Sevginin Bakışları!
Canımın içi duygularla hayatın penceresinden bakarken, o pencerenin ilk aralığında bir bakış, bir gülüş, bir ayak sesleri hissettirdi bana kendini fır fır dönen bulutlu sis yüklü duygularla... Araladığım pencerenin camsı şeffaflığına takılan bir sevgi, evet sevgiydi o kara gözlü, esmer benizli, ve de bana zeytin bakışları ile anlamlı bir şeyler diyordu onu anlamaya çalışsam da boştu san ki hayat ona göre… Çünkü yaşamın çarkını, sevginin önemini ancak insanlar kendilerine çevirebildiği ölçüde anlamaya çalışıyorlar. Tabiî ki bir şey bildiklerini zannederek…
Bilmiyorlar diye düşündüğümüz insanlardan öyle insancıl yönler çıkıyor ki bizlerde şaşırıyoruz. Ama bazen bizleri o kadar tahminlerin üzerine taşıyan ve de çok güzel yönler beklediğiniz insanların yüreklerinin kocaman bir boşlukla dolu olduğunu anlıyorum. Bu insanlar, her ne statüde olursa olsun…
Nedir bu boşluk acaba ben bunu dün gece sabaha kadar düşündüm… Ama inanın birçok adı var bu duyguların… Biri buna para sevgisi, yaşam sevgisi, hayvan sevgisi, insan sevgisi, bir eşya bir materyal sevgisi diyebilirler ama ben bunların içersinde birçoğuna değer veriyor olmama rağmen, beni dün gece en çok hayvan sevgisi etkilemiş olsa gerek …
Bu belki sevgilerin en sadığıdır insanın en güzel anlarını seninle paylaşmak isteyip de, seninle oynaşan.
Evet bu sevgi güzel bir aşkın özlemi gibi, güzel bir insanın, en insani duygusu gibi onda hep benimle oyna der gibi çocukça…
Beni üzen ise o sevgiyi insanların hep göz ardı etmesi, çünkü o sevgi de bir oynaşma, bir debelenme, bir tatlı an saklıdır, ama insanların anlayışlarından uzak, zaman zaman kuyruğu, zaman zaman siyah bakışı, zaman zaman da sevgi dolu o tüylerinin açlık duygusu ile bana yemek ver değişi anlamlı oluşu beni taşıyor taaaki insanoğlunun ilk doğduğu ana götürüyor.
İnsanların da bakışları zaman dilimi içersinde değişebiliyor, suçluluk hissettirmese de onlara o bakışlardan ne anlattıklarını dilleri bazen söylemese de ters bir davranışı bunu belli ediyor.
Olmaz! Yoktur sevgi ile şefkatin ne demek olduğunu bilmeyen, aklı olmasa da, kalpleri hissettiriyor her çevresindeki canlıya hayvancıkların hayvani duygularla beslenmediklerini…
Sadece hissediyorlar ve de birazcık da içgüdüsel olarak sezgileriyle bu iyi, bu kötü, bu çirkin, bu farklı, bu bizi seviyor deyip de hissedebilen.
Yaratıcı her canlıyı doğası ve fıtrat olarak birbirinden çok farklı meziyetlerle dünyaya göndermiştir.
Evet bugün okulumdan gelirken küçük bir köpekçiğin arabamın peşinden koştuğunu fark ettim. Şöyle bir düşündüğümde onu koşturan bana neydi?
Belki açlığı belki, bedbahtlığı, belki de her kesin yaptığı işkencelerden bıkkınlığı ve hayatın basamaklarını benimle birlikte, çıkmak istemesiydi sadıklığıyla…
Evet sadık olurdu onlar, “çoğu dostlukları pekiştirdik yıkılmaz bir duvar gibi, kaya gibiyiz” diyen insanların duygularına nazire yaparcasına… O köpeği arabamın bagajına attığımda aldım götürdüm bulunduğum evimin kapısına kadar… Komşular görmemişti ve bilmiyorlardı ama sadece dikkatlerini çeken her gün mahalledeki köpeklerin sayısının arttığı ve de bana bazen söyle sesleniyorlardı: “Hocam bunu da bak bunu da bak siz merhametlisiniz” diyorlar ve de sırıtıyorlardı...
Şöyle düşündüğümde her insanın bakacak bir hayvanı ve ve de ilgilendiği bir insanı olsa ne güzel olurdu hayat diye ama nafiledir, nedendir bilinmez sevmiyorlardı köpekleri, kedileri, Ama dinimiz diyordu: Yaratanı severim, yaratılandan ötürü. Bu dünyaya herkesi yaratan bir yaratıcının varlığı bizi etkiliyorsa, hayatta sadece aklı olan varlık olarak sadece insan mı yaratılmıştı. Tabi ki hayır.
Sevgiyi bilen insanoğlu neden hayvan sevgisini önemsemiyordu? Neden yakıyordu hayvanların canlarını? Bilemiyorduk… Ama tek bildiğim bir şey de onların savunmasız olduklarıydı. Verirsen yiyorlardı, vermezsen ver diyemiyorlardı, dilleri gönüllerine inse de konuşamıyorlardı acılarını paylaşamıyorlardı, insanlar gibi acındırmıyorlardı da kendilerini, insanların vicdanlarını sömürmüyorlardı. Bir de adına teknoloji dedikleri iğnelerle acısız duyguları öldürüyorlardı. Nankör duyguların içersinde dans edip eğlenmiyorlardı.
Ben adına sevgi koydum o bakışların sevda dolu, sevgi dolu, yas dolu, hayat dolu aşk dolu… Sevginiz aşk ise eğer, kendinize aşık olduğunuz kadar çevremize de aşık olup, dört elle sarılalım. Aşkın adı mutluluk ise eğer her zaman çevremize duyarlı olmak da ilk görevlerimizden birisi olup mutluluğun tadının her şeyi sevmekle olabileceğini düşünmeliyiz... Sevgiyle kalıp mutluluklar sizi duru duygularla kucaklasın.