Şefkat ve Merhamet Peygamberinin Hüznü ve Sevinci (I)
Peygamberimizin doğum gününü kutlamak amacıyla bir hafta belirlenmiş ve bu haftaya "Kutlu Doğum haftası" denilmiştir. Bu haftada çokça etkinlik yapılmakta ve hep peygamber s.a.v anlatılmakta. İyi, güzel ama hep anlatılmakta olan ve övülmekte olan bu peygamber maalesef hayata model olarak alınmamaktadır. Umarız ki yıllardır hep anlatılan bu örnek şahsiyetin yaşamı artık biraz da pratikte uygulanır... Bu bağlamda ben de sizlerle "Kutlu Doğum haftası" münasebetiyle sağlam kaynaklardan derlediğim bu örnek şahsiyetin yaşanılabilir ve asrımızın birçok hastalığına derman olabilecek yönlerini paylaşmak istedim.
Resul-i Ekrem efendimizi ve konumunu tanımak, onu anlamak bakımından olduğu kadar, davranışlarından günümüz için model ve örnekler seçebilmek açısından da ilk şart ve ilk adımdır. Hiç şüphe yoktur ki onu bize en güzel yüce kitabımız Kuran’ı Kerim tanıtmıştır. Muallim Naci’nin ifadesiyle Kuran, “Dest-i kudretle yazılmış hilye”dir. Yani Kur’an onu bize her yönüyle tanıtır. Efendimizin dinî, ruhanî, ilmî ve idarî siyasî liderliği tam bir bütünlük içinde dile getirilmektedir. Din, ilim ve siyaset alanları onun örnek hayatında ve sünnetinde en üst düzeyde bir aradadır. O halde bu üç alanın hiçbiri, diğerlerinden kendisini soyutlayamaz.
Başka bir şekilde söyleyecek olursak; din adamı, ilim ve siyasetten; ilim adamı, din ve siyasetten; siyaset adamı da, din ve ilimden uzak kalamaz. “İslam peygamberi” adlı kıymetli kitabin müellifi çağdaş araştırmacı Prof. Dr. Muhammed Hamidullah “Hz. Peygamberin hayatını yazmak isteyen bir kimse, elde mevcut vesika ve tarihi malumatın azlığından değil, bolluğu yüzünden sıkıntıya düşer” der.
Ondan herhangi bir konuda davranış örnekleri sunmak istenildiği zaman da ayni durumla yani tercih zorluğu sıkıntısı ile karşılaşılmaktadır. İşte İslam ve onun insan planında uygulaması demek olan Muhammedî örnek, yani sünnet-i seniyye bunun için her zaman, her mekân ve her kesime örnek olma niteliğine sahiptir.
Son zamanlarda İslam’a ve sünnet’e yöneltilen tarihsellik ve yöresellik söylemleri, işin özüyle değil, sadece görüntüsüyle ilgili bir genelleme, özü ve bütünü kapsamayan bir yorumdur. Dinimize ve peygamberimize, yaratıcı ve insan özü noktasından bakmak çağlar üstülüğün yani evrenselliğin doğru anlaşılmasını sağlayacaktır. O zaman Hz. Peygamberin söz ve davranışlarının her çağda ve yörede yaşayan müminler için örnek olmasında hiçbir problem ve kuşku söz konusu olmayacaktır.
Beşeri ilişkilerinde şefkat, rahmet ve sevgi çerçevesinde zirveyi temsil eden Peygamber efendimiz, düşmanlarının bile helakini istememekten başlayan rahmet davranışını, kendisini yaralayanlar için lanet yerine “Allah’ım, milletimi doğruya ilet. Çünkü onlar ne yaptıklarının farkında değiller.[ Buhari, Bed’ul-Halk 7; Müslim, cihad 11]” diye hidayet duasıyla sürdürmüştür.
Kendisine gelip Müslüman olacaklarını bildiren Sakif elçilerinin, namazdan muaf tutulmalarını ve Lat putuna dokunmamasını şart olarak ileri sürmeleri karşısında birinci isteklerini, “İbadeti olmayan dinde hayır yoktur” diyerek reddetmiştir. İkinci isteklerini de tevhid ülkesinde puta müsaade edemeyeceğini kesin bir dille belirterek reddetmiştir. Ancak “Bari bize kendi elimizle putumuzu yıktırma” isteklerini anlayışla karşılamış ve kendisi biri Sakifli diğeri yeni putperestlikten kurtulmuş olan iki sahabeyi görevlendirip Lat’ı yıktırmıştır.[ İbni Hişam sire c 4 s 184-187; İbni Kayyım el-Cevziyye Zadül mead c 3 s 31-34 ] Bilim ve kültüre son derece önem veren, ben muallim olarak gönderildim[ İbni Mace Mukaddime 17] buyuran Hz. Peygamber, Müslümanların kafa ve gönül olarak güçlü olması ve temiz kalması için gerekli tedbirleri almayı da asla ihmal etmemiştir.
Bedir esirlerini on çocuğa okuma yazma karşılığında salıvermiş, Zulle veya Sufe’de bizzat kendisi yatılı eğitim-öğretim faaliyetlerinde bulunmuş, kadınların eğitim-öğretim için özel bir gün tahsisi isteklerini kabul buyurarak onları eğitmiştir.[ Örnek Kul Son Resul 13–28] Merhameti Muhammediye Dün belli yerlerde ünlenmiş zalimlere tahammül etmek zorunda kalmış olan ihtiyar tarih, şimdi dünyanın her köşesine kısa zamanda ulaşabilen, teknoloji destekli zalimlerine tanıklık etmektedir. Bu açıdan bakıldığında yeni dünya düzeninin patron(ları)u, kıtalar arası şefkatsizliğin ve zulmün temsilciliğini üstlenmiş gözükmektedir.
Dün bu vahşi manzarayı insanileştirmek için gönderilen Hz. Muhammed s.a.v, o günün insanlarını temsil ettiği merhamet ve şefkat kaynağı olan risalet makamı ile İslamlaştırarak o dünyayı bir rahmet ve şafkat ortamına çevirmiş ve insanlığa yüce hedefler göstermişti. Dünyamız bugün yine böylesi bir manevi değerler kaynağına muhtaç… O halde onun şefkat ve merhametinden birkaç örneği günümüze taşımaya çalışalım. Mekke yıllarında, gördüğü/karşılaştığı kötü muamelelere karşı gösterdiği sabır tarihin hafızasında yerini almıştır.
Laneti hak etmiş zalimlere daima hidayet temenni etmesi ve o acılı Taif yolculuğu dönüşünde, Cebrail tarafından kendisine müşriklere ne yapılmasını isterse derhal yerine getirileceği bildirildiği zaman ki refleksini hatırlamalıyız. Lanet yerine “Rabbim, halkımı bağışla, onlar ne yaptıklarının farkında değiller.[ Buhari İstitabe 5, Enbiya 54; Müslim Cihad 105; İbn Mace Fiten 23 ]” diye yalvarması son derece insanî bir erdemdir.
Onların soyundan inançlı bir nesil getirmesi için Allaha dua etmesi [ Buhari, Bed’ul-Halk 7; Müslim, cihad 11] dünyada eşine rastlanmayan bir merhamet ve şefkat belgesidir.