküden etkilenmeniz olasıdır. Hele ki benim gibi öykü yazan biri için bu çok olası bir durum. Çünkü hayatın her anında öykü potansiyeli vardır. İnsan bir gün içinde bile, farkında olmadan birçok öykünün içinden geçmekte, birçok ruhsal durumu yaşamaktadır. Kaç milyar kişi nefes alıyorsa yeryüzünde hepsinin bambaşka bir hikâyesi vardır. Her insan hayattır ve her hikâye farklı bir insan.
Belki İstanbul’dayım. 2011, Kanguru Yayınları
Yüreğimden Tren Geçti. 2013, Ürün Yayınları
Sen, Sen Adalı Kız, Ah! 2013, Ürün Yayınları
Umutlarım Rengârenk. 2014, Ürün Yayınları
Gerisi Lafügüzaf. 2015, Ürün Yayınları
Elveda Lasinya. 2015, Ürün Yayınları
Şahane Yedili. 2016, Ürün Yayınları
Türkü Köy ( Sibelino Bambino Serisi). 2016, Ürün Yayınları
Yukarıda adlarını ve yayımlandıkları yayınevlerini belirttiğim sekiz basılı eseriniz var. Bunlar hakkında bilgi alabilir miyim?
İlk kitabım “Belki İstanbul’dayım” yetişkinlere yönelik yazdığım öykülerden oluşuyor; haliyle ilk göz ağrım. Yalnız bu ilk kitabımı rahmetli babamın görememiş olması içimde buruk bir sızı.
İkinci kitabım “Yüreğimden Tren Geçti” ise çocuklar için yazdığım öykülerden meydana geldi.
Bu akışı hem çocuklara hem de yetişkinlere yönelik çeşitli dallarda kaleme aldığım eserlerim oluşturdu. Şükürler olsun ki edebiyatın pek çok dalına yönelik eserler vermeye elverişli bir kalemim var zira öykünün yanı sıra deneme, şiir, mensur şiir, fabl, masal, röportaj, mektup vb. alanlarda eserler verdiğim gibi kitap tanıtımları yapmaya çalışıyorum. Ayrıca yaklaşık yedi senedir Radyo-Televizyon ve Yayın Kurulu üyesi olduğum Meslek Birliğimizin (İLESAM) etkinlik haberlerini de hazırlıyorum.
“Sen, Sen Adalı Kız, Ah!” isimli kitabımdan bahsedeyim biraz da size. Ben bu kitabımda rahmetli babamın şiirlerinden hiç değilse birini yaşatmak istedim. Babamın 1961 Mayısında yazdığı “Adalı Kız” isimli şiiri bana ilham vererek “Sen, Sen Adalı, Kız, Ah!” adlı öyküyü yazdırdı. Bahsettiğim şiir, kitabın arka kapağında yer alıyor babamın fotoğrafı ile birlikte.
Elveda Lasinya’da yer alan 75 adet metin biraz mektup, biraz deneme, biraz masal, biraz da mensur şiir tadında. Bu metinler ilk bakışta birbirinden bağımsız gibi gözükse de bir zincirin halkaları gibi iç içe geçerek bütünlüğü sağlıyor bölümler arasında. Ve esere kendiliğinden akan bir kurgu hâkim oluyor sayfalar boyunca. Yerine göre kısa, yerine göre uzun bir şekilde kaleme alınmış bu metinlerde yoğun bir duygu akışı mevcut. Her metin öncesi bir aforizma karşılıyor okuru. Tek bir cümle ile pek çok şey anlatılıyor. Kitap “Elvedadan Öncesi” ve “Elvedadan Sonrası” olmak üzere iki ayrı bölümden oluşuyor. Bu eserde, anlatıcıların ağzından -onların- hislerini, özlemlerini, kalp kırıklıklarını, serzenişlerini, umutlarını, anılarını, beklentilerini, hezeyanlarını, heyecanlarını, hayallerini anlatırken şiirsel bir dil kullanmaya çalıştım.
“Gerisi Lafügüzaf” isimli şiir kitabımda yer alan 141 şiirde aşk, özlem, vuslat gibi öğeler ağırlıklı olsa da vatan sevgisi, anne-baba sevgisi, toplumsal sorunlar, ilahi aşk gibi unsurlar da dikkat çekici.
Hece ölçüsü ve serbest tarzdaki şiirlerimin aralarına serpiştirdiğim aruz ölçüsü ile kaleme alınmış dörtlükler de mevcut. Bu şiirlerden bazıları Azerbaycan Türkçesi’ne çevrildi, bazıları ise değerli bestekârlar tarafından bestelendi. Her okurun kendinden bir şeyler bulacağı, kâh geçmişlerine yolculuk yapacakları, kâh ileriye dair hayaller kuracakları beyitlere, dizelere rastlamak mümkün bu kitabımda.
Çocuklar için kaleme aldığım eserler hakkında genel bir yorum yapayım. Yarının büyükleri çocuklarımıza nitelikli ve estetik düzeyi yüksek, kaliteli öyküler sunarak hem onların ufuklarını açmak hem de çocuk edebiyatına yeni yapıtlar kazandırabilmek amacıyla çıktım yola. Dilerim çocuklarımız öykülerimde dil ve edebiyatın gizemli, büyülü, heyecanlı, etkileyici dünyasındaki güzelliklerle karşılaşır ve öykülerimdeki kahramanların hayal dünyalarına yolculuk etmeye başlarlar.
Altı manzum, bir klasik öykü olarak tasarladığım “Şahane Yedili” isimli kitabımda hemen her öykü kahramanının karakteristik özelliği satırlara yansıyor. Hece vezniyle kaleme aldığım manzum öykülerden oluşan kitabın sağlam kurgusu, nitelikli içeriği, olay örgüsü ve verdiği mesajlar ile dikkatleri çektiği söyleniyor.
Türkü Köy, Sibelino Bambino Serisi’nin ilk kitabı olma özelliğini taşıyan bir masal kitabı. Kitapta “Türkü Köy”, “Kekik ile Mekik”, “Tülü ile Sülü” ve “Vızıltı Diyarı” olmak üzere dört masal bulunuyor. Masallar 5-9 yaş grubu çocuklara yönelik olarak kaleme alınmış. İnşallah bu serinin devamı gelecek zaman içerisinde.
Kitaplarımın hepsi hakkında burada detaylı bilgi vermem mümkün değil elbette. Birkaç eserime değindim, dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım. Diğer eserlerim hakkındaki yorumları okurlara bırakalım, diyorum Harika Hanımcığım.
Eserleriniz nerelerde, hangi dergilerde yayınlandı?
Fidayda, Poyraz, Edebdağ, Öykü Teknesi, Filika, Lacivert, Ortanca, Karşın, Kurgu, Patika, Sincan İstasyonu, İzmir İzmir edebiyat dergilerinde, Gazete Yenimahalle, Yenimahalle’nin Sesi, Gündem Ankara, Gaziantep’de Değişim Rüzgârı, Alanya Güncel, Aşkın (e) Hali, Afyon Güncel, Foça Haber, Bizimece, Size, Çıngı, Kültür Çağlayanı, Telmih, izmirmeydan.com, Çocuk Ansiklopedisi, birharf.net Edebiyat,Kültür ve Sanat e-Dergisiyle, Edebiyat Ufku Edebiyat, Kültür, Sanat ve Eğitim İnternet Dergisi’nde yayınlanan öykü, deneme ve şiirlerim vardır.
Hangi ortak kitaplarda yer aldınız?
Memurlar Vakfı’nın düzenlediği öykü yarışmasında “Onca Emek ve Birkaç Cümle” isimli öyküm ile birincilik ödülü aldım ve bu eserim yayımlanan ortak kitapta yer aldı.
“Seyir Defteri” isimli şiirim Memurlar Vakfı’nın açmış olduğu şiir yarışmasında seçilen yüz şiir arasında “Seçilmiş Sevgi Şiirleri Antolojisi”nde yayınlandı.
“Can Vermeseydiniz Bana” ve “İnecek Var Son Durakta” isimli öykülerim “Anadolu’dan Seçme Öyküler” isimli ortak öykü kitabında yayınlandı.
“Misafirimsin Yalnızlık” isimli öyküm Dr. Yahya Kanbolat adına düzenlenen öykü yarışmasında yayınlanmaya değer öyküler arasına girerek ortak kitapta yerini aldı.
“Çığlık” isimli öyküm Sevgililer ve Dünya Öykü Gününe özel olarak hazırlanan “... Ve Tanrı Aşkı Yarattı” adlı ortak kitapta yayınlandı.
Ahmet Hamdi Tanpınar adına düzenlenen Bursa’da İkinci Zamana Mektuplar konulu yarışmada yazdığı mektup yayınlanmaya değer bulunarak ortak kitapta yerini aldı.
“Beşte Bir Fiyatına, Öğrenciyim Ne de Olsa” isimli öyküm Esere Saygılı Korsana Karşıyız 2. Ulusal Slogan ve Logo Yarışması Projesi kapsamında İLESAM tarafından hazırlanan “Esere Saygılı Korsana Karşıyız Hikâyeleri” isimli kitapta yer aldı.
Şiirlerimden bazıları; Bizim Ece Şairler Antolojisi (2013-2014), Altın Kalemler Şiir Antolojisi (2014), Soma Şiirleri Antolojisi (2014), Güncel Sanat Öykü- Şiir Ödüllü Eserleri (2014), Avrasya Şairler Antolojisi(2015) isimli ortak çalışmalarda yayınlandı.
Sevgili Sibel Özdemir, aldığım duyumlara göre bir de ders kitabında yer aldınız. Biraz da bu konudan bahseder misiniz bizlere?
Evet, Mehmet Necati Demircan beyin dokuzuncu sınıflar için hazırladığı Türk Dili ve Edebiyatı Konu Anlatımlı Yardımcı Ders Kitabında ‘blog’ örneği bölümünde yer almak beni çok mutlu etti. Bugüne kadar pek çok dergide, kitapta, antolojide yer aldım fakat ders kitabında yer almak bambaşka bir duyguymuş. Bu güzelliği yaşatan Mevla’ma şükürler olsun.
Severek okuduğunuz yazarlar ve şairler kimlerdir?
Ömer Seyfettin, Mehmet Rauf, Sait Faik Abasıyanık, Füruzan, Hasan Ali Toptaş, Haldun Taner, Orhan Kemal, Tomris Uyar, Peyami Safa, Sabahattin Ali. Orhan Veli Kanık, Ümit Yaşar Oğuzcan, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Attila İlhan, Ahmet Muhip Dranas, Can Yücel, Muzaffer Tayyip Uslu, Rüştü Onur, Sezai Karakoç. Âşık Veysel, Yunus Emre ve Mevlana’nın Mesnevi’si…
Sizi etkileyen yazarlar ve şairler var mıdır? Varsa kimlerdir?
Okuduğunuz metinden ya da şiirden etkilenmemek mümkün mü? İlla ki okuduğumuz her eserden etkilenmek, beslenmek olası farkında olsak da olmasak da. Bu belki de kalemimize de yansıyordur. Bunu okur fark eder, okur söyler sanırım; ne var ki ben özellikle şu yazar veya şairden etkilendim, diyemeyeceğim. Yalnız, Orhan Veli Kanık’ın yeri bir başkadır gönlümde. İşte edebiyatın böyle de bir gücü var. Sizden yıllar önce yaşamış, yüzünü görmediğiniz, sesini duymadığınız, hiç tanışmadığınız bir kişiyi eserleri vasıtasıyla sevdiriyor size.
Biraz da ödüllerinizden söz edelim mi? Öncelikle başarılı ve özverili çalışmalarınızdan dolayı sizi kutluyorum. Bunca emeğin, çalışmanın sonucunda elbette kazandığınız ödülleriniz de var. Ödülleriniz hakkında bilgi alabilir miyim? Bu ödüller içinde sizin için özel bir anlamı olan var mıdır? Varsa açıklar mısınız?
Memurlar Vakfı’nın düzenlediği öykü yarışmasında “Onca Emek ve Birkaç Cümle” isimli öyküsüyle birincilik;
Güncel Sanat Dergisi’nin düzenlemiş olduğu 3. Kaygusuz Abdal Şiir Yarışmasında “Arzuhalim” isimli şiiriyle “Güncel Sanat Ödülü”
Güncel Sanat Dergisi’nin düzenlemiş olduğu 4. Kaygusuz Abdal Şiir Yarışmasında “Lale'm” isimli şiiriyle “Kızıl Kule Ödülü”
"Uluslararası Lions Dernekleri 118-Y İstanbul Anadolu Yakası Federasyonu/ Kadıköy Belediyesi tarafından açılan Türk Sanat Müziği Güfte Yarışması’nda “Yalancı” isimli şiiriyle mansiyon (2015)"
Şükürler olsun Rabbim şu ana kadar sekiz eser ve ödüller nasip etti. Tabii ki bu mutluluk verici bir ruh hâli…
Şöyle bir düşündüğümüzde… Geçmişten geleceğe pek çok sanat dalında çeşitli yarışmalar düzenlendiğini görüyoruz ve bundan sonra da düzenlenecektir kuşkusuz. Yarışmaların bir güzellik olduğunu, kişiyi harekete geçirdiğini, yazmaya, üretmeye teşvik ettiğini, yeni yeteneklerin keşfedilmesine aracılık yaptığını düşünüyorum.
Hani bir söz vardır “Marifet iltifata tabiidir; iltifat edilmeyen meta zayidir.” diye. Ödüller de manevi tatmindir. Gerek edebiyat gerek sanat gönül işidir, sevmeden yapılmaz ve bunun maddi karşılığı yoktur; değeri ölçülemez ancak ödüller mutlandırır kişiyi.
Sizce bir sanatçı için ödül almanın anlamı nedir?
Mutluluktur her şeyden önce. Ancak ödül almanın bir de omuzlara yüklediği sorumluluk duygusu vardır. O ödüle ve daha iyilerine layık olabilmek için daha da çok çalışmak gerekir.
Bundan sonra yapacağınız çalışmalar hakkında bilgi alabilir miyim?
Yukarıda da söylediğim gibi Türkü Köy, Sibelino Bambino Serisi’nin ilk kitabı olma özelliğini taşıyor. Bu serinin devamı gelecek inşallah. Bunun yanı sıra yetişkinler ve çocuklar için hazırladığım şiir, deneme ve öykü dosyalarım var. Çocuklara yönelik üç roman ve bir gezi yazısı dosyam mevcut… Yayınevlerimizden biriyle görüşme halindeyiz. Her şey yolunda giderse yeni bir kitap müjdesi de verebilirim okurlarıma. Başka projelerim de var; inşallah zaman içinde bu projelerim de edebiyat dünyasına adım atarak okurları ile buluşur.
Siz doğayı, hayvanları, çiçekleri çok seviyorsunuz ama bir papatya sevginiz var ki benim çok dikkatimi çekmekte… Bunu sormazsam olmaz. Papatya sevginizi bize anlatır mısınız?
Siz sevmez misiniz papatyaları? Bütün çiçekler güzel ama gönlümde papatyanın daha başka bir yeri var. Kırların masum yüzlü, zarif, naif, mütevazı, ağzı var dili yok kızları onlar. Doğallıkları yüreğe işliyor. Bahar misali çağıldıyor ılık ılık ve işliyor iliklere kadar sarısı ayrı, beyazı ayrı. Dinginliğinde yok olup gidiyorsunuz o muhteşem görüntüsüne bakıp bakıp…
Aşktır, sevgidir, faldır, çaydır, başınıza taçtır, losyondur, şarkıdır, asalettir, letafettir papatya. Çiçek dilindeki anlamı “temiz bir kalp”tir papatyanın. Kendime benzetiyorum onları biraz; beyaz bir ten, sarı saçlar, yeşil gözler ve temiz bir kalp. Bilmem siz katılır mısınız bu düşünceme?
Katılmaz olur muyum hiç? Kırların süsüdür altın gözlü papatyalar… Papatyaları ben de çok severim ama alerjim varmış papatyaya… Fotoğraflarda sevmek durumundayım. Ben de beyaz- sarı renkleri ve enfes kokuları olan nergislerle yetiniyorum.
Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Harika Hanımcığım eserlerinizi beğeni ile takip ediyorum. Siz de başarılı bir insansınız. Pek çok ödülünüz var. Ben de sizi değerli çalışmalarınızdan dolayı kutluyor, başarılarınızın devamını yürekten diliyor ve bu güzel söyleşi için size teşekkür ediyorum.
HARİKA UFUK
ADANA
EYLÜL 2016