Şehirler ve İnsanlar
Şehrin bizim tarihimizde yeri ayrıdır. Kendine has bir yerleşim şekli ve mimarisi vardır. Ama bazı şehirleri diğerlerinden ayıran fiziki şartlar da yok değildir. Coğrafi yapı cadde ve sokakların şekilleri ve güzergâhı üzerinde etkili bir unsurdur.
Şehre özel cadde, sokak bazı yerler vardır. Adını sanatından veya sanatkârından alır. Bakırcılar caddesi, Terziler Sokağı, Kadılar Yokuşu gibi. Bu isimler asırlar geçse de, değişmez. Resmiyette olmasa dahi zihinlrde veya gönüllerde öyle kalması istenir. Sadece yetkililer değiştirir isimlerini. O da resmi olup postacılar için geçerli bir hal alır. Çok az şey milletle ortak olur zaman geçtikçe. Nedense milletinki daha kalıcı olur.
Yakın tarihimize baktığımızda şehirlilik hayatının; şehrin planı ve mimarisi ve de töresiyle birlikte yok olduğunu görmekteyiz. Bu kaybolma sadece bir bölgeye ait değildir. Bütün ülkede birkaç yer hariç şehir kültüründen uzaklaşmıştır. Değerlerinden yani kendinden uzaklaşmıştır.
Önceleri binalar ve insanlar azdı. Ama ‘az’ın içinde ‘çok’tular. Birinin derdi ve sıkıntısı diğerinindi. Eski zamanlarda her şeyin ‘en iyisi’ o esnafta bulunmaz’, ‘her yerde’ bulunurdu. Bir satıcı size malını satarken fıkhi ölçüler içersinde yemin etme mecburiyeti yoktu. Bir malın fiyatını söylerken; ‘size şu olur’ diye bir ayrıcalığa başvurmazdı. Malın fiyatı herkese aynı idi. Herkes ayrıcalıklıydı.
Müşteriler ise ‘Hep senden alış veriş yapıyorum’ kurnazlığına kaçmazdı. ‘Uygun olursa ayağımız alışır’ gibi sözler söyleyip ama ayağı alışamazdı. Ayağının alışabileceği iş yeri çoktu. Her yere alışma ihtimali vardı.
Eskiden her malın bir fiyatı vardı. Alış verişini yapan ücretini öder giderdi. Alıcı da, satıcı da kurnaz değildi.
Günümüzde alış-veriş yapan kişiler aynı anda sevinirken; satıcı ‘kandırdım herifi’ diye düşünür, alıcı ‘ucuza kapattım’ diye sevinir. Yani bu hususta anlaşırlar. Herkes hayatından memnun olmaktadır.
Eskiden ‘şu kadar alana bu da bedava’ verilir diye bir kural olmadığından evlerde lüzumsuz eşya bulunmazdı. Kitaplar gazetelerden çoktu. Gazeteler ve kitaplar bilgi verirdi. Günümüzde yeterli fikir ve bilgi verilmeyince çanak, çömlek verilir oldu. Gazetelerde kuponlara bile kampanya var günümüzde; ‘40 kupon biriktirene 15 kuponda bizden veya sekiz kupon yerine geçen süper kupon’ gibi özendirmeler eskiden bulunmazdı.
Zamanla sokaklar kalabalıklaştı. Sokak ve caddelerden bir sürü canlılar akşama kadar gelip geçti. Bunlardan hepsinin bir işi vardı. İşe yetişmek isteyenler, dolmuşa koşanlar, arkadaşıyla buluşacak olanlar, mesaiye geç kalmak istemeyenler, zaman geçirenler ve azda olsa neye yarayacaksa ‘düşünenler’de vardı. Sokakta canlılar çoktu. Ama gezilecek kadar geniş sokaklar yoktu.
Bugün nerdeyse her sokak ‘çıkmaz sokak’ hükmünde olup; acil durumlarda hiçbir şey yapılamamaktadır.
Günümüzde asude mekânlar azaldı. Bu tür mekânlara gidenler, diğerlerine bir tuhaf geldi. Önceleri gamla demlenen çaylar yudumlanırken dostluklar pekişirdi. Az da olsa günümüzde böyle yerler bulunmaktadır. Bazılarının bir şekilde fark ettiği bu mekânlar seçimler öncesinde kişilerin akınına uğradı; daha sonra eski müdavimlerine kaldı. Hani şu yolda giderken bile düşünen insanlara...
Önceleri çayhane olarak kullanılan mekânlar, bazı gönül sahipleri tarafından ‘gönül hanelere’ dönüştürülüp, KÜLLÜK adıyla nam buldu. Araştırma ve öğrenmeyi külfet bilenler bu KÜLLÜK de neyin nesi diye sorsa da, sorana uygun bir cevap aranır oldu. Eski zamanlarda ki gibi herkese aynı açıklama yapıldığında ‘açıklama da açıklamaya’ muhtaç olurdu çok zaman. Günümüzde bir şeyi anlatmak da, anlatılanı anlayan da azaldı.
Eskiden tahsil hayatı mecbur olmadığı halde uzun sürerdi. Kimse de kesintiye uğratmazdı. Herkes okuyabildiği kadar okurdu. Dil zengin ifade güçlü idi. Talebeler, tembellerle; muallimler, müellimlerle karışmıyordu. Herkes çok şey öğreniyor, ‘ette, kemikte’ talebede kalıyordu. Sadece ilim yayılıyordu.
Sonradan zuhur edecek ışıklı ve renkli kutunun komşuyu komşudan ayıracağını bilemediler. Daha sonra kutuda çok görünenin çok kazanması yüzünden mütedeyyin ailelerdeki analar bile kız çocuklarını “kim kimi gözetler” programına katmak için akla karayı seçmeye başladılar. Hani ‘Anayı kızından ayıran’ meta yüzünden inancı gölünden ayırır oldular. Kısacası yarım asır geçmeden çok şeyler değişti.
Değişen zaman mı, insan mı? Değişmeler huzur mu getirdi, keder mi? Güven mi getirdi, kargaşa mı? “Ah nerede o eski günler.” Hasreti ve pişmanlığı neyin ifadesiydi? Geçmişimiz değişmişti. Kimimizin övdüğü, kimimizin özlediği, kimimizin yerdiği geçmişimiz.