Sen Kalemdin Ben de Kağıt
Herşey, kalemin sivri ucunun kağıda dokunmasıyla başladı.Kağıt irkildi... Canı hafifce yanmıştı.
Olsun, galiba bir derdi var, dedi.Başını ona doğru çevirip, o eşsiz içtenliğiyle gülümsedi. Kalem bir süre durdu...
Sanki birşeyler anlatacaktı... Boğazında kelimeler düğümlendi. Kağıt, bütün saflığıyla, hadi anlat ne oldu, dedi.
Kalem tek tek yazmaya başladı.
AŞK dedi... Yutkundu.
SEVGİ dedi... Yutkundu.
AYRILIK dedi... Yutkundu.
Kağıt elinin tersiyle sildi kalemin gözyaşlarını... Sessizce fısıldadı, ne olur bana güven.
Kalem anlattıkça anlattı... Yarı mahcup... Yarı çekingen.Yıllar önce çok sevmiştik birbirimizi... Ama kader.
Sonra birgün yeniden gözgöze geldik ve bıraktığımız yerden, başladı bizim için hayat...
Hiç ayrılmamış gibi sarıldık yeniden.Kağıt,devam et, dedi... Şaşkın... Biraz da meraktan... Eee sonra...
Sonrası, dedi... O gitti... Herşey de bitti.Ağlıyordu besbelli... Sesi kesik kesik... Kelimeler tane tane dökülürken.
Böylece başladı dostlukları.Hemen hergün bir şekilde buluşuyorlardı... Şurdan burdan derken...
Kağıt kafasına takılanları soruyor...Kalem; arada bir dostunu başka konularla sınıyordu.
Sen AŞK nedir yaşadın mı? Beni anlamazsın... Bilemezsin, diyordu.
Kağıt, doğru seni bazen anlayamıyorum... Fikrimi soruyorsun,söyleyince de kendine yoruyorsun, diyordu.
Zaman geçtikçe birbirlerine iyice alışmaya başladılar... Biri aramasa, diğeri arıyordu.
Belki de farkında olmadan gizli bir el onları birbirine bağlıyordu.
Kağıt ne kadar naif ise... Kalem bir o kadar sert.
Kağıt ne kadar zarif ise... Kalem bir o kadar hoyrat.
Kağıt ne kadar beyaz ise... Kalem bir o kadar rengarenk.
Kalem anlattıkça, kağıt notlar tutuyordu.Birgün süpriz yapıp, o'na bir şiir yazdı. Kendini onun yerine koyarak...
Sonra, süslü bir kağıda sarmadan, kurdelasız paketsiz uzatıverdi. Bu, senin için, umarım beğenirsin, dedi.
Ben ilk aşkımla çok mutluyum... Çok sevdim ve çok sevildim...Seni anlatmaya çalıştım...
Sen çok güçlüsün,sakın yenilme, dedi.Kalem mutlu oldu... Yüzündeki gülümseme kelimelere yansıdı.
Beraber çay içme sözü verdiler... Hatta belki biraraya ,geldiklerinde balık bile yemeğe gidebilirlerdi.
Kağıt, bütün iyi niyetiyle ona yardımcı olmaya çalışıyordu, arada bir ters düşüyorlardı birbirlerine...
Konular çıkmaza girince imdatlarına gülücükler yetişiyordu. Kalem anlatıp boşaldıkça, dinledikçe kağıt doluyordu.
Hergeçen gün yükü biraz daha ağırlaşıyordu.Kağıt daha bir tecrübeli... Onca dert dinlemişti.
Çok insan tanımıştı... Kadın... Erkek...Genç... Yaşlı.En çok çocukları sevmişti... Onların riyasız sevgilerine
ve özentisiz gelişi güzel resimlerine bayılıyordu. Her gelen bir şeyler karalayıp gitmişti ,bembeyaz sayfalarına.
Kimi umudunu... Kimi çaresizliğini... Kimi yalnızlığını... Kimi de sevgisini kalp içinde çizip ,ona armağan bırakmıştı.
Sonra bir akşam, gecenin ortalarına doğru... Ne olduysa birden büyü bozuldu. Kalem hoyratça bir şeyler karalamaya başladı.
Sivri ucu kağıdın canını yakıyordu... Sanki kalbine çizikler atılıyordu... Peşpeşe darbeler alıyordu. Kalem mürekkep yerine
adeta zehir kusuyordu. Al, dedi bana yazdığın şiirin... Git başkasına ver. Beni hiç anlamadın... Anlayamazsın da zaten.
Sen AŞK nedir bilmeyen... Sevmeyen... Acı çekmeyen... Beni nasıl anlarsın sen,dedi.
Kağıt, bir süre sustu. Ben verdiğimi geri alamam... O'nu sana yazdım... O, senin artık, diye fısıldadı.
Eyvallah, dedi kalem... Biraz ukalaca.Kağıt, güle güle diyebildi.
Şimdi ne oldu, dedi kağıt kendi kendine. Bir dost kaybettin sevgili kalem... Zor bulursun sen böylesini ancak...
Döküldü yaşlar gözlerinden... Hep kalem ağlamazdı ya... Bu defa kağıt ağlıyordu hıçkırarak.