Sesin Etkileme Gücü
Atalarımız ne güzel söylemiş: “Söz ola kestire başı, söz ola kese savaşı.”
Elbette sözün önemini anlatan başka tümceler de vardır.
Yüce Yaradan bize öyle güzel bir nimet bahşetmiş ki; yerinde ve doğru kullanıldığında yararlarını görmemek mümkün değildir.
Doğru ve etkili konuşanların, çok önemli mevkilere gelebileceğini takdir edersiniz. Sadece konuşma üzerine inşa edilen meslek dallarında en çok kimin tercih edildiği, konuşma üslubuyla orantılıdır.
Size bir başka ipucu daha vereyim. Konuşma denen şey yalnızca kelimelerden oluşan bir eylem değildir.
Eğer niyetiniz karşınızdaki kişiyi ya da topluluğu amacınıza yönelik etkilemekse, işin içine başka faktörler de giriyor.
Şu ana kuralı unutmamak gerekiyor. Aynı kelime üzerinde ezgi, tonlama, vurgulama, duygu yoğunluğu gibi enstrümanları kullanarak sayısal anlamda birçok farklılıklar ortaya koyabilirsiniz.
Somut bir örnek: “Evet” terimini önce tebessümle telaffuz edin, sonra da kızgınlıkla ifade edin. Aradaki farkı anlayacaksınız. Oysa kelime aynı… Fakat söyleniş biçimleri arasında bariz farklar var.
Adamlar üşenmemiş araştırmışlar. Karşılaştığımız insanların en çok nelerinden, ne kadar etkileniyoruz?
Çıkan sonuç çok enteresan…
Elbette fizyoloji ve kılık kıyafet yüzde elli beş… İşin bu kısmı son derece normal… Anormal olan şu: Yüzde yedi oranında sözden etkilenirken, yüzde otuz sekiz oranında sesten etkileniyoruz.
İşte bu; sözün önemini de aşan bir durum… Yukarıdaki “evet” örneğinde görüldüğü üzere sesimizle oynamaya başladığımızda etkilenmeler de farklı olabiliyor.
Bu satırları okurken çevrenizde çok güzel konuştuğunu düşündüğünüz biriyle, çok kötü konuştuğunu düşündüğünüz birinin, sırasıyla bir sayfalık aynı metni okuduğunu hayal edin. Çıkan sonucun cevabını kendiniz verin.
İnsanoğlu tarih boyunca kendi sesi de dâhil, doğadaki bütün ses titreşimlerinden olumlu veya olumsuz etkilenmiştir.
Zaten “konuşma üslubu” derken kelimenin kendisinden çok, çıkardığımız tını ve titreşimlerden söz ediyoruz aslında… Bir başka deyişle tarzımızı sesimiz belirliyor. Ya da sese kattığımız yorum belirliyor.
Peki, arzulanan düzeyde bir sese kavuşmak mümkün müdür?
Elbette mümkün… Zira yaygın bir görüşe göre kötü ses yoktur.
Tıpkı “Çirkin kadın yoktur” örneğinde olduğu gibi…
Eğer “Kendisine bakmayan kadın” diye bir şey varsa, eğitilmeyen ses de bu paralelde bir yerlerdedir.
Yapılacak eylem çok basit: Ses aralığımızı açmaya yardımcı olacak birçok çağdaş teknikleri uygulamamız gerekiyor.
Güzel ve etkili bir konuşma için üç kategori üzerinde ayrı ayrı durmak gerekiyor. Bunlar soluk, ses ve konuşma olarak sınıflara ayrılmaktadır.
Zaten bu unsurlar, arzu edilen konuşma bütünlüğünün parçalarıdır.
Soluk olmayınca ses çıkaramayız. Ses olmayınca da boğumlama dediğimiz konuşma eylemini gerçekleştiremeyiz. O nedenle zincirin halkalarını muntazam hale getirme zorunluluğu doğmaktadır.
Bu gün 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı… Hep şuna inandım: Marjinalleri bir kenara bırakırsak bu ülkede ne Atatürk din düşmanı olarak algılandı, ne de Atatürk dinini yaşamak isteyenlere olumsuz bir etki yaptı. Lüzumsuz bir tartışmayla neredeyse atmış yılımızı kaybettik. Atatürk’ü siyaset üstü görmenin zamanı geldi artık. Türkiye Cumhuriyeti ilelebet mevcudiyetini sürdürecektir.
Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun…
HOŞÇAKALIN