Sendikasyonlar Zorlaşacak
Sendikasyon kredilerinde bir sorun yok deniyor ama, yurtdışı kredi olanakları daraldı. Bu nasıl bir kıskaç getirir ?
Sendikasyon kredileri dediğimiz krediler arz ve talebin miktarını ve fiyatını belirlemiş oldu. Türkiye’ye borç veren bankaların sayısında ciddi azalma var. Bankaların da kredi stratejileri açısından şu anda çok risk iştahları yok. Türkiye, giderek her ay dış piyasalardan daha az kredi alabilecek ve daha fazla fiyat vermek zorunda kalacak ki gelişim de böyle gösteriyor.
Türk bankalarının şu koşullarda daha çok mevduat kullandırması açısından hükümetten beklentileriniz neler? Mesela reeskont kredileri mi canlandırılmalı ya da neler yapılabilir?
Munzam karşılıklarının bir miktar azaltılmış olması biraz likidite kazandırdı. Şu an için sektörün likidite endişesi yok. Ancak gerek merkez bankasının reeskont kredileri açması, gerek mevduata garanti, gerek daha kapsamlı bir takım adımlar krizin daha fazla derinleşmesi ihtimaline karşı muhakkak ki kamu otoritesinin elinde bulundurmuş olduğu enstrümanlardır. Bizim içinde yaşamış olduğumuz sorun bankacılık sektörünün yeteri kadar likiditesi olmaması değil, daralmadır. Kredi değeri yüksek olan kesimler, yani hane halkı ya da bireyler kredi talebini ya erteledi ya da önemli ölçüde kıstı. Şirketlerin işletme sermayesi ihtiyaçları özellikle dış ticaretin daralması nedeniyle eskiye göre daha az. Yatırımlarını ya bir süre ertelediler ya tamamen askıya aldılar. Bu daralma bankacılık kesiminin önünde demoklesin kılıcı gibi duruyor.
Özsermayeye oranla kârlar yüksek değil
Toplumun geniş kesimleri bankacılık dünyasına biraz da şöyle bakıyor. Türk işdünyası ve halkı yaşam mücadelesi verirken, bankacılık kesimi hep yüksek karlar elde ediyor...
Bankacılığın öz kaynak karlılıklarını enflasyonla karşılaştırdığınız zaman, reel karlılık açısından sektörümüzün göründüğü kadar karlı olmadığı anlaşılır. Sektörün karlılığı ile ilgili bence yanılsamanın önemli noktası, sektörün çok yüksek sermayelerle çalışıyor olması. Bugün bir banka bir milyar kar açıkladığı zaman bu salt rakam olarak belki çok yüksek ama o bankanın 5 milyar sermayesi olduğu gerçeği ortadayken birçok endüstriden daha karlı olmadığı anlaşılır. Karlılıktan fedakarlık edilmesi konusunda ise bankacılık sektörü muhakkak ki bir takım girişimlerde bulunuyor.Bankacılık kesiminin reel sektörü desteklemesinde, birkaç enstrüman hariç hala “ipotek” duvarı örülü. Birçok girişimci ya da firma başarılı projeleri olsa da bu duvarı aşamayorlar...
Bankacılık sektörü gerek enerji projelerinde, gerek yeni yatırımlarda fonlama imkanları elverdiği ölçüde orta-uzun vadeli projelere sıcak bakmaya başladı. Maalesef Türkiye’de tasarruf kesimi çok kısa vadeye tıkılmış durumda. Türkiye’nin dışarıdan sağlayabileceği krediler biraz önce bahsettiğim gibi daha azalacak ve daha pahalı hale gelecek. Biz ne zaman ki mevduatın vadesini uzatmaya başlar, ne zaman dışarıdan daha uzun vadeli fonları Türkiye’ye çekmeye başlarız o zaman bu tip projelere finansman açısından bakış farklı olacaktır. Şu anda tamamen vade uyuş mazlığı açısından bir isteksizlik bir gönülsüzlük var. Buna rağmen geçtiğimiz yıllar içerisinde bankacılık sektörünün orta/uzun vadeli kredilerde ciddi bir şekilde artış sağladığını gördük.