Seçime katılan tüm adaylara sesleniyoruz!
Günlerdir hem yazıyorum, hem beyanat veriyorum. Yerel seçimler öncesi DEĞİŞİK PARTİLERDEN ADAY OLAN Belediye Başkanlarının birbirini karalama ve yalanlama yarışlarını komik buluyorum. Onları ciddiyete ve vatandaşı kandırmamaya bir kez daha önemle davet ediyorum.
Lütfen Komediden vazgeçin, ciddi olun. Yerel seçimler öncesi Ülkenin her yöresinde değişik siyasi parti adaylarının farklı söylemleri olduğuna dikkat çekmek istiyorum. Adaylar her gün değişik ve atmasyon bir vaatte bulunuyorlar. Dilin kemiği yok. Biz 10 Aralık 2008’de ilk açıklamayı yapıp, onları ciddiyete ve özene davet etmiştik. Notere gidin söylemlerinizi taahhüt altına alın demiştik. Bu açıklama ve beyanımızı tam 8 kez basında kamuoyu gündemine taşıdık. Ama beylerimizin, hanımlarımızın işine gelmiyor.
Duymazdan, görmezden geliyorlar ve atıp tutmaya devam ediyorlar. Fakat ölçü kaçınca da kalkıp birbirlerini suçlayan ifadeler kullanıyorlar ve gırgıra alıp alaya alıyorlar. Oysa bu iş böyle olmaz. Olması gereken adayların seçim vaadi diye ortaya attıkları, halka sundukları her iş ve işlemi, projeyi nasıl yapacağını, nasıl hizmet sunacağını yazılı olarak beyan edip noterde taahhüt altına alması gerekir. Yürürlükteki kanunlar böyle atıp tutanlara bir şey yapamadığı için onlar bol keseden atıp tutuyorlar. Ama bizim dediğimizi yapar ve noterde taahhüt altına alırlarsa atıp tutamazlar. Yalan söyleyemezler, yalan vaatte bulunamazlar. Çünkü o zaman Hapislik çıkar. Ağır tazminat davaları ile karşı karşıya kalırlar. Ve biz olayın takipçisiyiz. Asılan bilboordların fotoğraflarını çekiyoruz. Verilen gazete beyan ve ilanlarını arşivliyoruz. Gereğini bir Tüketici kuruluşu olarak yapacağız. Bu vaatlerin hiçbirinden yarınlarda vatandaş ve kamu hesap soramaz. Ama Noterde taahhüt altına alırlarsa yakalarına hep birlikte yapışırız. Üstelik bu notere gidip vaatleri tasdik ettirip taahhüt altına alma işi adayların birbirini karalamasının da önüne geçecektir. Herkes bir garip ve tuhaf çalışma içinde. Oysa ülkemizin gerçekleri ve yaşadıklarımız ortada.
Bir Tüketici kuruluşu ve aynı zamanda çevre kuruluşu olarak bizim adaylardan beklentilerimiz kamu adına, toplum adına biraz daha farklı. Bu vesile ile kamuoyuna beklentilerimizi ve düşüncelerimizi paylaşmak istiyoruz demiş, Tüm adaylardan ve şu anda aday adayı olanlardan; bulundukları mekânlarda, yörelerde, beldelerde, il ve ilçelerde, kasabalarda, yaylalarda yaşanılır bir dünya, tahrip edilmemiş çevre ve doğal denge ile çevre hakkına saygı istiyoruz. Bu bağlamda ne gibi çalışmalar yapacaklar, ne gibi projeleri var bunları kamuoyu ile paylaşmalarını istiyoruz, bunları bilmek istiyoruz demiştik.Bildiğiniz üzere Küresel ısınma ve iklim bozukluluğu nedeniyle yaşanan bir kirlilik var. Bu kirliliğin en önemli sebeplerinden biri, gelişmiş egemen devletlerin, uluslararası özel şirketlerin ekolojik doğal ortamı ve çevreyi ölçüsüz yöntem ve araçlarla tahrip etmesidir. Ayrıca küresel ısınmayla dünyanın ikliminin bozulduğu, bio çeşitliliğin azaldığı ve çevre kirliğinin insan sağlığını tehdit ettiği de bir gerçektir.
Yaşadığımız Küresel ısınmanın çevresel etkileri bütün dünyayı hızla bir felakete doğru sürüklemektedir. Bu nedenle Küresel Isınmanın etkilerinin azaltılması amacıyla 2005 Şubat ayında yürürlüğe giren Kyoto Protokolünü vakit geçirmeden Türkiye’de imzalamalı ve gereklerini yerine getirmelidir. Buna keza önümüzdeki seçimlerde aday olan yerel yöneticilerde KYOTO protokolünü bilmeli, ona göre kendilerini çalışmalarını ayarlamalıdırlar. Sağlıklı bir çevreye sahip olma ve çevre değerlerini koruma, geliştirme hakkı tüm vatandaşlarımızın hakkıdır. Buna saygılı bir biçimde ne gibi çalışmaları olacaktır halen izah etmelerini bekliyoruz.Çevre sorunlarına ilişkin birçok bilimsel konferanslar düzenlenmesine, duyarlılık çağrısı yapılmasına, uluslararası antlaşmalara, çevre hakkının ihlal edenlere yönelik yaptırımlara, çevre dostu teknolojilere ve sürdürülebilir kalkınma tezlerine rağmen, ekolojik ortamdaki bozulma, yoksulluk, açlık, kirlilik ve küresel ısınma gibi sorunlar artarak devam etmekte ve yetkili yetkisizde olaylara seyirci kalabilmektedir. Oysa yok edilen bizlerin geleceği, çoluk çocuğumuzun yaşamıdır. Hunharca, acımasızca doğayı, tabiat anayı kirletiyor yok ediyoruz. Çevre ve doğa kirliliği yaşadığımız dünyanın birinci meselesi haline gelmiştir. Ticari kaygılar, çok kazanma hırsı, daha fazlasına sahip olma, yaşamın aslı demek olan çevre ve doğal ortamın yaşanabilir olmaktan çıkmasının temel nedenidir. Bu anlayış insanlığı ve yaşamı felakete sürüklemektedir. Bu sebeple yanlış politika, çalışma ve uygulamalar yüzünden canlı çeşitlerinin yok olma tehlikesi ile karşı karışadır. Yanlış uygulamalar sebebiyle son yıllarda canlı türlerinin birçoğu yok olmuştur. Bu anlayış ile çalışmalar sürerse sonumuzu hazırlayan insanlar olarak tarihe geçeriz. Ülkemiz son 20 yılda hızla çarpık kentleşmiştir. Fütursuzca yasalar ihlal edilmiş yerel yönetimlerin vurdumduymaz çalışmaları ile deniz kenarları, sahil bandları, ormanlık alanlar, şehir içindeki yeşil alanlar, hazine arazileri talan edilmiştir. Talan edilmesine seyirci kalınmıştır. Buna ilaveten termik santraller, baz istasyonları, yetersiz yeşil alan, endüstriyel artıklar, sanayileşme ve enerji üretimi ile ortaya çıkan toprak, hava ve su kirliliği gibi büyüyen çevre sorunları hayatımızı yaşanılmaz hale getirmektedir. Bizler ne yaparsak yapalım çevre ve tüketici kuruluşları olarak bu sorunların üstesinden gelmeye gücümüz yetmiyor. Sorunları giderme, doğal, tarihsel ve kültürel değerleri korumakla görevli yasama, yürütme ve yargı erklerinin çevreye olan duyarsızlıkları hızla sürmektedir. Keza orman yangınları, tahrip edilen doğal kaynaklar gibi telafi edilemez sonuçlarda cabasıdır. Bunları düşünen, bunlar için ciddi çalışmalar yapacak olan, projeleri olan, yapacağı hizmet ve çalışmalarda bu hususlara ayrı önem vererek saygılı bir şekilde çalışacak olanlar bunları anlatmalı, aktarmalıdır. Ama görüyoruz ki bunları aktaran bunlar uygun projesi olan yok. Hep laf ebeliği dolaşıyor ortalıkta.Ülkemizin çevresel, doğal dengeleri yok ediliyor. Göstermelik Çed toplantıları ile, iş olsun zihniyeti ile yapılan ÇED toplantılarıyla doğa ve çevre sorunları daha da artıyor.
Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmeler gereğince koruma altına alması gereken canlı türlerinin yaşadığı alanlarda baraj, hidroelektrik santralı, nükleer enerji santralı, yapılması, kamuoyunun ve sivil toplum örgütlerinin tüm çabalarına rağmen, yapılması için gayret sarf edilmesi çirkin ve düşündürücüdür. Bu tür çevreyi ve doğayı tahrip edecek olan projeler derhal durdurulmalıdır. Bu projelerin gerçekleştirilmek istendiği bölgelerde aday olan başkan adaylarının ne gibi düşünceleri var, yaptırımları olacak, çalışmaları olacak, fikirleri ne bunları kamuoyunun bilmesi gerekmektedir. Bizler Çevre ve Tüketici haklarını koruma kuruluşları olarak bu gidişe kayıtsız kalmayacağımızı her zaman yüksek sesle ifade ettik. Şehrimizi, yöremizi, kentimizi, ilçemizi, beldemizi yönetmeye talip olan bu arkadaşlarımız ne düşünüyorlar, bu hususlarda ne gibi hazırlıkları bulunuyor kamuoyu bilmek istiyor. Ama bu konuda da konuşan aday yok.
Ülkemizin tarihi kültürel çevresi sahip olduğumuz en önemli miraslarımız arasındadır. Ülkemizin her yerinde ve bölgesinde tarihsel kalıntılar, kültürel kalıntılar mevcuttur. Ancak ne yazık ki ülkemizde bu değerler çeşitli nedenler ile yok edilmekte, tahrip edilmektedir. Gerek ilgisizlik, gerekse bilgisizlik yüzünden bu değerler yok olmaktadır. Ayrıca o yörelerde hazine avcılığı, tarihi eser kaçakçılığı, modernleşme özentisi, daha çok kazanma hırsı, mülk edinme kaygısı, ticari çıkar düşüncesi ile medeniyet düşmanlığı bu işin ana nedenleridir. Gerek yöreselde gerekse genelde uygulanan politikaların çevreyi ve doğayı tahrip ettiğini çok çok iyi biliyoruz. 20 yıldır ülkemizde yerel yönetimlerin keyfiliği uygulanan genel politikalar yaşanır ortamı yok etmiştir. Peki bu adaylarımız bu konuda ne yapacaktır?
Ülkemizde genel yönetimlerin, hükümetlerin yapması gereken çok önemli işler mevcuttur. Bunların başlıcalar Sağlık, çevre, eğitim hususlarıdır. Ancak son 10 yılda uygulanan yanlış politikalar nedeniyle Sağlık, eğitim ve çevre bu noktada en ağır tahribatın yaşandığı alanlar olmuştur. Ayrıca yeniden yapılanma adı altında devletin küçültülmesi, özelleştirme ve yabancılaştırmaya dayanan Dünya Bankası ve IMF programları ile ekonomik, sosyal, kültürel ve çevresel alanda son derece yanlış kararlar alınmış ve çalışmalar yapılmıştır. Çamlıhemşin'de santral uğruna doğanın tahribi, Çanakkale Çan'da yaşanan çevresel kabus, Bursa'daki Cargill olayı, mobil santraller, Kahramanmaraş’ta, Sinop’ta, Uşak Eşme'de, Trakya Ergene'de, Mersin Akkuyu’da gündeme gelen enerji santralleri, Kaz dağlarındaki tahribat, Milas’daki deniz doldurulması, Mersin’de Yer kazanma ve sahil güzelleştireceğim adı altında deniz doldurularak sahil bandı oluşturulması, Maden arayacağız, altın çıkartacağız diye siyanürlü çalışmaların verdiği tahribat bunlardan yalnızca bir kaçıdır. Şimdi yerel yönetimle talip olan ve bulundukları yerlerdeki doğal, tarihi, kültürel varlıklara, çevresel değerlere sahip çıkma adına bu arkadaşlarımızın ne gibi çalışmaları olacak, projeleri ne, uygulamaya koyacakları çalışmaları ne olacak bunları kamuoyu bilmek istemektedir.
Çevre ve doğa problemlerin sadece küresel değil, yerel ve bölgesel ayağıda mevcuttur. Çözüm için uluslararası işbirliğine ihtiyaç olduğu kadar, yöresel ve bölgesel işbirliğine de gerek vardır. Ekonomik gelişme adına çevre yıkımının son sürat devam ettiğini görüyor yaşıyoruz. Bilinçsiz büyüme ve tüketim modeli yerine doğal kaynakların en verimli ve akılcı biçimde kullanıldığı yeni yöntemlerin yürürlüğe konması gerekmektedir. Bu bağlamda ulusal ve uluslararası hukuku çevre gerçeğiyle uyumlu hale getirmek de ayrıca bir zarurettir. Unutmayalım ki, yaşanılır bir çevrenin tüm insanlığın, bugünün ve gelecek kuşakların ortak malı olduğu, hiçbir kişi ve kuruluşun gelecek kuşakların yaşamlarını tehlikeye atma hakkı bulunmamaktadır. İşte bu bilinç ile çalışmalarını sürdürebilecekler mi? Bunları kamuoyu bilmelidir.
Tüm sorunları biliyoruz. Hem tüketici hakkı hem çevre hakkını koruyan bir kuruluşuz. Üyelerimiz ve mensuplarımız kamuya yararlı olacak birbirinden güzel işlere imza atan kişilerdir. Ayrıca toplum her şeyin en iyisine layık, hizmeti ise kusursuz alması gereken yapıdır. Önümüzdeki yerel seçimlerde Belediye başkanlarını (belde, ilçe, il, Büyükşehir) Bunların meclis üyelerini, İl genel meclisi üyelerini, mahalle ve köy muhtarlarımızı yeniden seçeceğiz. Ve bu seçtiklerimiz bizleri yerelde, yöremizde yönetecek ve idare edecekler. Ortaya çıkmış o kadar çok aday adayı var ki, gülersiniz ağlanacak halimize… Aday adayı olanlar, aday olanlar TV ekranlarında ve radyo mikrofonlarında seçmene sundukları proje, vaat, yapacakları işler bazındaki taahhütlerini 4077 sayılı Tüketiciyi koruma kanununa göre ve yürürlükteki kanunlar uyarınca gitsinler en yakın notere, bunu taahhüt altına alıp imzalayıp başta basın yayın kuruluşları olmak üzere kendi seçim bölgelerinde halka, seçmenlerine dağıtsınlar. Bu olmayacak bir iş değil. Doğruluk, dürüstlük, onurlu siyaset diyorlarsa bunu yaparlar ve attıkları imzanın hesabını da gün gelir verirler. Şimdi böyle bir taahhüt yok. Yürürlükteki yasalar dün olduğu gibi bu günde sözlere ve atıp tutmalara karşı bir şey de yapmıyor, yapamıyor. Yapamazda. Olmayacak işleri halkın önüne “yapacağım, edeceğim” diye koyanlar var. Vatandaş bilmiyor, bilemez.Karşısındakini adam sanıyor, inanıyor. Aslında güveni kötüye kullanma var, hileli ve nitelikli dolandırıcılık var, ama hesap soran yok. Biz tüm vatandaşlar adına bu hesabı sormaya hazırız. Belki vatandaş tek tek bu kişilerden hesap soramaz. Ama biz Bir Tüketici ve çevre kuruluşuyuz ve Amacımız tüketicilerin hak ve hukukunu çevre ve doğayı korumak. Seçme ve seçilme, oy kullanma da en temel tüketici hakkı. Kimse kimseyi yanıltarak oy alamaz, isteyemez. Hileli olarak kusurlu ve ayıplı vaatlerde bulunup hizmet getireceğini söyleyerek ve beyan ederek oy avcılığı yapamaz. Ama bu resmi olarak kâğıda dökülürse olur. Söylem ile olmaz. O yüzden gitsinler notere taahhüt altına alsınlar bizlere versinler. Tüm tüketici kuruluşlarına versinler. Basına versinler. Vatandaş aramaz ise hakkını ki, çoğu uğraşmaktan aciz durumda, biz onlar adına takipçisi olur ararız. Meraklanmasınlar. Yeter ki ortalıkta ben şunun için, bunun için, şu makam için adayım diyenler, halka arz ettikleri proje, yapacakları iş ve hizmet hususunu noterde taahhüt altına alsınlar. Bakın ondan sonra ne olacaktır?1- Öncelikle kimse yapamayacağı vaadi veremeyecek atıp tutma ŞIP diye bir anda kesilecek. Çünkü kırk ölçüp bir biçmeye başlayacaklar.2- Bu atmasyon ve üfürük işler yapılamayacağından ortaya çıkan abuk subuk aday adaylarının çoğu kendiliğinden çekilmek zorunda kalacak, çünkü onlar için ortam ortadan kalkmış olacak.3-Verilen sözler seçildikten sonra verenler tarafından unutulmayacak, unuttum diyemeyeceğini bilecek, mazeret üretemeyecek ve bu arada kamuoyu verdiği sözleri unutturmayacak ve sözler yerine gelmemiş ise hesap sorulabilecek.4- En önemlisi siyasette yok olan güven kaybını ve oluşan güven bunalımını ortadan kaldıracak tertemiz bir sayfa açacaktır.
Bu dediklerime kulak verin. Seçim yaklaşıyor. A’yı B’yi telafuz edemiyor adam ama çıkmış aday olmuş. Çoğunda mantık şu… Bir seçilelim, gerisi kolay. 4 sene bu yahu. Öyle kolay mı, bir daha seçilmeye gerek yok, zati yükümüzü tutarız. İnanın çoğunda anlayış bu. İstisnalar kaideyi bozmuyor ne yazık ki… Öyle olmasa, yıllar yılı kentlerin ve yörelerin, mahallelerin kaderi bu mu olur? Adayları söylediklerini, vaat ettiklerini, yapacağım dediklerini, taahhüt etmeye çağırıyoruz.
Adayların hepsine davetimizi yeniliyoruz. Tekraren söylüyoruz. Buyursunlar notere gidip, yapacağım, edeceğim dedikleri beyanlarını ve proje, hizmetlerini yazıp noterde vatandaş ve kamu nezdinde taahhüt altına alıp başta tüketici kuruluşlarına, basın mensuplarına, sivil toplum kuruluşlarına dağıtsınlar. Ondan sonra çıkıp çalışsınlar. Yoksa söylemler havada kalır, eyleme dönüşmez. Yalan beyan devam eder. Tüketiciyi kimsenin aldatmaya hakkı yok. Aldatarak, hile ve desise ile kandırıp oy isteyenler ve yarın alacak olanlar yasal olmayan yol izlemekteler ve iyi niyeti suiistimal etmekteler. Bu suçtur. Ayıplı hizmettir. Ayıplı edim sunmaktır. Halkı kandırmaktır. Adaylar birbirini yalancılıkla ve kandırmakla suçlayacaklarına bizim önerimize kulak verip gerçek olan doğru olanı yapıp noterde taahhüt altına alsınlar. Ama yapamazlar. Çünkü o zaman hesap verme durumunda kalacaklar. Bunu da kimse istemiyor. Halkı keriz yerine koymaya devam ediyorlar. Halk gerçeği artık görsün.