Sermaye Teknoloji ve Bilginin Küreselleşmesine Evet Derken Emeğin Küreselleşmesini Dış Mihraklara Bağlamak Kolaycılı Üzerine
Tam da birkaç aydın şu konuyu işliyordum: Küreselleşen dünyada küreselleş(e)meyen bir kesim var ki, kimsede küreselleşmesini istemiyor, o da EMEK kesimi. Tabii burada “emeği” salt Marksist terminoloji de ifade edildiği gibi sadece emeğini satarak geçinenler, işçi sınıfı olarak almamak gerekir. Günümüzde “emekçi” kesimi genişlemiştir, küreselleşme karşısında. Bu kavram artık küreselleşmeden mağdur olan/olacak esnaf, küçük sanayici, küçük burjuvazi, işçi, memur, sanatçı vs. ile küreselleşmeye öyle veya böyle karşı çıkan “marjinal” kesimleri (marjinallere buna toplumcu Müslümanları da dahil ediyoruz artık) kapsamaktadır.
Küreselleşen dünyada, küreselleşenler nelerdi? Birincisi ve artık gözle görülür biçimde sermaye/finans kesimi küreselleşti. İstediği zaman istediği ülkeye rahatlıkla girip çıkıyor. Öyle parasını valize doldurup da gezmiyor, bilgisayar başında rezerv bankalar nezdinde hallediyor bunu. İkincisi uluslar arası şirketler küreselleşti. İstediği ülkede istediği üretimi yapabiliyor veya yaptırıyor. Nerede ucuz üretim yapılacaksa oraya indiriyor fabrikayı. Neresi yükselen Pazar ise oraya kuruyor AVM’leri. Ve dolayısıyla teknoloji de küreselleşmiş oluyor. Üretilen yeni bir teknoloji veya inovasyon çok geçmeden diğer firmalarca da üretiliyor veya taklit ediliyor. Ve dolayısıyla “bilgi” de küreselleşmiş oluyor böylece. İsteyen herkes dünyanın her yerinden haberdar olabiliyor dahası haberleşebiliyor.
Küreselleşmenin bu dörtlüsü haliyle ekonomik rekabeti de şiddetlendiriyor. Çünkü en ucuz fiyata en iyi malı, en fazla karla satmak önem kazanıyor. Buda satış fiyatından geriye doğru tüm maliyetler üzerinde baskıyı artırıyor. İşte burada, hammadde ile satış fiyatı arasındaki tüm tedarikçi, işçi, beyaz yakalı, hizmetli ve hatta tüketici vs. bu baskıdan nasibini alıyor. Tüketici göreceli olarak bu rekabetten en fazla karlı çıkan kesim gibi görünse de aslında, en büyük tüketici, satış fiyatı ile hammadde arasında kalan kesimlerdir. Ucuza tüketmek isterlerken kendileri de ucuza gidiyorlar. Çünkü küreselleşme, doğası gereği milliyet, kardeşlik, dindaşlık, yoldaşlık vs. tanımadığından adalet ve hakkaniyet duygusu ile hareket etmiyor/edemiyor. Varsa yoksa rekabet!...
İşte bu cendere içinde, halklar arasında, en marjinal kesimlerden itibaren sosyal olaylar patlamalar da başlıyor. Ve teknoloji ve bilginin küreselleşmesinden bu kesimlerde yararlanarak bir ülkedeki bu sosyal patlamalardan haberdar oluyorlar dahası iletişime geçiyorlar. Bu hemen yaygınlaşabiliyor da. Yani küreselleşme karşısında ezilen kesimler farklı zemin ve coğrafyalarda birlikte hareket etmeye başlayabiliyorlar. Yani emekçi/ezilen kesim de bir nevi küreselleşiyor.
Küresel güçlerin hırçın rekabet nedeniyle yol açtıkları bu toplumsal olayların muhatabı ise yerel iktidarlar olmaktadır. Üstelik küresel iktidarlar yerel iktidarları aba altından sopa göstererek (sıcak para kaçışı) toplumsal olayları bastırmaları, “istikrarı sağlamaları” için dolaylı olarak zorluyorlar da.
Tam bu noktada, küresel modern dünyada, toplumsal olayları bastırmak ve bölmek için, yerel iktidarlar klasik yöntemlere başvuruyorlar: Zorbalık ve dış mihraklar edebiyatı. İyide sayın hazretler, sermayenin küreselleşmesine, teknolojinin küreselleşmesine, bilginin küreselleşmesine bir şey demiyorsunuz/diyemiyorsunuz da, emeğin/ezilenlerin toplumsal tepkilerinin küreselleşmesinde niçin “iç ve dış odaklar” arıyorsunuz? Bu kolaycılık değil midir?
Şu artık reddedilemez bir gerçektir, emekçiler/sıkışanlar/marjinaller de, sermaye kadar elastik olmasa da küreselleşme yolunda mesafe almaya başlayacaklardır. Avusturya’daki Habusburg hanedanının sarayında bekçilik yapan Avusturya’lı gencin Türk olduğumuzu öğrenince bize ne iştir diye “Gezi Parkını” sorması anlamlı gelmişti. Anlamı şuradaki, tarih tekerrür edercesine, 20 yy başların nasıl sömürülen “mazlum milletlere” ışık olmuşsa, 21 yy başlarında da küreselleşmenin cendereye aldığı halklara da ışık tutacak gibi? Belki kehanet ama, şimdilik görünen bu… 30.07.2013
Asım SES