Seçimin Ardından
Nihayet 12 Haziran 2011 Genel seçimleri Türkiye’de kayda değer ciddi bir olay yaşanmadan sonuçlandı. Yaklaşık 50 milyon seçmenin oy kullandığı ve katılım oranının % 87 olması bakımından ayrıca, kullanılan oyların % 95’inin TBMM’de temsi edilmesi bakımından da temsil değeri hayli yüksek olan bir sonuç ortaya çıktı. Türkiye’de seçimlere ve onun sonuçlarına verilen anlam oldukça abartılı olur.
Seçilenlerin her şeyi yapabilecekleri umulur. Oysa gerçek durum böyle değildir. Böyle olmadığı vatandaşın davranışlarından da belki anlaşılabilir. Çünkü herke açık mekanlarda seçileler hakarete varan ölçüde korkusuzca eleştirilir. Ama aynı eleştiri aynı korkusuzlukla diyelim ki bir ilin valisi, emniyet müdürü vb görevlileri hakkında asla yapılamaz. Çünkü vatandaş o eleştirisinin (olması halinde) kısa bir süre içinde kendisine fazlası ile geri döneceğini de bilir.
İktidarın halkın kararı ile kansız ve entrikasız bir şekilde el değiştirmesi elbette herkes için en çok da halk için önemlidir. Halk bu ülkede misafir olmadığını, seyirci olmadığını seçimle ortaya koymuş olur. Halkın karar verici olduğu en önemli araç ise seçimlerdir. Halk elindeki bu önemli imkanı iyi kullanırsa, sonradan “keşke elim kırılsaydı da ona oy vermeseydim” türünden pişmanlıklar ortaya koymaz. Ancak duygularının etkisiyle, dış telkinlerinin etkisiyle seçimlerde tercih yaparsa elini kacak pişmanlıkları da artacaktır.
2011 Genel seçimlerinin sonuçları önceden aşağı yukarı bilindiğinden fazla heyecanlı geçmedi. MHP’yi baraj altına itecek kaset olayları hesaba katılmazsa (ki MHP baraj altında kalaydı AKP ve CHP’nin y yüzdeleri olmasa bile milletvekili sayıları önemli ölüde değişecekti) sonuçlar öncede tahmin edilebilir durumdaydı. Çünkü herkes AKP’nin birinci parti olacağını tahmin ediyordu. Ancak yüzde kaç alarak birinci olacaktı? Çünkü Başbakan Erdoğan bile bir TV konuşmasında % 45 oranında oy alacaklarını tahmin etmişti. Oysa AKP 2002’de % 34, 2007’de % 47 ve 2011’de % 50 oy alarak hemen herkesi şaşırtmıştır. Sahil kesimindeki CHP üstünlüğü de 2011’de Muğla-Aydın ve İzmir dışında bütünüyle AKP’nin eline geçmiştir. 2011 Genel seçimlerinin belki en çok dikkat çeken bir tarafı oylarını üç puan arttıran AKP’nin sandalye sayısındaki azalmadır. AKP’nin Urfa vb yerlerde aşiret destekli adayla listesinde yer vermeyerek, oylarının azalması yerine artmasını da sağlayarak “aşiret bağının” her zaman her konuda birinci belirleyici olmadığını göstermiştir.
AKP İzmir, Mersin ve Antalya gibi illerde oy yüzdesini yükseltirken, Diyarbakır, Van, Batman, Hakkari, Şırnak ve Mardin’de ise AKP’nin aldığı oy yüzdesinde önemli bir düşme gözlenmiştir. AKP Tunceli dışında bütün illerde milletvekili çıkarmakla övünürdü. 2011 Genel seçimleri ile birlikte milletvekili çıkaramadığı iller birden üçe (Tunceli-Hakkari ve Iğdır) çıkmıştır. Oy yüzdesini Türkiye ortalamasında % 50’ye ulaştıran(21.280.655) AKP’nin bu üç ilde milletvekili çıkaramayışının ciddi bir analize ihtiyacı vardır. Kürt nüfusunun baskın olduğu illerde, Kürt Açılımı nedeniyle ve sosyal alanda yaptığı diğer hizmetler nedeniyle AKP’nin oy yüzdesini en azından koruması beklenirken aksine bu illerde AKP’nin oy yüzdesi her seçimde biraz daha azalmaktadır. Elbette PKK’nın desteklediği adayların aldıkları oyların önemli bir bölümü tehdit ve şantaja dayanmaktadır. Ancak PKK’lı adayların aldıkları bütün oyların da tehdit ve şantajla açıklanması mümkün değildir.
Batman, Hakkari, Diyarbakır, Muş, Mardin, Van ve Şırnak illerinde ki 2.5milyon dolayındaki oy’un % 52’sini PKK’lı adaylar, % 30’unu AKP’li adaylar, % 18’ini ise diğer adaylar almıştır. Bu yedi ilin son üç genel seçime göre oy yüzdesinin dağılımı da dikkat çekicidir:
PARTİ 2002 2007 2011
AKP 26.0 51.8 49.9
PKK 28.6 25.8 34.4
DİĞER 45.4 22.4 15.7
Görüldüğü gibi AKP’nin oy oranında bir azalma devam etmektedir. Buna karşılık PKK’nın oy oranında ise bir artış gözlenmektedir. 2007 genel seçimlerine göre PKK oy oranını % 1 arttırmış % 6.4 (2.783.092), buna karşılık milletvekili sayısı ise % 50 oranında artmıştır. PKK’lı adaylar ilk defa Kars, Ağrı, Adana, Mersin’de seçim kazanmıştır. PKK’nın elde ettiği bu seçim başarısına rağmen elde ettiği sonuç düşündürücüdür. Çünkü % 52’lik oy oranına karşılık bölgede alan hakimiyeti gittikçe genişlemektedir. Bölgedeki Kürt seçmenin ancak yarısını, bölge dışındaki Kürt seçmenin ise yarıdan daha azını temsil edebilmektedir. Buna rağmen Kürt Sorunu için yalnızca PKK’nın muhatap alınmasına yönelik baskı ve telkinlerin de bu rakamlara göre temelsizliğini teslim etmek gerekir.
Türkiye’nin ana muhalefet partisi CHP ise oy oranını 2009 genel seçimlerine göre % 3’lük bir atışla % 26’ya (11.029.346) yükseltmiş olmanın heyecanına boğulmuş gibidir. İktidarın yerini almaya aday olmak iddiasındaki bir partinin yüzde üçlük bir artışı bir başarı olarak kabul etmek oldukça sorunlu bir tutumdur. Üstelik CHP’li çevrelerin sahil çevrelerinden baskın olmakla övünmeleri de bu seçimle birlikte yalnız üç ille (Muğla-Aydın-İzmir) sınırlanmıştır. CHP’nin tek başarısı Adıyaman ve Sakarya’dan 30 yılda sonra ilk defa milletvekili çıkarabilmiş olmasıdır. Tunceli’nin iki milletvekilini de CHP’nin alması buna karşılık PKK’lı adayın Tunceli’de seçim kaybetmesi de PKK tehdit ve şantajının Tunceli’de bu seçimde yeterince etkili olamadığını ortaya koymuştur.
MHP’nin yüzde onluk seçim barajının altında kalması için bazı çevrelerin seçim öncesinde büyük gayretler sarf etmesine rağmen MHP barajı geçmiş ama oy yüzdesi 14 ten 13’e düşmüştür(5.544.56). Buna karşılık milletvekili sayısında daha büyük bir azalma (71’den 53’e) görülmüştür. Dokuz yıllık AKP iktidarına rağmen AKP’nin oy oranını arttırmasına karşılık bir muhalefet partisi olan MHP’nin yalnızca seçim barajını aşabilmiş olması siyaseten bir başarı sayılamaz. Mevcut kadro ve söylemi ile MHP fazla büyümeye hevesli olmadığını da ortaya koymaktadır. Halkın büyük ir çoğunluğu ile duygu bağı geliştirememiştir. Söylediği doğrular bile, AKP’nin abartılı yolsuzluk yaptığı iddialarının arasında kaybolup gitmiştir. Oysa Türkiye’de nüfusun % 70’inin sağ, % 30’unun sol eğilimli olduğu görüşü esas alındığında yıpranacak bir AKP’nin yerini soldaki CHP değil ancak sağdaki MHP alabilir. Buna karşılık MHP’nin genel tutumu o yüzde 70’lik sağ çoğunluğu kapsamaktan hayli uzaktır.
Türkiye’de seçim esnasında görülmeyen büyük tartışma deyim yerindeyse kızılca kıyamet, anayasa değişikliği tartışmaları ile birlikte başlayacaktır. Başta AKP yöneticileri olmak üzere pek çok kimse bazı çevreleri anayasa değişikliği hakkında abartılı bir beklentiye itmiştir. Şimdi o beklentilerin tahakkuku zamanı beklenmektedir. Seçim akşamı balkon konuşması yapan Başbakan Erdoğan, konuşması esnasında çokça “milletim”, milletimiz” gibi vurgularına rağmen, milletinin adını söyleyerek, “Türk milleti” dememiştir. CHP’nin seçim beyannamesinde de “Türk milleti” deyimine yer verilmemiştir. Belli ki başta milletin adı olmak üzere pek çok konuda anayasa değişikliği esnasında çok ciddi tartışmalar yaşanacaktır. Her şeye rağmen 2011 genel seçimlerinin kansız, kavgasız bir şekilde sonuçlanmış olması Türkiye için büyük kazanç olmuştur. Hayırlı olsun. Seçilenlere başarılar dilerim. Seçenlere ise “keşke ellerim kırılsaydı da vermeseydim” gibi pişmanlıklar yaşamamalarını dilerim.