Sayın Kılıçdaroğlu’na Açık Mektup…
Sayın Kılıçdaroğlu;
Bu mektubu size bir CHP üyesi olarak yazıyorum.
Bu satırlar, övgü düzmek adına kaleme alınmadı. Yermek adına da alınmadı. Ama -bazılarına göre haddini aşan türünden– eleştirilerim olacağını da peşinen ifade edeyim.
Eğer bunu yapmazsam, sosyal demokrat kimliğimden, savunageldiğimiz düşüncelerimi özgürce ifade hakkımdan uzak kalmış olurum diye düşünüyorum.
Bir AKP’liden en bariz farkımız da bu değil mi?..
Ben öğretmenim… Uyarmak görevim. İyi’yi takdir etmeyi bildiğim kadar, eleştirmeyi- teşhir etmeyi de görevim bilirim.
Konumuz; Davutoğluna verdiğiniz helallik üzerinedir.
*
Sayın Genel Başkanım:
Makamlar hizmet için ihdas edilmiştir. Ve o makamlarda birileri mutlaka oturacaktır. Önemli olan o makamların boş bırakılmaması değil doldurulmasıdır.
Hakkıyla doldurulan makamlar, makam sahibine yüklediği görev ve sorumluluklar kadar saygınlık da yükler.
Birilerinin eline tutarak gelinen makamların sahibi, o eli utandır.
El tutarak makam sahibi yapma hakkını kendinde gören kişi, getirdiği kişinin sandalyesini “gördüğü lüzum üzerine” altından çekme hakkını da kendisine hak bilir.
Böylesi durumlarda makama getirilen de, getiren de bilir ki; işin temeli biattır. Makama getirilirken “biadın lütfu” olduğunu bilen kişi, giderken de “biadın gereği” olduğunu bilmek durumundadır,
Yani, her iki taraf da, yasalara rağmen, tokmak ve davulun aynı kişide oldurulmayacağının bilincindedir. Sadakat anayasasının etkin maddesidir bu. Makamı lutfeden(!) kişi için aslalon tokmağı elinde tutma hakkıdır.
Gerektiğinde davula iner tokmak, ses makam sahibinden geldi sanılır. Gerektiğinde kafaya iner tokmak, adı sadece uyarı da kalır.
Böyle doldurulan makamlarda oturanlar sade kendi onurlarını değil, makamların saygınlıklarını rencide ederler, itamiri imkansız zararl verirler. olur
Hele ki; tokmağı kendisinin hakkı olduğunu bile bile, tokmağı gaspedeni her Allah’ın günü yüceltmek ve onu haklı konumda tutma içgüdüsüyle kendi yetki ve görevlerini unutup emireri konumunda kalmayı içine sindirmişse; o kişiden ‘mağdur’ olmaz. Kendi çevresinde bile saygınlığı kalmaz,. Adı Kısa’ya da çıkar, Bücür olur… Artık makam boştur. Tokmak ve davul yan yana deldiği durumlarda, boynundaki emanet davul da olmasa varlığı fark edilmeyecektir.
*
Peki de; suçlu kimdir? Davul mudur; tokmak mıdır; makam mıdır… yoksa zillete katlanan mıdır!?...
Soruyu bir de haklılık adına soralım:
Haklı kimdir?; Davul mudur; tokmak mıdır, makam mıdır yoksa makam ve biad adına zillete katlanan mıdır!.?
Sayın Kılıçdaroğlu;
Cevabı benden iyi bildiğinizden hiç şüphem yok.
Ortada, zillet vardır, demokrasi yoktur. Anayasa vardır uyan yoktur. Hak vardır, gözeten yoktur. Biad vardır, mağdur hiç yoktur.
Bilerek ve isteyerek zillete katlanan kişiyi mağdurdan saymak, (kusura bakılmasın) bir erdem gösterisi değildir. Zillete katlanan kişiyi mağdur saymayı, ben erdemden saymadım, ve öyle öğrettim.
Bizim anayasamız davulu ve tokmağı başka başka kişilere vermemiştir. Tokmaksız davula rıza gösteren kişinin, demokrasiyi, neresine soksan, durmayacağı açıktır. Demokrasiyi hazmedememiş kişiden mağdur olmaz!..
Biada uyup, emireri edasıyla sayısız mağdur yaratanların mağdur sayılmasını tarihler yazmamıştır, yazmayacaktır da.
*
Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Genel Başkanım
Emanet koltuğu altından çekilince, Davutoğlu’dan bir mağdur yarattınız. Tokmağı gaspeden Zat’a inat bir arka çıkıştı bu.
Hiçbir üyenizin olurunu ve rızasını almadan,”Helallik boynumuzun borcudur” deyip Davutoğlu’na tüm haklarınızı helal ettiniz… Ve bunu Büyük Türk Milleti önünde ilan ettiniz.
Hayır Kılıçdaroğlu…. Buna hakkınız yoktu!... Helalliğin, haklardan feragat anlamına geldiğini bilmiyor olamazsınız.
Oysa, bulunduğunuz konum ve mevkii itibariyle, kendi haklarınızdan bile feragat edemezsiniz. Durum böyle iken, benim adıma helallik vermeniz Davutoğlu’nu memnun etmiş midir bilmem ama, beni hiç memnun etmedi.
İşte ilan ediyorum: Ben hakkımı helal etmiyorum.
Ortada mağdur falan da yok!. Aksine yaratılan milyonlarca mağdur ve verilmemiş hesaplar var.
• “Emanet ata binen günün birinde mutlaka iner” derdi ninem.
• “Stratejik Derinlik” diye ülkemizi soktuğu Ortadoğu bataklığına atan kimdi!? Hesabını verdi de mi helalliği hak etti?
• PKK ve IŞİD ülkeyi silah deposu haline getirirken susmak, şeytanla işbirliği yapmaksa, bunun hesabı alınmadan, helalik hak mıdır?
• Makamların her kademesinde “Anayasa İhlal Suçlarını” işlenirken, Lâik Cumhuriyet yok sayılırken susan adam, neresiyle hak etti helalliği!?
• Hırsızlık-Yolsuzluk, rüşvet, mahkeme yerine parmakla aklanırken neredeydi o “helalliği(!) hak eden Davutoğlu?...
• Nelerin odağı olduğunu en iyi siz bildiğiniz halde; Davutoğlu’na, hesap sormak yerine helallik vermek, AKP’nin tüm davranış, eylem, söylem ve icraatlarını aklamak değil midir?
• Hem Saray darbesine direnmediği için eleştireceksin, hem de helallik vereceksin!... Hangi yiğitliğin veya iyiliğin bedelidir helallik!?
Bu çelişkiler hazmedilebilir mi? Hesaba çekilmesi gereken bir kişiye “geçmiş olsun” demek bile caiz değilken helallik vermek hoş olmadı Sayın Kılıçdaroğlu.
O zat, parlamenter sistemi bekleme odasında tutarken, gücünü parlamentodan alması gereken yürütmenin başı, sessiz kalmış olsa da, helalliği hak etmiştir. Öyle mi!?...
Hayır Sayın Genel Başkanım… Ortada helalliğin hak edilmişliğine dair hiçbir emare kırıntısı yoktur. Helallik verilmez, hak edilerek alınır. Davutoğlu hesap sorulmaya müstahaktır
Sonuç şu ki; Sayın Genel Başkanım; Davutoğlu’na verdiğiniz helalliğin payıma düşenini ben geri çekiyorum.
Genel başkanımın helallik vereceği ve savunmalarını üzerine alacağı kişileri daha ihtiyatlı seçmesini özellikle istiyor ve bekliyorum.
Saygılarımla... 05. 05 2016
Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci – DENİZLİ
mehmethalilarik@gmail.com.
535 202 11 61