“Sevgili” Kadın
8 Mart Dünya Kadınlar Günü öncelikle dünya kadınlarına kutlu olsun. Bu gün ile ilgili çok şey yazmak isterdim. Zira e-mailime konuyla ilgili epeyce mesaj alıyorum. Ama aynı zamanda uzun yazıyorum diye de sitem alıyorum; kadınlardan.
Gelelim konuya;
Asırlarca her yönüyle istismar edilen kadın aynı zamanda “erkek”in kadını olmak durumunda da bırakılmıştır. Fiziki/pazu gücü olarak avantajlı olan erkek, bu durumu hep lehine kullanmış, kadını kendisine uymaya "mecbur" etmiştir. Kadın da istisnalar dışında bu durumu yadırgamamış, yadırgayanlar da başarılı olamamışlardır.
İşin daha vahimi, kadınlar ne zaman erkeklerce gasp edilen haklarını almak istemiş ise en sert tepkilerle karşılaşmışlardır. Bu sertliği “kendilerinden olan” erkekler(in)den görmeleri yerle gök arasını dolduracak boyutta haksızlık ve zulümdür.
Bu güne geldiğimizde bırakın hak arayan kadına, hemen hemen her kadına yönelik taciz, haksızlık ve şiddet, yerini “fetvalı taciz”lere, namus ve töre cinayetlerine bırakmıştır. Buna bir de kimi “dini anlayışlara daya(k)lı” gidişatı da eklerseniz kadın bir türlü “zavallı” bir duruma düşürülmekten kurtulamıyor.
Kadın, insan olması hasebiyle çok değerli iken, erkeğin “değermetre”sine göre hak ettiği değeri göremediği halde “neden erkeklerin kadınları “namusu” olarak gördükleri bir doktora tezine konu olsa gerek. Zira erkek “kadın(ı)” için değil de, her ne ise “kadında olan/duran” ve/ya bulunması gereken ve adına “namus” dediği şeyden dolayı cinayet işleyebiliyor.
Erkek neden kadında görmesini istemediği ve kendisi için kınanmayı bile gerekli görmediği bir yanlıştan sebepten/suçtan/hatadan dolayı “namusu” olan kadını(nı) öldürmeyi “erkekliğin gereği” görebilsin? Bunu anlamakta, algılamakta güçlük çektiğimi ifade etmeliyim. Üstelik çözüm konusunda da ufukta kısa ve orta vadede bir umut göremiyorum.
Aslında dinler kendi dönemlerinin koşullarına dikkat ederek kısmen çözüm üretmişlerse de sonradan bu çözümler geliştirilememiş, statikleşen öneriler ve emirler (yeni) dönemin şartlarıyla paralel bir dönüşüm yaşayamadığı için güdük kalmıştır.
Bildiğiniz gibi hem İslam öncesi ve hem de sonrası kadınlar için hiç de "ne güzel yıllardı o yıllar" diyeceğimiz bir dönem yaşanmamıştır. Ancak asrı saadette İslam'ın kadını "gömül(düğ)ü yerden" çıkardığını da hiç kimse inkâr edemez. Daha doğrusu Mekke ve çevresi kızlarını yani kadınlarını yani "insan ve insanlığın yarısını" toprağa gömerek yok ettiğini ve vahyin bunu şiddetle yasakladığını biliyoruz.
Gerçekten de insan(lığ)ın yarısı Mekke ve cıvarında yere gömülüp öldürülüyor, onuruyla beraber yok ediliyordu. İslam Peygamberi kadını kopartılan yarısına kavuşturmuş ve "en hayırlınız ailenize en iyi davrananınızdır", "bana üç şey sevdirildi; namaz, kadın ve güzel koku" diyerek kadın ve kızları toplumun en değerlileri olarak kabul etmiştir. Gerçi o dönemin kadın haklarına yaklaşımında -dini olmadığı halde dini olduğu algılanıp anlaşılan ve dolayısıyla kabul gören bölgesel, kültürel ve geçici sebeplerden dolayı günümüzle kıyaslandığında problemli olan yönleri yok değil. Ancak bunların İslam'ın güzelliğine gölge düşüremeyecek boyutta olduğu da muhakkaktır. Neticede dinler karakterleri gereği bölge, kültür ve gelişmişliği dikkate almak durumundadır. Yoksa dinlerin, “dokunduğunda toplumu değiştirecek sihirli değneği” tarihin hiçbir döneminde olmamıştır.
İslam dininden çok sonraları Orta Çağ Avrupası kadının ruh sahibi olmadığını, ruh sahibi olsalar bile hiçbir zaman erkeklerin ruhuna benzeyemeyeceğini tartışır olmuş ve bir kısmınca da kadının "insani eksikliği" kabul görmüştür. Şimdilerde ise gelişmiş ülkelerde “kadının kişisel haklarını gölgede bırakan ‘kadının cinsel obje’ olarak görülmesi anlayışı” ön plana çıkmaktadır. Anlayacağınız gelişmiş ülkelerde kadın öncelikle "zevk aracı" "mal/meta" muamelesi görmektedir.
Demem o ki kadın, "insanın yarısı" olan hüviyetini bir türlü yaşayamadı.
Anlamakta zorlandığım diğer bir konu da neden kadın denince akla hemen "açık kadın-kapalı kadın"ın geldiğidir?
Zira insanlığın devamı onsuz mümkün değil. Tarih ve kutsal metinler kaydetmişlerdir ki; insanlık ailesi babasız neslini sürdürebiliyorken bir anne olmadan varlığını sürdüremez. Meryem (as) bir kadındı, unuttuk mu?
Evet, Mariya/Maria/Meryama da bir kadındı.
Kadın!
O kadın ki onsuz olunmuyor. O kadın ki gözleri ömre bedel. O kadın ki...
Kadın annedir
Kadın bacıdır,
Kadın haladır, teyzedir
Kadın eştir…
Yok yok,
Kadın anne, bacı, teyze, hala ve eş değil;
Cana candır, canandır.
O ‘sevgili’dir.
Anlamıyorum, bıraktım Diyarbakır'ı, dört ayrı ilden arkadaşı arıyorum. Bunlar yazımı açıyorlar, ben de istatistikten izliyorum. Ben de açıyorum etti beş. Ama okunma sayısı hala üç, neden?
Mart 8th, 2011 at 19:36Sevgili Ay,
Sayaçta bir sorun tespit edemedim. Farklı zamanlarda farklı yazılarnda yine test ederiz. Sorun devam ederse elbette ki çaresine bakarız.
Mart 9th, 2011 at 01:07sabah işte şimdi evde bende okudum ama dahada hala okuma sayısı 14 .. bu arada yazıdaki insanlığın yarısı beni sardıpsarmaladı. ha bide meryem ile ilgili kısım çok iyi.
Mart 9th, 2011 at 18:17