Şeyh Bedreddin
Çağlar AKAY
Kimi bilir Şeyh Bedreddin’in hikayesini, kimi bilmez fikir yürütür adından-sanından, kimi duymuştur ya bir aızdan ya da Nazım’ın kaleminden, Zülfü’nün sesinden.
İlgimi çekmiştir evvelden, okumuş incelemişimdir, geçen gün de aklıma gelmiştir, düşünmüşümdür ve karar vermişimdir ki bir çok soruya cevap vermektedir.
Günümüzde Yunanistan topraklarında bulunan Simavna kasabasında doğmuştur. Büyükbabası Abdülaziz, Menakıbname'ye Selçuklu Sultanı III. Alaeddin Keykubad'ın yeğeni ve veziridir. Babası ise Rumeli'yi fethe girişen ilk gazilerdendir.
Önce hocası Molla Yusuf sayesinde “Fıkıh” ilmiyle tanışır. Bursa kadısı Şeyh Mahmud’dan Astronomi ve Matematik dersleri alır. Konya’da ise Mantık konusunda eğitim alır.
Artık İslam dünyasının ilim merkezi Kahire’ye gitme zamanı gelmiştir. Memluk Sultanı Bedduk’un danışmanı ve oğlunun hocası olur.
Bedreddin bir süre sonra Osmanlı’ya geri döner ve Edirne’ye varır. Bu yol sırasında ilmini saldığı yerlerde birçok taraftar toplar. Osmanlı ise Fetret Devrine girmiştir. Bedreddin Musa Çelebi’ye eşitlikçi ve yenilikçi fikilerinden dolayı ilgi duyar fakat hiçbir şekilde taht kavgasının taraflarından olmaz.
Musa Çelebi bu fikri desteği öğrenmiş ve Bedreddin’e Edirne Kaaskerliği teklif etmiştir. Bedreddin ise bir şartla kabul eder. O şarttır Bedreddin’i efsane yapan.
Avrupa, kanlı savaşlar sonrasında insanlara biraz olsun hak verebilmişken, Şeyh Bedreddin bu hakları ve insanların eşitliğini ta 1400’lü yıllarda Osmanlı’da savunuyordu. Heteodoks (Yaşayış bakımından azınlıkta kalan kitle – muhafazakarlara karşı çıkan yenilikçiler) kitlelerin baskı altında kalması ve muhalif olmaları yüzünden büyük isyanlar yaşayan Osmanlı’da eşitliği bu denli ciddi olarak savunan ilk kişidir Şeyh Bedreddin.
Kendisine inanan en önemli yardımcılarından olan Börklüce Mustafa, Müslüman halka aynı Yaradan’a tapan Hristiyanlar’a iyi davranmalarını öğütlüyordu.
Özel mal ve mülkü kaldırmayı öneriyordu.
Şeyh Bedreddin, Vahdet-i Vücud (varlığın birliği) düşüncesinin yerine vahdet-i mevcut düşüncesini savunmuştu. Doğa ve tanrı ona göre aynı şeydi. İbadetin yapılış şekilleri üzerinde durmak gereksizdir, çünkü ahiret yönünden hepsi aynı yola çıkar görüşünü savunur Bedreddin. (Şu an üniversitemizde öğretim görevlisi olan Ali Yaman’ın doktora sunumundan alıntıdır)
Bedreddin’e göre bir insan mal mülk edinirken diğerlerinin ekmeğe muhtaç olması ilahi maksada aykırıydı.
Saray, saltanat, muharebe hep zulmdür. Tekkeler, dervişler, ulema O’nlar da zulm ve tagallüb eserleridir. Komşusunun meslek ve mezhebine hürmet etmeliydi. (AGE)
Sonra ne mi oldu? Şeyh Bedreddin sürüldü...
Hak ve adalet uğruna verdiği savaşı, insanlığa adadığı ilminin ve fikrinin sonucunda gördüğü ödül sürgündü. Mücadeleyi hiç bırakmadı. Fakirleri düzenin ezici çarklarına karşı ayaklandırdı, haksıza dur dedi. Ve 10 bin fakirden 8bini o tarih kitaplarında övünçle anlatılan Çelebi Mehmet tarafından katledildi.
Tavsiye ederim, Şeyh Bedreddin’i mutlaka okuyun, araştırın...
İslam dini anlayış dinidir, gericilikten eser yoktur.
Bugün Türkiye’de yaşanan tam bir Arap yorumudur. Bizim topraklarımızdır ki o mukaddes bilgeleri doğuran.
Birde bugüne bakınız. 21. Yüzyıl’da gelişmesi gereken Türkiye’ye bakınız.
Allah yolunda 41 Milyon Euro dolandırmışlar saf insanlarımızı. Suçlular kendi kuyruklarını kurtarma peşinde birbirini suçlar.
Ben de derim ki hepinize “Hayırlı Ramazanlar”. Allah’tan tüm insanlığa eşitlik diliyor ve hepimizi Bedreddin’i anlamaya çağırıyorum.