Sesim Geliyor mu Arkadaşlar?!
Bu yazım özellikle gençlere yöneliktir; dolayısıyla kendini genç görmeyenler okuyup okumamakta muhayyerdir, diyelim ve hadi başlayalım:
Gençlik dönemi insanın kendi kişiliğini ve geleceğini kurguladığı yıllardır. Ümitler, hayaller, beklentiler, hedefler ana hatlarıyla bu çağlarda temellenmeye başlar, nasıl bir gelecek inşa edileceğinin hesapları yapılır, adımları atılır. Gençler, birbirini izleyen üç-beş yılda, gerek tek başlarına gerekse yakınlarıyla birlikte önemli kararlar alır, zorlu dönemeçler geçilir; bu açıdan da sancılı bir dönemdir.
Öğüt kabul etmenin kolay bir şey olmadığını bilecek kadar tecrübesi olan birisi olarak tek tavsiyem, yazdıklarımı, ileride gençlere birşeyler söyleme ihtiyacı hissedecek yaşa geldiğinizde kopya çekebileceğiniz notlar olarak farzedip, söyleyeceklerimi hafızanızın mûtenâ bir köşesine yazmanızdır.
Bir şeye karar verirken aklınızı sonuna kadar kullanın ve fakat bununla herşeyi halledeceğinizi zannetmeyin. Çünkü akıl sadece bir terazidir, oysa alıp satan (yani karar veren) başka biri olmalı. Kararı sadece teraziye bırakmamalı, tecrübeye (eksikse ödünç alınarak), ferasete, hatta bazen de sezgilere danışılmalıdır. Akıl tek başına yeterli olsaydı "şimdiki aklım olsaydı..." ile başlayan cümleler kuran kimse olmaması gerekirdi. Bu hayıflanmalarda eksikliği ifade edilen şey aslında akıl değil, aklın çıkardığı sonuçları doğru okuyamayan, bir kısmını saydığım diğer unsurlardır.
Beyden Bir At İste; Verirse Bin Gel, Vermezse Dön Gel!
Birisinden meşru bir talepte bulunmak hiç ayıp değildir. Bu ne kadar normal ise reddedilmek de en az o kadar normal ve olağan karşılanması gereken bir durumdur, buna hazırlıklı olun.
Bizden istenenler konusunda da sürekli "hayır" demekle herşeye "evet" demek arasında doğru bir yerde durmalıdır. O yeri belirleyen en önemli şey, verdiğiniz sözün arkasında durmaya yetecek maddi/fiziki imkanlar veya zaman, bilgi, emek v.b. diğer türlü imkanlarınızdır. Talepte bulunan kim olursa olsun, yerinde "hayır" diyebilmek, bir "evet" yahut "peki" sözünün altında yıllarca ezilmekten bin kere hayırlıdır. Daha şimdiden yaşayarak görüyorsunuz ki insanlık ve kişilik kolay inşa edilmiyor; bol keseden "evet/hayır"larla bir taraftan yapmaya çalıştığınızı bir taraftan yıkmayın.
Karanlıkta Göz Kırpma. Açık ve Tutarlı Ol!
Çoğumuz meramımızı ortaya koymada maalesef gizli bir kurnazlığın zebûnuyuz, karanlıkta göz kırpıp işmar etmeyi severiz!. Sıradan insan ilişkilerinden alışverişe ve hatta ortaklıklara kadar bu zaaf çok yaygındır. Detaylarını başka bir yazıya havale ederek diyorum ki; önce kendinize karşı net ve tutarlı olarak, neyin peşinde olduğunuza iyi karar verin, sonra başkalarına taleplerinizi ve neyi isteyip neyi istemediğinizin çerçevesini net çizin. Sürdürülebilir ilişkiler tesis edebilmek istiyorsanız muhatabınızı da buna zorlayın; açık olmaya, kaçak güreşmemeye davet edin.
Tercihlerinizi açıklıkla belirtin; "farketmez" lafını hayatınızdan çıkarın, bırakın bunu sürüklenmeyi sevenler kullansınlar!
Yine bu meyanda; bir meseleyi irdelerken, bir sorunu anlamaya/çözmeye çalışırken daha başlangıçta "gerçeğin" mi yoksa "işinize gelenin" mi peşinde olduğunuza dürüstçe karar verin. Ki, zamanınızı ve zihninizi boşu boşuna havanda su dövmek için harcamayasınız.
Yolgeçen Hanı Olmayın!
Karşılaştığınız ya da size sunulan hiçbir bilgiyi süzgeçten geçirip işlemeden zihninizin raflarına yerleştirmeyin. Aksi takdirde bu bilgilerin başınıza dert açması mukadderdir. Bunu yaparken; aklınız, mukayeseli okuma ve araştırmalarınız ve sizden farklı düşüncede olanlar baş yardımcılarınız olacaktır. Dolayısıyla sizinle aynı fikirde olmayanların kıymetini bilin.
Şu hayatta birbaşkasının yerinde olmayı istemek gibi bir abuk sabukluktan uzak durun, kaldı ki zaten imkansızdır. Onun yerine insanlarda az veya çok gördüğünüz iyi yönleri; ahlakı, erdemleri ve diğer imrenilecek hususları kendi kişiliğinizde toplamaya, inşa etmeye çalışın.
İnsan fizyolojisi vücut içi basınç ve sıcaklıkla dış ortamın basınç ve sıcaklığının denge halini yakaladığı şartlarda ayakta durur ve sağlıklı çalışır; aksi halde 'vurgun' yer. Tıpkı bunun gibi, duygu, düşünce ve zihin dünyamızın da sağlıklı bir şekilde sürebilmesi için iç dünyamızla dış etkiler arasında bir denge kurma zorunluluğu vardır. Bu yüzden abartmamak kaydıyla zaman zaman kendinizle başbaşa kalıp içinize kulak verin, göz gezdirin. Gönlünüzle, hayallerinizle, vicdanınızla gözgöze gelip hemhal olun. Kendinize bigâne kalmayın.
Dostlarınızın sayısı bir elin parmaklarını geçiyorsa; ya herşeyi bir daha gözden geçirin ya da "dost"un ne olduğunu henüz bilmiyorsunuzdur, merak etmeyin öğrenirsiniz!!! Herşeyin bir bedeli/karşılığı olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Seçici olun, neyi ne kadar istediğinizi ve katlanma/bedel ödeme sınırınızın nereye kadar olduğunu doğru tayin edin, ki altından kalkamayacağınız yüklerin/taahhütlerin altına girmeyesiniz.
Siz siz olun, elinizden geleni yaptıktan sonra attığınız yerden vuramazsanız çamura yatmaya tevessül etmeyin, tercihlerinizin sonucuna adam gibi katlanmayı bilin!