Şehri Fatiha’in Ruhuna Fatiha
‘İstanbul neresi' diye bir soru sorsak, İstanbul'da yaşayanların kahir ekseriyeti Tuzla'dan başlayıp Silivri'ye uzanan büyük bir coğrafyayı tarif edecektir. Oysa Doğu Roma'nın Kostantiniye'si ve Fatih Sultan Mehmet Han'ın Dersaadet'i yani İstanbul'u sur içinden ibaretti. Yani İstanbul demek, Fatih demekti.
Uzun zamandır Fatih'te yaşıyorum ve ben de şimdilik Fatih'i değerli kılan tek şeyin altında yatanlar olduğu kanaatini taşıyanlardanım.
Tunus Nahta lideri Raşid Gannuşi, Tunus Devrimi öncesinde Londra'da sürgün hayatı yaşarken sık sık Fatih'e gelir aylarca burada ikamet ederdi. Sohbetlerimizden birinde, zaruret olmadan Fatih'ın dışına çıkmadığını, burada yaşamayı sevdiğini söylemişti.
Pek çok kimse gibi Gannuşi de, altı üstünden daha zengin bu şehrin üstüne değil altına ve beş asırlık manevi mirasına hayrandı.
Sultan Vahdettin Han hazretleri hariç, Fatih Sultan Mehmet Han ve sonrasındaki tüm padişahlar İstanbul'da, çoğunluğu da Fatih'te metfun.
Sur'un kenarında metfun Sahabe-i Kiram'dan pek çok zat, M. Emin Tokadî, Ebul Vefa, Sümbül Efendi, Mehmet Zahid Efendi gibi eski yeni pek çok büyük de Fatih'in manevi sahipleri olarak duruyor yanı başımızda…
Ayasofya, Sultanahmet, Süleymaniye, Fatih, Bayazıt, Laleli, Şehzade, Yavuz Selim, Cerrahpaşa, Mihrimahsultan, Hırka-ı Şerif, Nuru Osmaniye, Yeni Cami gibi hazineler de Fatih'te...
Daha da önemlisi, Hz Peygamber (s.a.v.) başta olmak üzere tüm kutsî emanetlerde Fatih'te…
Yani düştüğümüz ve ayağa kalkacağımız ümit şehri burası…
Yaşadığım Fatih bir Osmanlı şehrinden ziyade terk edilmiş, sahipsiz bir şehir. Süleymaniye'nin çevresinde güvenle dolaşmak güç! Laleli, Kumkapı ve Yenikapı gibi bölgelerden hiç söz açmaya gerek bile yok.
Yavuz Selim Camii'nin bahçesinden Haliç'e doğru bir bakın bakalım neyle karşılaşacaksınız?
Ya Fatih Camii'nin çevresini nasıl anlatmalı? Saraçhane'den -tarihi su kemerini sağ ya da solunuza alıp- bir ilerleyin bakalım, neler göreceksiniz neler…
Dünyanın en nâdîde şehrinin tam merkezindeki Fatih Camii'nin çevresinden söz ediyorum. İşte tam burada göreceğiniz şey; yabancıların / misafirlerin taaccüp içinde ses, gürültü, koku kirliliği ve işgaller başta olmak üzere her türlü kirliliği üreten oto tamircileri, oto yıkamacıları, demirciler, tinerciler, meyhanelerin ve daha fazlasını fotoğraflamaları.
Yani Eyfel'in çevresini tamircilerin işgal etmesi gibi bir hâlden söz ediyorum…
Fatih'in cebi şişen eski sakinleri, satıp veya evlerini kiraya vererek ‘güvenlikli siteleri'ne kapak atıyor. Son günlerde dışı kaplama yapılarak makyajlansa da, son derece kötü (belki de deprem açısından da güvensiz), rutubetli, dar, bitişik, güneş, rüzgâr, temiz hava ve yeşile hasret binalar…
Komşuluk diye bir kavramın tümüyle yok olduğu acıklı bir şehir burası…
Tüm Türkiye'de tarihi mekânlar hükümet politikası olarak, daha da önemlisi Cumhurbaşkanımızın himmetleri ile ayağa kaldırılıyor. Ancak Fatih hâlâ çok mahzun, çok mahrum… Fatih Sultan Mehmet Han hazretleri Dersaadet'ine gelse bugün ve bu şehri bu hâlde görse, ne der ve ne yapardı emanet sahiplerine?
Bu şehrin ihtiyacı, büyük paralar (isterse de küçük olsun) harcanarak yapılan ‘Sihirli mikrofon radyo ödülleri' mi, yoksa şehrin altında ve üstünde yaşayanların hak ve hukuklarının korunması mı?
Bu ismi verenler ‘sihir' kelimesinin ‘büyü ve efsun' gibi anlamlara geldiğini biliyor mu dersiniz?
Büyükşehir Belediyesi'nin servis araçlarının şehrin bütün trafiğini içinden çıkılmaz hâle getirdiğini ve yaya yollarının bile yürünemez hâle geldiğini, şehri bu hâle getiren ‘Birleşmiş Kentler ve Yerel Yönetimler Dünya Başkanı'na mı şikâyet etmeli?
Mesela bu şehri yöneten belediye başkanları, sık sık cenaze için Fatih Camii'ne gelen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu'nu, Büyükkaraman caddesinin dışında bir arka sokağa götürebilirler mi? Götüremezler. Götürürlerse buradaki çirkinliğe ne onlar izin verir, ne de halk bu zatlara gereğini söylemeden gönderir.
Kabul edelim ki, son yıllarda bütün yollarımız gözden geçirildi. Evlerin dış cepheleri ise makyajlandı. Peki, bizim huzurumuz, gasp edilen haklarımız ne olacak?
Sahi ne olacak Fatih'in emanetinin hâli?
Kime şikâyet edeceğiz buna göz yuman sorumluları?
Belediyelerimiz ‘beğenmiyorsanız bir rezidansa taşının' diye mi akıl verir, ya da başka kapıya mı der?
Onlar ne der bilmiyoruz ama bu şehre yazık ediliyor. Bu şehir bir batılı devletin elinde olsaydı, bakmaya doyamayacağınız bir cennete çevrilirdi…
İyi ki onlarda değil, ama bizim elimizde heba olup gitmesine de razı değil gönlümüz...
Şimdi çık çıkabilirsen işin içinden…
Aslına bakarsanız çıkmak istense çıkılır da…