Senarist Başrol Oyuncusunun Yönetmenidir.
Düşün bakalım kendi hayatını bir sinema perdesinde değer verdiğin insanlarla aynı salonda yan yana izlemeye cesaretin var mı? Düşündüğün, yaptığın her türlü eylemi yansıtan bir projeksiyondan yansıyanları bu şartlar altında “Evet izlerim.” diyebilir misin? Onlarsız, onların bilmediği zamanlarda ve mekânlarda onlar hakkında düşündüğün her şeyi o sinema perdesinde görebiliyorsun. Sadece sen değil bütün eşin, dostun arkadaşların, ailen oradalar. Herkes senin o yaşına kadar yapmış olduğun, düşündüğün bütün olay ve durumları görebiliyor. Arkadaşların, onlar hakkında kafanda geçen her türlü olumlu, olumsuz düşünceleri öğreniyorlar.
Aslında onlara karşı söylemiş olduğun cümlelerin gerçek anlamlarını, gerçekten o cümlelerin senin kafandaki yorumlarını öğreniyorlar. Asıl maksadını, amacının ne olduğunu, bütün ayrıntılarıyla yapmış olduğun birçok hareketinin aslında sadece senin menfaatlerine göre işlendiğini, kendilerine aksettirdiğin birden fazla durumun aslında sadece sen öyle istediğin için olduğunu, zaman zaman da onları kırmamak adına yapılan bir kaç sahte gülümsemeni öğreniyorlar. Her saniyeni adım adım izliyorlar.
Beynini okuyan bir cihaz varmış da sanki geçmişten bugüne kadar düşünmüş olduğun ve asıl yapmak istediklerinin bir kopyasını önüne getiriyor ve bunu sadece bir kişi değil bütün çevrenle birlikte sen de izliyorsun. Bu yaşamış olduğun onlarca yılın kısa bir özeti aslında. Hayatının şerit gibi gözünün önüne geldiği kısa hayat fragmanı olarak da nitelendirebilirsin bu filmi.
Sonra ailenin de seninle birlikte izlediğini fark ediyorsun o sadece sana özgü olan ve sadece senin var olduğun saniyeleri. Kendini bildin bileli ailene karşı tutumun yıllar içinde o kadar değişikliğe uğramıştır ki o anları yaşarken bunu sen bile fark etmemişsindir. Gençlik döneminde ailenin vermiş olduğu bütün cevaplara karşı bilinçsizce soru ürettiğini ve onlar hakkında nice olumsuz düşüncelerini izliyorsun şimdilerde. Sonra annenin babanın yüzüne bakamıyorsun. Saniyeler ilerlerken yetişkinlik döneminde birden ailene karşı tutumlarında bir değişiklik oluyor ki o anda onların sayesinde bu seviyeye eriştiğini düşünürken annenin ve babanın tebessümlerini hissedebiliyorsun. Zaman böyle akıp geçerken bu süreçte filmi yarıda bırakıp gidesiniz geliyor ama merak duygusu kendi hayatınızı izlemenize yardımcı oluyor. Şaşırıyorsunuz; pişmanlık, öfke, sevinç ve gözyaşları içinde filminizi izlemeye devam ediyorsunuz.
Başa dönmek istiyorsunuz tekrar doğmak, o hataları yapmamak istiyorsunuz ama nafile. Kendi hayat hikâyenizin galasındasınız. Davet etmiş olduğunuz misafirlerin galadan sonra size olan tutumlarını merak ediyorsunuz. Eğer ki güzel bir film ortaya koymuşsanız ki zaten rahat ve huzurlusunuzdur. Ama senaryo pek iç açıcı değilse eleştirilerin hedefi olup çıkarsınız. Tekrar bir film daha yapma şansınız yoktur. Size sadece bir şans verilir hayatta. Bunu en iyi şekilde yaşayıp yaşatmanız istenir sizden. Basit bir film değildir aslında bu. Galadaki misafirlerin beğenisi, sizin için büyük ödüldür. Filmin asıl amacı bu olmasa da kendi hayatını yaşarken büyük zevk alan bir kişinin çevresindeki insanların takdirini kazanması kadar güzel ve eğlenceli bir film ortaya çıkarmak herkesin yapabileceği bir iş değildir.
Unutulmaması gereken bir konu da filmin ortalarına kadar kötü bir senaryodan ibaret olan hayatın ondan sonraki bölümünde insan hayatı öyle bir yaşama kavuşur ki o filmi kurtaracak cinsten bir yaşantı geçirebilir insan. Hayatını kurtaran o an ise filmin en dikkat çeken saniyelerinden biri olur. Öyle beğenilir ki o son saniyeler film boyunca oflayan ve sinir küpü olan misafirler o hiç beğenmedikleri hatta o ana kadar izledikleri filmden hoşlanmadıkları akıl almaz hayatı o saniyeleri izledikten sonra ayakta alkışlayabilir.
Filmden sonra birçok soru sorarlar başrol oyuncusuna. Ama soruların en can alıcı noktaları da şu sorularda gizlidir. ‘Yapmak istediklerin gerçekten bu muydu? Yoksa tekrar başa dönmek ister miydin?’ Bu sorulara verilen cevap insanın hayatından tatmin olma derecesini gösterir bir bakıma. ‘Evet yaşamak ve yaşatmak istediğim hayat buydu’ diyebiliyorsa bir insan kendini gerçek anlamda gerçekleştiren ve pişmanlık duygusunun ne olduğunu bilmeyen gerçek bir yönetmendir. Keşkelerle geçirmez hayatını devam eder kaldığı yerden. Geçmişi geri getiremeyeceğini ve bir müddet sonra da geri getiremeyeceği geleceğini fark eder. Mutlu olmak için yaşamak yerine yaşadığı anlardan mutlu olmayı tercih eder. Yaptığı eylemlerle, düşündüğü fikirlerle var olması gerektiğini, anlık zevklerin esiri olmaktansa esareti altında olan geleceğini, şimdiyi ve sonrasını, maddesel olmaktan ziyade maneviyatı düşünür. Kısacası kendi, kendinin idolü olur.
Zaman ilerler ve filmin bitişiyle birlikte başrol oyuncusu dâhil galada o filmi izleyen herkes sadece tek bir konu üzerinde hem fikirdirler: Senarist başrol oyuncusunun yönetmenidir.
" Hayat bir kez sergilenecek olan, ne önceden provası yapılan ne de yanlış oynandığında 'olmadı baştan' denmeyecek tek kişilik bir tiyatrodan ibarettir..." :))
Temmuz 11th, 2009 at 21:50