Sesime Ses Verdi; Sahibinin Sesi!…
Kahroluyorum, dedim;
Kahrol köpek!.... dedi. Yaralandım!...
Kahroluş nedenlerimi sıralamıştım(bir önceki yazımda); kaygılarımla harmanlayıp!...
“Ülkeye sokakta bulunmuş muamelesi yapılmasına kahroluyorum…” demiştim; kahrol köpek cevabını aldım…
“Günü kurtarmak adına, geçmişin değerlerinin feda edilmesine kahroluyorum..” demiştim, iki sözcükle özetlemiş nefret ...dolu iç dünyasını!...Kahrol Köpek!...
“Ya yola gelecekler, ya terk edip gidecekler” tehdidini savuran o hoyrat kişiliğin ağzından çıkanları hayra alamet bulmuyorum ve kahroluyorum; demiştim; kartvizitine eklediği sıfatıyla cevaplamış sahibinin sesi!... Kahrol Köpek!..
“Yola getirmenin, susturmanın, korkutmanın, hukukla değil de sandıkla aklanmanın demokrasi zannedilmesine kahroluyorum.” demişim; kapıkuluna yaraşır cevap almışım!...
“Böyle bir tehdidin, ülkeyi hangi badirelere sürükleyeceğinin vicdani idrakı içinde olmayanların elinde; bu ülkenin sürüklenmekte olduğu karanlıkları düşündükçe korkuyorum… Çaresizliklerin, kişileri köşelerine çekilmeye mecbur bırakmasına kahroluyorum…” demişim!... sahibinin sesinden; kendi öz lisanıyla gelmiş cevap!.
“Var olan, ve günden güne artan bir ivmeyle devam eden hukuksuzluklar karşısında “bir şey yapmalı”dan öteye geçemeyen çaresizlikler içinde kahroluyorum ” demişim!... Kestirmeden gelmiş o kişilik bozukluğunu eksiksiz yansıtan cevap!.. : Kahrol köpek!
“Ya keşke hiç bilmeseydim, ya bilince gücüm yetseydi!...” deyip, deyip kahroluyorum!..”
demişim...avlu bekçiliğinin yerine getirildiğini sahibine duyurmak istercesine cevap almışım.
“İnsani erdemlerin, zerresini taşıyanların gönül tellerini kıran, yüreklerini burkan ve bu ülkenin geleceğine dair derin endişeler taşıyan herkesi yürekten yaralayan ve kahreden binlerce, onbinlerce kaygılardan sadece birkaçını sıralayıp, “kahroluyorum” demişim!... Ve sonuçta, tam da beslendiği kapının adresine yaraşır cevap almışım!..Kısa; öz: Kahrol köpek!
*
İnsanlık hasletlerinden nasipsiz, ülkenin nerelere sürüklenmekte olduğunu göremeyecek kadar kör vicdan sahipleri; eline tutuşturulan kemik zerresini nimet sayacak kadar bilmem-nerelerin kılları olmayı onurlarıyla eş tutanlar; şayet bir zihniyetin görevli timi olarak hareket etmiyor olsalardı; karşılık vermeye değer bulmazdım bu çıkışı, inanın!...
Ülkenin dertleriyle hemdert olanlara saldıran, akıl ve izandan yoksun kişilerle polemiğe girerek benzer bir safta yer alacak kadar; erdemden yoksun olamam.Tam da bu nedenle; “Kahroluyorum” başlıklı yazıma, “kahrol köpek” imzalı kartvizitiyle karşılık veren zihniyet sahiplerine, iki sözcükten birincisini, zaten kabullenmiş olduğumdan, ikinci sözcüğü, niçin iade ediyor olduğumu gerekçeleri ile geri iletmek adına kaleme aldım bu yazıyı!..
*
Sahibinin Sesi olmaya gönüllü borazanlığa soyunmuş, hayasız, pervasız, fikir fukarası kutu bekçileri; kapı kullarına sesleniyorum!...
Köpekler sadık hayvanlardır… Sahibini korumakla ve sahibi adına üçüncü şahıslarla doğrudan muhatap olmakla görevli sayarlar kendisini!...Bu amaçla gerektiğinde ölümü bile göze alırlar. Saldırır, korur kollarlar. Sahibi dışındaki herkes potansiyel düşmanıdır onun!... Sadakatının karşılığını da bir biçimde alır. Alır ki; sadakatta itaatta hem kusur hem kesinti olmaya!... Genelde, bir kemiktir ödül. Hele biraz da yağlıca ve bolca etliyse değme keyfine. Önüne bile yatar, kendisini yemleyenin!. Tasmayı ta baştan kabullenmiştir; hem de iki nedenden ötürü: a) Koruma ve korunma b)Yönlendirilme.. Dümen yani!...Taka-tukalara takılan ip misali!... İndir-kaldır-saldır’da işbirliği ve tek merkezden idarede kolaylık yani!...
Bazen gereksiz saldırmasın diye bağlandıkları da olur!... Onlar bu bağlılığı biat, sadakat ve itaat olarak algılarlar… Sahiplerinin olmadık yerlerine kıl olmayı bile sadakatın gereği kabul ederler!... Sahibine dokunacağını anladıkları bir konuda ölümüne saldırmaları bundandır!..
Şunu peşinen söyleyeyim ki; bu “hasletlerin(!) hiçbirisi benim mizaçlarım arasında yok!..İşte bu nedenle reddediyorum o emrivaki ile kabullenmem istenen sıfatı. Hakedende kalsın!...
Bana gelince;
*
Dağıt dağıt bitirilemeyen paraların bahçesinden gönüllü bekçiliğe soyunup, yoldan geçenlere hırlamadım hiç!...
*
Hak arayanlara, yüreği yananlara, demokratik haklarını kullananlara uçan tekme atmadım hiç!...Ve o tekme’cilere de“ayaklarına sağlık” dileme edepsizliğinde bulunmadım hiç!...
*
“Ya bu Ülke de eşek gibi sessizce yaşayacaksınız ya da defolup gideceksiniz! Eğer arpanız fazla geldiyse o arpayı önünüzden almayı da biliriz! Arpa taşıyanları da biliriz” demedim hiç!..Diyenlerle de işim olmadı hiç! İbrikçibaşı-arpacıbaşı işbirlikçisi olmadım hiç!.
*
Aldatmaya hukuki kılıf bulma gayretlerine girenlerden olmadım hiç!., O tür kirli siyasetin yandaşı da olmadım hiç!..; Böyle bir girişimi; özünde sadece kişiliklere tecavüz değil, iradenin, vicdanın, aklın ve izanın doğrudan iğfali olarak gördüğümü de saklamadım hiç!..!.
*
“Yargı, milletin iradesine tuzak kurulacak yer değildir, olmamalıdır” diyenlere karşı durmadım hiç!...Yargıyı 'çete' diye nitelendiren çok vahim, çok ciddi ve çok ağır suçlamalara kalkışanları sahibinin seslerine borazan olup alkış tutanlardan olmadım hiç!...
*
Kendisinden farklı düşünenlere sadece yaşadığımız ülkeyi değil, dünyayı zindan etmeye and içmiş karanlık ve ilkel beyinlerin saflarında, küçücük bir çıkar uğruna kalıp ve kılık değiştirenlerden ve sahibinin sesini duyar duymaz alkış tutanlardan, her sözüyle kin ve nefret ekmeyi siyasetine başarı sayanlardan, bu sayede çevresine topladıklarıyla “devam” nutukları atanlardan olmadım hiç!..
*
Anayasa’nın amil hükümleri ile güvence altına alınmış, yasama, yürütme ve yargıyı tek elde toplama rüyası gören aymazlığın kuyruğuna takılıp, körü körüne bir biatla, önlerinde sulta durup avukatlıklarına soyunmadım hiç!..
*
”Mevzuata aykırı durum yok, dünyanın en güvenli madeni, en son teknikler kullanılıyor” denilerek övgü dolu raporlar düzenlenirken, kör sağır dilsiz kesilen hayasızların, iki ay sonra uğranılan tarihin en acı maden kazasını araya para efekti katarak yürekleri soğutmaya çalışanların yanında yer alıp da vicdani ve insani duygularımdan uzaklaşarak kendimden utanacak konumlara düşmedim hiç!..
*
Bir kemik uğruna, toprağa, taşa, ağaca, kadına, okula, aydınlığa, tarihe, kimliğe, vatana, bayrağa, insana illaki umutlara düşman kesilip, sahibinin sesinden gelen talimatlarla, neyi onayladığını bilmeden parmak kaldıranların safında olmadım hiç!...
*
Tasmanın uzandığı ip kadarını özgürlük, lütfedilip verilen kadarını hak zanneden, sahibinin gözünden başka bir bakış ve görüş alanı olmadığını peşinen kabullenen, köleci zihniyetlerin sadakatına alkış tutmadım hiç!...
“Kahroluyorum” derken saydığım nedenleri hep “Ben yanmasam, sen yanmasan, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa” felsefesinin gereği olduğunu aklımdan çıkarmadım hiç!..!...
Sonuç:“Elimin son sıcaklığı da boşa gitmesin… ısıtsın birilerini” , “Dilimin son söylemi de boşa gitmesin, aydınlatsın birilerini!” , “Elimin son eylemi de, boşa gitmesin tutsun yürekten ve vicdandan yana olan birilerini!” dedim… İbadete durur gibi bundan durdum ülkem adına kahrolmaya!...
Sahibinin sesi olmak adına; hak isteyene, hukuk diyene, varlı-varsız; yerli-yersiz havlayanlardan olup; kin, öfke ve haram lokmadan nevri dönmüşlere, fıtrat ışığını yitirmişlere sadık it olacağıma boşa gitmeyen ısımın, tuttuğum elin, aydınlatabildiğim birilerinin varayım; köpeği de olayım!... Birileri de varsın desin; sonunda kabullendi!...