Şehirlerimizin Kurtuluş Günleri!
Bin dokuzyüz yürmiüç yılında cumhuriyetimizin kurulduğundan itibaren şehirlerimizin kurtuluş günleri kutlanmaya başlandı. Ve o günden itibaren de devam ediyor.
Bunun iki anlamı var.Birincisi “bak bu şehirler ve içinde yaşayan ahali cumhuriyeti kuran irade olmasa idi şimdi
“maraba” idiniz”.İkincisi ise” her ne kadar o işgal eden güçlerle iyi ilişkiler içinde olsak bile siz onlara inanmayınız.Onlar her zaman bizim gadim düşmanlarımızdır.Uyanık olmamız gerekir”.
Birincisinde minnet içinde bırakmak,ikincisinde ise kinlendirmek,düşmanlık paranoyası içersinde yaşatmak”.
Her ikisi de sağlıklı düşünceler değil. Her ne kadar yirminci yüzyılın çatışmacı sistemleri, onun ideoloji ve doktrinleri için son derece normal ve olmazsa olmazı ise de; bugünün şartlarında son derece anlamsız duygular.
Öyle ya; Hem dostluk eli uzatacaksınız, onunla ticaret yapacaksınız ama yılın belli günlerinde “hamasi” nutuklar çekip (düşmana) ona olmadık hakaretler edeceksiniz.Bu iki yüzlülük değil de nedir?
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş yıllarında ve geçmişin çatışmacı dünyasında bunlar bir derceye kadar anlaşılır. Zaten o zamanlar dünyanın düzeni böyle idi.Her ülke rolünü gayet güzel oynuyordu. Ve istenen de bu idi.
Bu tamamen safları sıklaştırma, düşman yaratıp tavır aldırmakdan başka bir şey değildir. Geçmişin iki kutuplu dünyasının safları belirleme ve tavır aldırma yöntemleri için son derece normal olabilir.
Ama, günümüz de yani bugün şu soruları sormasıdır sıradır şimdi; Bir devletin yaşam felsefesi böyle hamasi duygular üzerine oturtulabilir mi? Ve ayrıca şunu da soralım; Şehirler, dolayısıyla ülkeler sadece silahla yani ordularla mı fethedilir?
Birinci sorunun cevabı belli.Dünya çatışma istemiyor artık.Elbette barışcıl ve hümanist bir dünya ummak saflık olur.Ama silaha sarılmadan,ülkeler işgal etmeden-ki bunun zararını ABD gördü-(silaha sarılmadan) rekabet içerisinde etki alanları yaratmaktır.Dolayısıyla hamaset artık geçer akçe değil.
İkinci sorumuzun cevabına gelince;
Bunlar ekonomik ve en önemlisi kültürel yöntemlerdir. Ki, bu yöntemler silahla işgalden daha tesirli ve uzun sürelidir.Eğer kendinizi ekonomik yönden güçlendiremiyorsanız, kültürünüzü koruyamıyor ve yeni değerler katamıyorsanız alt kültür olursunuz. O zaman dünyayı yönlendiren ve yönetenler safından çıkıp yönetilenler ve yönlendirilenler safına geçersiniz.
Ayrıca kurtuluş günleri aynı zamanda bir anlamda savunma durumu alma yöntemidir.Savunma durumuna zayıf konum da olanlar geçer. Eğer teknoloji ve ekonomide zayıf durumda iseniz halkınızı bu tür anma günleri ile avutursunuz. Ve çağdaş dünyaya yeni değerler manzumesi katamıyorsanız, (sanatın her dalında) kültürel geri kalmışlıklarınızı bu tür hamasi günlerle örtbas etmenin artık bir işe yaramadığı da gerçek.
Özetle; Kurtuluş günleri geçmişin çatışmacı sistemelerinin bir argümanıydı.Halkı istim üzerinde tutup sevk ve idaresini kolaylaştırmaya yarardı. Bu yöntem aynı zamanda teknolojide, ekonomide ve özellikle kültürel anlamda geride kalmışlığın göstergesidir.
Kalkınmış ve kendine öz güveni olan ülkelerin böyle şeylere ihtiyacı yoktur.