content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

17 Şub

Şehrin En Uzak Yerinden Koşarak Gelen Adam

Yasin suresi 13 ile 29. ayetlerinde anlatılan olayın geçtiği yerin Antakya, şehir halkının en cesaretlisi olan kişinin de Habibun Neccar isimli iman eri olduğu genel kanaati vardır.

Burada şunu hemen belirtelim ki Kuranda yer ve mekan isimleri pek verilmez, zaman belirtilmez. Yasin suresinin başında anlatılan Habibun Neccar kıssasında da yer ve zaman söz konusu değildir.

“Onlara o şehir halkını örnek ver” diye başlar bu kıssanın anlatımı.

“Hani biz onlara iki elçi göndermiştik de onları yalancı saymışlardı. Biz de onlara üçüncü bir elçi ile destek vermiştik. Onlar, “Şüphesiz biz size gönderilmiş elçileriz” dediler.” (Yasin suresi 14.ayet)

Müfessirlerin bir çoğu gönderilen elçilerin Hz. İsanın havarileri olduğu kanaatindedir. Hz. İsa çarmıha gerilmesinin hemen öncesinde iki havarisini Antakyaya gönderme kararı almıştır ki bunlar Pavlos ve Yuhannadır. Üçüncüsü ise Allah tarafından “biz gönderdik” denmesi Hz.İsaya da Allahın emretmesindendir.

فَعَزَّزْنَا (feazzezne) ifadesiyle üçüncü olarak gönderilen havari ise Şemundur. (فَعَزَّزْنَا) Feazzezne ifadesi güçlü kıldık güçlendirdik, destekledik manasında olarak Allah o iki elçiyi üçüncü bir elçiyle güçlendirmiş ve desteklemiştir.

Burada Kuranın ifade diliyle anlayacak olursak bu gönderilen üç elçide Hz. İsanın havarileri olmayıp bildiğimiz anlamda peygamberlerdir. Dolayısıyla şehir Antakya olmadığı gibi elçilerde İsanın havarileri değillerdir. Merhum Elmalılı Hamdi Yazır, ‘üçüncüsüyle destekledik ifadesini daha geniş manada anlamakta ilk ikisinden kastın Hz. Musa ve Hz.İsa, üçüncünün ise Peygamber Efendimiz olduğuna vurgu yapar.

Elçiler(peygamberler) şehir halkına “biz size gönderilmiş elçileriz” dediler. Şehir halkı üçüncüsüyle desteklenen bu peygamberleri yine yalanladılar ve “Siz de ancak bizim gibi insansınız. Rahmân, hiçbir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz” dediler. (Yasin suresi 15.ayet)

Peygamberlerin karşısında yer alanlar, onları kendileri gibi insan olmaları açısından eleştirmişler; bunu onların peygamber olamayacaklarına örnek göstermişlerdir. Onlara göre peygamberler madem Tanrı katından gönderiliyor o halde melek vesaire benzeri tanrısal bir varlık olmalıdırlar. Oysa Allahın yaratılış kanunları gereği insanlık için en doğrusu, peygamberlerin yine bir insan olmasıdır.

“Rahman hiçbir şey indirmemiştir” ifadesinde peygamberleri reddedenlerin Allahı “Rahman” ismiyle anmaları burada manidardır. Besmelede Allahın 99 isminden biri olarak zikredilen “Rahman”, Kuran dilende Allah için kullanılan özel sıfatlar içeren özel isimlerden biridir. Bu açıdan peygamberleri yalanlayanların Allah için bu özel ismi kullanmaları öncelikle Allahın varlığına inandıklarını gösterir. Ancak Rahmanın gönderdiği peygamberleri yalanlamaktadırlar. Bazı kaynaklarda “Rahman” isminin aslının Arapça olmadığı, Aramice ve İbranice kaynaklı olduğu ifade edilir. Bu kabul edilse bile o insanların kendi isimlendirmeleriyle Allahın varlığını ifade ettikleri ortaya çıkar.

“Siz sadece yalan söylüyorsunuz” ifadesiyle Rahmanın varlığını kabul eden bu insanlar, karşılarında Rahman katından gönderilen üç peygamberi açıkça yalancılıkla suçlamaktadırlar.

Yalancılıkla suçlanan o Allahın elçileri onlarla tartışmaya girmeden Rahmanı işaret ederek “bizim gerçekten size gönderilmiş elçiler olduğumuzu Rabbimiz biliyor” cevabını verdiler. Bu aynı zamanda burada verilmesi gereken en makul cevaptı. Ve devamında görevlerini şöyle ifade ederler: “Bize düşen ancak apaçık bir tebliğdir.” (Yasin suresi 17.ayet)

“Dediler ki: “Şüphesiz biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer vazgeçmezseniz, sizi mutlaka taşlarız ve bizim tarafımızdan size elem dolu bir azap dokunur.”(Yasin 18.ayet) Peygamberler o şehre geldikten sonra muhtemelen bazı olumsuz olaylarla karşılaştılar veya peygamberlerin hakikati onlara ifade etmeleri onları psikolojik olarak rahatsız etmiş olmalı ki peygamberleri bize ‘uğursuzluk getirdiniz diye suçlamaktadırlar. Devamında onları taşlamak, bu şekilde şehirden çıkarmak ve daha olmazsa eziyet ve azapla tehdit etmektedirler.

Elçiler onlara, “uğursuzluğunuz kendinizdendir. Size öğüt verildiği için mi (uğursuzluğa uğruyorsunuz?). Hayır, siz aşırı giden bir kavimsiniz” şeklinde cevap verdiler. ذُكِّرْتُمْۜ اَئِنْ “Einzükkirtüm”(size öğüt verildiği için mi?) ifadesi onların, peygamberleri uğursuz görmelerinin daha çok psikolojik açıdan olduğunu göstermektedir.

Şehir halkı, elçilerle münazara ederlerken şehrin en uzak yerinden bir adam koşarak oraya gelir. Koşuyor olması bir telaşı, kaygıyı, heyecanı ifade etmektedir.

“Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi ve şöyle dedi: “Ey kavmim! Bu elçilere uyun.”(Yasin 20.ayet)

 الْمَد۪ينَةِ اَقْصَا مِنْ Min aksal-medineti (şehrin en uzak yerinden, şehrin en kenar ucundan) ifadesi, verilen anlamda olduğu gibi şehrin varoşlarından şeklinde de anlaşılabilir. Bu durumda koşarak gelen adamın toplumun en gerilerine bırakılıp varoşlarda yaşamaya mahkum edilerek küçük ve değersiz görülen toplum katmanından olduğu ancak gerçekte akıl ve bilgi sahibi bir kişi olduğu anlaşılır.

Böyle küçük görülüp dışlanan birinin onlar karşısında gayet mantıklı ve akli konuşması seçkin zümrenin tahammülünü zorlamış ve alt tabakadan olarak baktıkları bu asil kişiye nefret ve şiddetle saldırıp onu şehit etmişlerdir. Peygamberleri tehditle yetinin seçkin zümre, varoşlardan telaşla koşarak gelen bu asil zata, toplumun dışlanmışlarından gördüklerinden dolayı tahammül edememişler ve peygamberlere yaptıkları tehdidi onun üzerinde gerçekleştirmişlerdir.

Bu asil zatın koşarak gelmesi bir telaş ve heyecandan dolayıdır. Onun telaşı seçkin zümre karşısında Allah ve Onun elçilerini hakkıyla savunabilme endişesindendir. Onun için koşmakta, dolayısıyla telaş ve heyecan içindedir.

Benzer ifade Kasas suresi 20.ayette Hz. Musaya Firavun ve adamlarının aldıkları Musayı öldürme kararının Hz. Musaya bildirilmesinde geçmektedir.

يَسْعٰى رَجُلٌ الْمَد۪ينَةِ اَقْصَا مِنْ جَٓاءَوَ (ve cea min aksal medineti raculun yesa) Yasin suresindeki ifade iken Kasas suresinde يَسْعٰى الْمَد۪ينَةِ اَقْصَا مِنْ رَجُلٌ جَٓاءَوَ  (ve cea reculun min aksal medineti yesa) şeklindedir. Birincisinde ‘şehrin bir ucuna vurgu yapılırken ikincisinde ‘şehrin en ucundan gelen adama vurgu vardır. Her ikisinde de adam koşmakta yani bir telaş gayret ve heyecan içindedir. Biri Hz. Musaya seçkinlerin kurduğu tuzağı haber verirken diğeri yine seçkinlere gelen elçilerin Allah tarafından gönderilen gerçek peygamberler olduklarını onların çağrılarının doğruluğunu haber vermektedir.

Merhum Elmalılı Hamdi Yazır, ‘min aksal medineti (الْمَد۪ينَةِ اَقْصَا مِنْ) ifadesinden şehrin en ileri gelenlerinin anlaşılacağını ifade etmektedir. (Hak Dini Kuran Dili, Elmalılı M. Hamdi Yazır, 6.cilt, sayfa 407)

Kasas suresindeki ayet dikkate alındığında Elmalılının bu değerlendirmesi makul ve mantıklıdır. Zira Hz.Musaya öldürülme kararını bildiren kişinin elbet üst düzey bir kişi olması makuldür. Yasin suresinde münazaraya koşarak gelen kişinin akabinde ileri gelenlerce öldürülmesi seçkinlerden değil onların aşağılayıp küçük gördükleri bir kişi olması daha makuldür.

Bu cesur kahraman kavmini bilgi ve zekasıyla yener. “Sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere uyun, onlar hidayete erdirilmiş kimselerdir.”, “Hem ben, ne diye beni yaratana kulluk etmeyeyim. Oysa siz de yalnızca Ona döndürüleceksiniz.”, “Onu bırakıp da başka ilâhlar mı edineyim? Eğer Rahmân bana bir zarar vermek istese, onların şefaati bana hiçbir fayda sağlamaz ve beni kurtaramazlar.”, “O taktirde ben mutlaka açık bir sapıklık içinde olurum.”, “Şüphesiz ben sizin Rabbinize inandım. Gelin, beni dinleyin!”. (Yasin suresi 20-25.ayetler)

Şehit, bu ifadelerle Rahmana inanmakla birlikte Ona şirk koşan bu kavme onların itiraz edemeyecekleri en makul cevabı vermiştir. Hiç beklemedikleri kişiden onun tüm kamuoyu önünde ummadıkları bilgi ve zekayla Allahı anlatması onlar için daha fazla tahammül edilemez bir durumdu. Öyle de oldu ve bu hakiki iman erini kin ve öfkeleriyle şehit ettiler.

“Cennete gir!” denildi. O da, “Keşke kavmim, Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikram edilenlerden kıldığını bilseydi!” dedi.”(Yasin suresi 26.ayet)

Bu ifadelerde, kendisinin hayatına kasteden kavmine zerre miktar kızgınlık yerine bir merhamet ve onlara hakikati anlatabilme gayreti vardır.

“Kendisinden sonra kavmi üzerine (onları cezalandırmak için) gökten hiçbir ordu indirmedik. İndirecek de değildik.”, “Sadece korkunç bir ses oldu. Bir anda sönüp gittiler.” (Yasin suresi 28-29.ayetler)

“Şiddetli tek bir ses ve söndüler, sönüp kaldılar” ifadeleri doğal olarak onların helak edildiği manasını akla getirmektedir.

Elmalılı Hamdi Yazır, helak edildiklerine vurgu yapmakla birlikte şöyle bir yorumda getirmektedir: “Bundan Antakya halkının mahvolduğunu, helak olduğunu anlamak istemişlerse de Hıristiyanlık daveti karşısında müşrik Roma devletinin ortadan kalkmış olduğunu anlamak daha kapsamlıdır.” (Hak Dini Kuran Dili, Elmalılı M. Hamdi Yazır, 6.cilt, sayfa 409)

Onların ateşlerinin şiddetli tek bir sesle sönmesi, helak edilmenin dışında şirk tutkunu, şirk batağına saplanmış bir toplumun bundan kaynaklı olarak kin, nefret, galeyan, hiddet ve şiddetleri ile kamuoyu baskılarının o iman erini şehit ettikten sonra ilahi bir sayha ile sona ermesi, resuller ve inananlara karşı yönetim ve kamuoyu bazında baskı, şiddet ve dışlanmışlıkların bitmesidir. Devlet yönetiminde ve toplumda hakiki dine ve din mensuplarına bakış açısının, onlara yaklaşımın tamamen değişmesi manasınadır.

Etiketler : , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank