Şehid’i Millet Şükrü Bey…
ŞEHİD-İ MİLLET ALİ ŞÜKRÜ BEY’İN RÛH-İ MÜBECCELİNE…
Trabzon’un Boztepe’sinde bir büyük zatın mezarı vardır. Şehrin bu yüksek ve hâkim tepesinden Trabzon’u temaşa etmeye gelenlerin ekserisi semaverden demli çaylarını yudumlar da hemen yanıbaşlarında bulunan bu büyük insanın mezarını ziyaret etmeden geri dönerler. Bu kişilerin bunu bilinçli yaptıklarını söylemiyorum. Çoğu kişi Boztepe’deki çay bahçesinin hemen yanında bir mezarın bulunduğunun farkında bile değillerdir. Oysa orada bir Hakk ve hakikat dostu, sonsuzluk uykusunu uyumaktadır. Bu kişi Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey’dir.
Güçlü bir iradeye sahip olan Ali Şükrü Bey, İstanbul Meclis-i Mebusan’ından Birinci Büyük Millet Meclisi’ne katılan kişilerden biriydi. Bahriye Binbaşılığından emekli olan Ali Şükrü Bey, İstanbul Donanma Cemiyeti ikinci başkanıydı. İngiltere’de okumuştu.
Merhum Ali Şükrü Bey’le ilgili biyografik bilgilerimizi şöyle bir yokladığımızda O’na dair şu bilgilere ulaşabiliriz: “1884 yılında Trabzon’da doğan Ali Şükrü Bey, 1904’te Bahriye Mektebini bitirmişti. 1909’da kurulan Osman-ı Muavenet-i Milliye Cemiyeti’nin ikinci başkanı olmuştu. Donanma Dergisini çıkarmıştı. İttihat ve Terakkiye karşı tavır takınmıştı. 1920’de Osmanlı Meclis-i Mebusan’ına Trabzon üyesi olarak seçilmişti.”
Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey taviz vermeyen cesur bir insandı. Önünde onca tehlike sıralansa da hak bildiği yoldan asla dönmezdi. Makam ve mevki hırsı yoktu. İslamın değerlerine sıkı sıkıya sarılan bir kişiydi. Haksızlığa asla dayanamazdı. Meclisin en gür sesli hatiplerinden biriydi. İnandıklarını içine atmaz, boynunu asla bükmezdi. Bütün özellikleriyle Karadeniz insanının hırçınlığı, keskin zekâsı ve hakperestliği kimliğinin bir parçasıydı.
Bir dava ve aksiyon adamı olan Ali Şükrü Bey, Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde(1920-1923) bir muhalefet grubu olarak ortaya çıkan, II. Müdafa-i Hukuk Grubu görüşlerini açıklamak ve yaymak amacıyla 19 Ocak 1923’te, Ankara’da, “Tan” adıyla bir gazete yayınlamaya başlamıştır. Gazetenin sahibi, grubun meclisteki sözcülerinden olan Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey, Mesul Müdürü İbrahim Hıfzı Bey, Genel Yayın Yönetmeni ise Balıkesir Mebusu Hasan Basri Çantay’dı. Ankara’daki Taşcıoğlu binasındaki Ali Şükrü Bey Matbaası’nda basılıyordu. Cumartesi günleri hariç, her gün çıkan gazete dört sayfa olup, fiyatı beş kuruştu. Bu gazetenin ilk sayısında Ali Şükrü Bey yayın ilkelerini şöyle açıklamıştı:
“Gazetenin büyük bir kısmını memleketin hayatî, fikrî ihtiyaçlarına müteallik neşriyata, millî, ilmî mevzulara ve bu yoldaki cereyanlara hasreylemek emelindeyiz. Çünkü bir gazete her şeyden evvel mensup olduğu muhitin ayinesi olmak mecburiyetindedir. Her Türkiyeli, hürdür, hürriyeti taarruzdan masundur. Her türlü hakkına sahiptir. Vatanın muhterem bir uzvudur… Her hususta en büyük muktedamız vatan ve milletin menafi-i âliyesinden(üstün menfaati) ibarettir. Yolumuz hak yolu, millet yoludur Tevfik Allah’tandır.”
Ali Şükrü Bey’in kararlı, inatçı tutumu başının belaya gireceğinin bir göstergesiydi. Nitekim öyle de oldu. Meclis görüşmelerinin birinde bardağı iyice taşırdı. O zaman meclisi Hasan Fehmi Bey yönetiyordu. Gerisini o dönemleri bizzat yaşayan Mahir İz’den dinleyelim: “Başkan ‘Efendim on beş kişi söz aldı, isimlerini okuyorum.’ dedi. Daha liste tamamlanmadan, gözlüklü ve Osmanlı bıyıklı genç bir zât salon kapısının sağ tarafındaki orta köşesinden haykırdı: ‘Reis Bey! Söz istiyorum. Ben üçüncü olarak söz almıştım, sekizinci sırada okudunuz, lütfen sırayı tashih (düzeltiniz) buyurunuz’ dedi. Reis ‘Efendim! Biz burada divan kâtipleri beylerle üç kişiyiz, sizden daha iyi görürüz, listede yanlışlık yoktur.’ deyince; ‘Reis Bey! Ben söylediğim sözü bilirim. Dikkat etmiştim, üçüncü olarak söz almıştım, hakkımı istiyorum.’ dedi. Reis bunun üzerine : ‘Ali Şükrü Bey! Müzakereyi ihlal ediyorsunuz, hakkınızda nizamname-i dâhiliyeyi (iç tüzük) tatbik edeceğim.” dedi. Ali Şükrü, hak istemeye devam edince: ‘Rica ederim Ali Şükrü Bey! Tıkanıklığa sebep oluyorsunuz.’ derken Ali Şükrü Bey salonu terk etmişti.” (Yılların İzi-Mahir İz- İzYayınları)
O akşamdan sonra Trabzonlu Ali Şükrü Bey kaybolmuştu, daha doğrusu kaçırılmıştı.
Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey’in şehit edilişi üzerine Ankara alarma geçmişti. O’nu öldürenlerin kim olduğu kulaktan kulağa dolaşıyordu. Ali Şükrü Bey, Topal Osman ve adamları tarafından boğdurularak öldürülmüştü. Topal Osman aslında Ali Şükrü Bey’in en yakın arkadaşlarından biriydi. Zira Topal Osman, Trabzon havalisinde Pontosculara karşı yaptığı mücadeleyle tanınıyordu. Çoğu zaman birlikte oturur, çay içer, nargile çekerlerdi.
Ali Şükrü Bey’le Topal Osman sürekli diyalog içindeydi. Çünkü aynı yörenin, aynı iklimin insanıydılar. Birbirlerini ziyaret ederlerdi. Yine günlerden bir gün Ali Şükrü Bey, Topal Osman’ın daveti üzerine Samanpazarı’ndaki evine gitmişti. Odaya girildiği zaman orta yerde tabure gibi küçük bir şey ve karşılıklı arkalıksız hasır örme iki sandalye bulunuyormuş. Osman Ağa kapıya bakan iskemleye geçmiş, Ali Şükrü Bey de karşısındaki iskemleye oturmuş. Nargileler gelmiş. Nargileyi fokurdatırken bir yandan da lakırdı ediyorlarmış. Bu arada kahveler gelmiş. Ali Şükrü Bey kahve fincanını eline alır almaz, Kara Donlu çete efradından dördü yağlı ipi Ali Şükrü Bey’in o eğilmeyen başına geçirmişler. Ali Şükrü Bey o esnada: “Osman! Yaktın beni!” demiş ve bir eliyle oturduğu iskemlenin hasırlarına can havliyle o kadar kuvvetle sarılmış ki ölümünden sonra avucunda o hasır parçaları görülmüş…
Topal Osman, Giresunluydu. Eşkıyalıktan gelmeydi. Emri altında silahlı güçleri vardı. Düzenli ordu kurulmadan evvel elindeki silahlı adamlarıyla düşmana karşı gerçekleştirdiği mücadelelerle tanınıyor, seviliyordu. Çankaya’da resmi muhafız kıtası kurulmadan önce, orada Mustafa Kemal’in koruma vazifesini görüyordu. Yani nerden bakılsa yararlı bir kişiydi. Ama gün geldi işler değişti, çok yakın arkadaşını ısmarlama bir cinayet mantığıyla öldürdü. Fakat ‘Su testisi su yolunda kırılır’ misali birkaç gün sonra da kendisi öldürüldü. Yani Topal Osman’ın yaptığı yanına kâr kalmadı. O’nun da güvendiği dağlara kar yağdı, bu sefer de oyun kendi üzerine oynandı. Öyle ki cesedi Ankara’da Taşhan’ın önündeki meydana asıldı.
Trabzonlu Ali Şükrü Bey yüzbaşıyken istifa ederek siyasete atılmıştı. İttihat ve Terakki’ye karşıydı. Meclis’te sert muhalefetiyle dikkat çeken ‘İkinci Grup’ diye tabir edilen kesimin doğal lideri olarak biliniyordu. Hilafet’in kaldırılması, Lozan Antlaşması ve içkinin yasaklanması gibi konularda muhalefetiyle dikkat çekiyordu. Zira Ali Şükrü Bey’in dinî hassasiyetleri dikkat çekecek derecede barizdi. Meclis-i Mebusan’ın Misak-ı Millî kararlarını almasında O’nun mühim etkisi vardı. İngilizceyi çok iyi bildiği için dünya politikalarından da haberdardı. O, İsmet İnönü’nün bizi Lozan’da hakkıyla temsil edemediği kanısındaydı.
TBMM’de çok sert muhalefet eden Ali Şükrü Bey’in şehit edilişinden sonra O’nun yakın arkadaşları bile bu konu üzerinde konuşmaktan çekinmişlerdir. Çünkü ortam fazlasıyla gerilmişti. İnsanlar Ali Şükrü Bey’den yana görünmekten bile çekinebiliyorlardı.
Hunharca öldürülen Trabzonlu Ali Şükrü Bey, aslında bastırılmış duyguların bir anlamda tercümanı, halkın gür sesiydi. Başkalarının söylemeye cesaret edemediklerini O, yılmadan ifade edebiliyordu. Kendisinde ‘Kral çıplak’ diyebilecek cesaret fazlasıyla vardı.
Merhum Ali Şükrü Bey’in cenazesine kalabalık bir halk topluluğu iştirak etmişti. Aziz naaşı, rengini şehit kanlarından alan bayrağımıza sarılarak top arabasına konulmuştu. Cenaze daha sonra Trabzon’a gönderilerek bugünkü medfun olduğu Boztepe’ye gömülmüştür.
Şehit Ali Şükrü Bey, herkesin düşüncelerini özgürce söylemesi gerektiğine inanmış, kelimenin tam anlamıyla bu uğurda hayatını ortaya koymuştur. Trabzonlular olarak O’nu daha yakından tanımalı, düşüncelerinden istifade etmeliyiz. Trabzon Belediyesi O’nun adını bir caddeye veya bir yere vererek adının unutulmasının önüne geçmelidir. Zira O, Trabzon’un renkli simalarından biridir. O’nu sevmekten, O’nu yaşatmaktan korkmamalıyız. Giresunlular Topal Osman’ı bir millî kahraman olarak kabul ederek bağırlarına basarlar. Topal Osman onlar için önemli bir değerdir. Giresunlular Topal Osman’ı ne kadar önemsiyorlarsa bizler de asıl mağdur olan ve davası için canını feda eden Ali Şükrü Bey’i o kadar önemsemeliyiz.
Ali Şükrü Bey, Türk siyasetinin sembol isimlerinden biridir. O’nun Türk siyasetinde çok mühim bir yeri vardır. Geleneksel ve dinî değerlerin iyice aşındığı bu çağda, fikirlerini O’nun kadar yaşayan ve yaşatan, bunun için canını ortaya koyan kaç siyasetçi vardır?
Trabzon’un Boztepe isimli hâkim noktasından şehri temaşa eden Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey’in öldürülüşü Cumhuriyet tarihinin ilk siyasî cinayeti olarak tarihteki yerini almıştır. O dönemde TBMM zabıt kâtibi olan Mahir İz, “Yılların İzi” adlı anı kitabında hem Ali Şükrü Bey’in yıpratıcı muhalefetinden hem de artık hizmetine lüzum kalmayan Topal Osman çetesinden kurtulmak için bir taşla iki kuş vurulduğunu söyler. Ali Şükrü Bey’in şehadeti üzerine, kendisi de milletvekili olan dostu Mahir İz hissiyatını, bir kısmını aşağıya aldığım, “Şehid-i Millet Ali Şükrü Bey’in Rûh-i Mübecceline” adlı şu şiirinde dile getirmiştir:
“Ey ruh-ı mübarek! Seni bir sâil-i menhûs
Şehrah-ı hakîkatde şehid eyledi ehsûs…
Bir dest-i mehîn, dest-i şakî, dest-i hiyânet
İhnak ile mahveyledi, kahreyledi, lanet.
Kaalin, kalemi rehberi olmuştu sedâdın,
Her yerde tecellî-i hakîkatdı murâdın.
Kurbân-ı fazîletsin, evet hiç şüphe yoktur,
Mağdûr-ı hakikatsin, evet; âleme Makdûr
İfnâ-yı şehâmet
Tarih ile müsbet
Sen ölmedin asla, ölemez çünki hakîkat!
Hiç görmedi hilkat.
Bir böyle tecellîsini kanûn-ı Hudâ’nın,
Makhûr-ı zebûn olduğunu ehl-i Hûda’nın
Ölmezsin evet, yâd-ı hazîninle yaşarken.
Sen sîne-yi milletde kalırsın ebediyen.
Tahlîd edecek fazlını târih-i milel de,
Destân olacak âleme her darb-ı meselde,
Bir hâdise-i mefhareti şanlı gazânın,
Her yâd-ı gam-engizi birer levha-yı nefrîn
Bir âteş-i per kîn.
Ey her sesi bir vecd-i hamiyetle hurûşân,
Fikr uğruna, hak uğruna, nûr uğruna kurbân!
Mefkûre vü dînin/Her azm-i metînin
Etvâr-ı tecellîsini ta’yîn eder ancak
İcâz ü fesâhatla o bir tek hecedir: hak!...
Ey arz-ı fecâyi’deki nâkûs-i mezâlim,
Her darbesi bir umde-i hürriyeti hâdim!
Her sayha-i şûmun
Mat’unu umûmun.”(4 Nisan 1339/Rûmî -1923)
Muhalefet dün olduğu gibi bugün de nerden baksan risklidir. Muhalif olanlar her şeyi göze alabilmelidir. Muhalif görüşleriyle tanınan Ali Şükrü Bey de bunun farkındaydı; fakat bu yolda yürümeye, doğru bildiklerini gür bir sesle haykırmaya kararlıydı. Nitekim öyle de yaptı. Neticede derin hesaplaşmaların kurbanı oldu. Fakat milletin ve Hakk’ın huzurunda büyüdükçe büyüdü. Bu millet hakikatlere ses verenleri, canını ortaya koyanları unutmadı, unutmayacak…
Trabzonlular hemen yanıbaşlarında medfun, Cumhuriyet tarihinin en büyük muhalif seslerinden biri olan Ali Şükrü Bey’i yeterince tanıyorlar mı? Bu soruya olumlu cevap vermek pek mümkün değildir. Çünkü gençlerimiz, genel anlamda insanlarımız ne idüğü belirsiz magazin haberleriyle ilgilenmekten böyle ciddi meselelere yeterince zaman ayıramıyorlar.
Ali Şükrü Bey, Trabzon’un yiğit evlatlarından biridir. O, hak bildiği yolda ısrarla yürüyen, kellesini koltuğuna alabilmeyi göze alan, Karadeniz kadar hırçın ve delikanlı bir kişidir. O, bu iklimin çocuğudur. O, şimdi Boztepe’de çok sevdiği Trabzon’u temaşa etmekte. Bu Hakk dostuna Allah’tan rahmet dilerken, manevi huzurunda saygıyla eğiliyorum…