Şeyh Said İsyanı
Cumhuriyet tarihinin en ırkçı ve gerici başkaldırısı Şeyh Said İsyanı’dır. 1925 yılında gerçekleştirilen bu isyan hareketi; Kürt şeriat devleti kurmak isteyen güruhun, İngilizler tarafından kışkırtılan bir kalkışmasıdır.
29 Ekim 1923’te Cumhuriyet kuruldu. 3 Mart 1924’te TBMM dört kanunu yürürlüğe koydu. Halifeliğin kaldırılması, şeriye ve evkaf bakanlığının kaldırılması, tevhid-i tedrisat kanunu ve genelkurmay başkanlığının bakanlar kurulu dışına çıkarılması. Laik düzenin ilk adımı olan bu dört kanun; kötü niyetli, ayrılıkçı, ırkçı, şeriat yanlısı bölücüleri harekete geçirdi. Bunlar; Cumhuriyetin dinsiz olacağı, camilerin kapatılacağı, komünist rejim geleceği propagandaları ile halkı ayaklandırmak için çalışmalara başladılar. İngilizler bu ayrılıkçı, gerici cumhuriyet düşmanlarına büyük destek sağladı. Bunları uzun uzun anlatmak mümkün. Ayrılıkçıların ekmeğine yağ sürüldü. Ama şunu bilin ki, bugünkü PKK kalkışması ile Şeyh Said İsyanı arasında amaç açısından büyük benzerlikler vardır. Türklüğün iç ve dış düşmanları hiç amaçlarından vazgeçmediler. Dün din elden gidiyor gerekçesi ile ayrılık isteyenler, bugün demokrasi ve insan haklarını bahane ederek ayrılma sevdalarını dile getiriyorlar.
Şeyh Said, isyana başlamadan önce İngiliz ajanlarının ve manevi destekleriyle Doğu’da masum Kürt halkını teşkilatlandırmayı ve silahlandırmayı hedeflemişti. Erzurum’dan, Elazığ’a kadar Doğu Anadolu’nun büyük bir bölümünü köy-köy dolaşarak halkın bir kısmını ikna etmiş ve silahlandırmıştı. Etrafına epeyce aşiret reisi de toplamıştı. 27 Aralık 1925 günü Hınıs’tan ayrılıp Çapakçur’a gitti. 4 Ocak 1925’te çok sayıda Kürt ileri gelenleri ile Kırkan köyünde toplantı yaptı. 12 Ocak’ta Çapakçur’da, 15 Ocak’ta Darahani’de, 21 Ocak’ta Lice’de, 25 Ocak’ta Hani’de Kürt liderlerle toplantılar gerçekleştirdi. Onları silahlandırdı, İngilizlerden alınan paraları bol bol dağıttı.
1925 yılının Şubat ayında bir düğün bahanesiyle Piran’da kardeşi Abdurrahim’in evinde toplandılar. Bir jandarma teğmeninin köyü basıp burada toplananları teslim almak istemesi üzerine, teğmen ve askeri müfreze o köyde katledildi. Tarih 8 Şubat 1925’tir. İsyan fiilen bu tarihte başlamıştır.
Bir Nakşibendî Şeyhi olan, koyun ticaretiyle zenginleşen, bu sayede geniş bir çevre edinen ve Şafiî mezhebine mensup bulunan Şeyh Said, silahlandırdığı Piran’daki halkla birlikte atlı yandaşlarıyla Genç’e gelerek burayı ele geçirdi. Bölgedeki telgraf hatlarını keserek iletişimi engelledi. Muş, Bingöl ve diğer çevrelerin de isyana katılmalarını sağladı. Muş’u kuşattı, Hınıs’ı ve Varto’yu zaptetti. Daha sonra Ergani ve Maden ilçelerini de ele geçirdi. 7000 isyancıyla birlikte Kığı ve Eğil üstüne yürüdü. Hani, Lice ve Piran’dan sonra Darahani’yi ele geçirdi. Buraya bir vali tayin etti, Drahani’yi Kürdistan İslam Devleti’nin başkenti ilan etti. Vergiler Darahani’ye getirilmeye başlandı. Bölgedeki bu harekete muhalif olanlar esir edilerek Darahani’ye getirildi. Bunların bir kısmı burada katledildi. Daha sonra Çapakçur ve Harput isyancıların eline geçti. Silvan ve Beşiri ilçeleri cumhuriyetin askerlerinin elinden katliamlar yapılarak alındı. Palu istikametinde hareket ederek Malazgirt ve Bulanık yine kanlı çarpışmalar sonunda ele geçirildi. Daha sonra Malatya istikametinde ilerleyerek Pötürge ve Çemişgezeği aldılar. Bir bölümü Siverek’i kuşattı. Tekbirler, salavat-ı şerifler eşliğinde ve Kürtçe naralarla Diyarbakır üstüne yürüdüler. İsyan büyümüştü. Bu arada isyancı güçlerin sayısı 20.000’e ulaştı.
Cumhuriyet Hükümeti, bu isyan hareketine katılanları “vatan haini” ilan etti. Devlet Sarıkamış’taki 9., Erzurum’daki 8., Diyarbakır’daki 7. Tümenleri ve Mardin’deki1., Urfa’daki 14. süvari alaylarını, Van’daki süvari tümenini, hudut birliklerini harekete geçirdi. O sırada Başbakan Fethi Okyar’dır. Pek çaresiz ve güçsüz hareket etmektedir. Mustafa Kemal, İsmet İnönü’yü Ankara’ya çağırır, Hükümeti değiştirir. 3 Mart 1925’te İsmet İnönü Başbakanlığa getirilir. İlk iş olarak Takrir-i Sükûn Kanunu çıkarılır ve genel seferberlik ilan edilir. Hıyanet-i Vataniyye Kanununda değişiklikler yapılır. Biri isyan bölgesinde, biri de Ankara’da olmak üzere iki İstiklal Mahkemesi kurulur.
Bu arada Şeyh Said Diyarbakır’a hücuma geçer, ancak Diyarbakır’da pek başarılı olamaz. Diyarbakır’a cumhuriyetin askeri birlikleri sevkedilir. Şeyh Said’in güçlerinden yüzlercesi çatışmada öldürülür. Şeyh Said’in Hani’deki karargahı, devletin eline geçer. 1 Nisan’da Lice ve Silvan tekrar hükümet güçlerinin insiyatifinde olur. Bazı şeyhler teslim olurlar, Şeyh Said ise İran’a kaçmanın yollarını arar. Genç ilçesinin kuzeyinde zor duruma düşer. Varto’ya gelir. Hükümet güçleri Şeyh Said’i kuşatma altına alır, çok kanlı çarpışmalar olur. 15 Nisan 1925 tarihinde Muş ve Varto arasındaki Abdurrahman Köprüsü’nde yakalanır. Etrafındaki yandaşlarının bir bölümü; ölü, yaralı ve sağ olarak ele geçirilir. 5 Mayıs’ta Diyarbakır’a götürülür. 26 Mayıs-28 Haziran 1925 tarihleri arasında yargılanır. 48 isyancı ve Şeyh Said idama mahkum olur. Diğerlerinden bazıları çeşitli cezalara çarptırılır. 29 Haziran 1925 tarihinde Diyarbakır, Dağkapı’da isyancılar idam edilir.
Böylece; çağımızın en gerici ve ırkçı başkaldırısı bastırılmış olur. Son cümlesi şu olmuştur: “Yeter ki torunlarım, düşmanlarıma karşı beni mahcup etmesinler” Düşmanları kim? Türkler. Bugün onun torunları, fırsat mı yakaladıklarını sanıyorlar? Şeyh Said’i bugünkü torunları onu mahcup etmeyecekler mi? Acaba tam fırsat mı diye düşünüyorlar? Ama şu bilinsin ki Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. Yeni Şeyh Saidlerle onun torunları olduğunu söyleyenler böyle bilmelidirler.