Sayın Başbakana Çağrım!
Aslında bu yazı Hakkâri’de 11 askerimizin vurulmasından önce yazılmıştı ve haberin geldiği gün yayımlanacaktı. Ancak elem dolu olaydan sonra yazının bir bölümünün çıkarılması gerekti. Etkilenmemek mümkün değil. Zira MGK’nın gündeminde bile Suriye birinci gündem maddesi iken bu olaydan sonra ikinci sıraya düşürüldü.
Sayın başbakanım, 13 Temmuz 2011 akşamı bir iftar programında 74 milyon ülke insanının duygularına tercüman oldunuz. O programda PKK eylemleri sonucunda üç askerimizin genç yaşta hayata veda etmeleri üzerine;
“Artık bıçak kemiğe dayandı” diyerek Türk-Kürt, inanan-inanmayan, büyük-küçük herkesin duygularını dile getirmiş oldunuz.
Evet, bıçak kemiğe dayandı;
60 bin kardeşimiz öldü, 60 bin annenin yüreğine ateş düştü, düşmekle kalmadı yakıp kül ettiği halde o ateş hala yanmaya devam ediyor tüm şiddetiyle. Evet, bıçak o annelerin kemiğine dayandı.
Evet, bıçak kemiğe dayandı;
60 bin baba evladı öldürüldü, ölmeleri için ciddi hiçbir sebep yokken gencecik yaşlarında. Evet, bıçak onların babalarının kemiğine dayandı.
Evet, bıçak kemiğe dayandı;
On binlerce eli kınalı gelin dul kaldı ömürlerinin en güzel ve mutlu anlarını yaşamaları gereken çağlarında. Evet, bıçak o gelinlerin kemiğine kayandı
Evet, bıçak kemiğe dayandı;
Binlerce küçücük çocuk yetim kaldı yüreklerinde asla silinmeyecek yaralar magmalaşarak. Evet, bıçak o binlerce çocuğun kemiğine dayandı.
Evet, bıçak kemiğe dayandı;
On binlerce, yüz binlerce, hatta milyonlarca ağabeyin-ablanın, bacının-kardeşin, amcanın-dayının dedenin-ninenin, teyzenin-halanın, kaynananın-kayınbabanın, kuzenin-arkadaşın-dostun-yakının-komşunun kemiğine dayandı.
Evet, bıçak kemiğe dayandı;
Bütün bunları bilen 74 milyon vatandaşımızın kemiğine dayandı bıçak.
Evet, bıçak kemiğe dayandı; hatta kemik sesleri geliyor testereyle kesilircesine…
Anladığınız gibi hepimizin “kemikleri bıçak altında”, ayrı-gayrı olmadan/yapmadan…
Hepimiz bu acıyı bütün iliklerimize kadar hissediyoruz her an ve her yerde.
Sayın başbakanım,
Bu “kemiğe dayanan bıçak”tan dolayı ne yapacağız? Ne yapmamız gerekiyor ki bu bıçak kemiklerimize işlemeden yok olsun? Takdir edersiniz ki bunun farklı yolları bulunmaktadır.
Yani, 90’lı yılların başında bir musibet sonucu ülkenin başına karabasan gibi çöken DEMİREL- ÇİLLER- YILMAZ-AĞAR gibi, vahşet dışında hiçbir önlemi yeterli görmeyen siyaset cellâtlarının yöntemlerine mi başvuracaksınız?
Hayır hayır, dilim-ağzım kurusun. Hiçbir yönünüzle onlar gibi değilsiniz ki bu konuda onlar gibi olabilesiniz. Siz onlar gibi olmazsınız olamazsınız.
Sizi en iyi bilenlerden biri olduğuma inanıyorum. 1984 yılında ilk tanıdığım Tayyip ERDOĞAN’ın yüreği nasıl insan sevgisiyle dolu idiyse inancım odur ki hala öyle dolu doludur.
Siz ki dünyanın herhangi bir yerindeki insanın mağduriyetine ve mazlumiyetine, acısı ve tasasına üzülüyorsunuz. Elbette ki bizim de tasa ve acılarımız sizin acınızdır. Zira hiçbir zaman ayrı-gayrı olmadık ki…
İşte bu Tayyip ERDOĞAN daha önceki iktidarlar gibi “yakın-yıkın, vurun-öldürün, asın-kesin” diyerek Kürt Sorununu çözmeye kalkışmadı kalkışmayacak da.
Unutmayın, düşman ve iblis en güçlü yanımızın kopması için en zayıf yerimizden vurmayı hedef ve esas alır.
Sizin acınızı, ızdırabınızı, uğradığınız –hak etmediğinize inandığım- muameleyi anlıyorum. Ama takdir edersiniz ki insanoğlu, yani Rahman’ın yeryüzündeki en iyi malzemesi “insan”dır. Bu ilahi yapıt da böyledir işte; çiğ süt emer büyür ve yoldan da kolay çıkabiliyor…
Sayın başbakanım,
80 yılda yapılmayan hizmetlerinizin şahidiyiz.
Kemiklerimiz sizin iktidarınızın hassasiyetleri yüzünden asit kuyularından çıktı.
Faili meçhul cinayetler sizin sayenizde aydınlanmaya başlandı.
Kürtlerin sorunları sizin döneminizde ciddiye alındı.
Kürtler ilk kez, son yıllarda rahat konuşma imkânı buldular.
Üstelik bütün bunlar olurken sizleri büyük oyunlarla boğmak istediler, biliyoruz. Hangi darbelerin atlatıldığını da öğrendik.
Sadece ‘Kürt kardeşlerinizin uğradığı mazlumiyeti sahiplendiniz’ diye sizi siyaseten linçe tabi tuttuklarını da çok iyi biliyoruz.
Sizi suikastlerle ortadan kaldırıp vesayet rejimlerini sürdürmek isteyenlerin hesaplarını es-Settar olanın katında bozulduğunun canlı tanıklığını yapıyoruz. Siz -sadece ülke 74 milyonun ülkesi, devlet vatandaşlarının hizmetkârı olsun istediğiniz için- size olmadık dek ve dolapların çevrildiğini asla unutmayacağız.
Evet, Allah ve hak adına tanıklık ediyoruz ki siz bunları hiçbir zaman ve hiçbir şekilde hak etmediniz. Bütün olumsuzluklara rağmen Kürt kardeşlerinizin zarar görmemesini esas aldınız. Zaman zaman “derin devlet/ETÖ-MOSSAD” gibi yapılanmaların size rağmen -daha çok kan aksın diye olmadık ve durduk yerde provokatif eylemler yapmalarını, biz Kürtler, bunları “sizi ve hükümetinizi zor durumda bırakmak için” yaptıklarına inandık ve inanıyoruz.
Bu sebeple,
Kızıltepeli Uğur KAYMAZ’I 13 kurşunla öldürenler ile dünyalar tatlısı Serap kızımızı otobüste cayır cayır yakanlar “daha çok operasyon olsun diye, daha çok şiddet olsun diye, daha çok g/ayrılık olsun diye” sizi etkilemeye, zorlamaya çalıştılar.
Sayın başbakanım,
Gelinen noktanın ebedi barışa, huzura, esenliğe en yakın olduğumuz noktadır. Bu süreçlerin sancılı geçeceğini pek ala biliyoruz. Son zamanlarda (şiddeti asla tasvip etmemekle beraber) hiç olmaması gereken bir dönemde şiddeti tırmandırmak isteyenleri de çok iyi tanıyoruz. Bu son günlerde tırmanan şiddetin “bölge konjonktürü ile alakalı olduğu kanaatinde” olsak da maalesef çocuklarımız ölmekte ve yuvalar yıkılmaktadır. Devletler, büyük devletler hele hele sizinle gücünü fark eden bir Türkiye şiddeti tırmandırmak isteyenler gibi davranamaz ve davranmayacağına da bütün kalbimizle inanıyoruz.
(Benim inancıma göre silah, şiddet, anarşi ve terör hiçbir zaman hak arama yöntemi olarak kullanılmamalıdır, ancak şimdi) Herkes silahların susma vaktinin geldiğini dile getirmektedir. Daha birkaç ay önce Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Sn. Osman BAYDEMİR de “silahın miadını doldurduğunu” ifade etmişti. Geçen ay ÖCALAN’ın mealen “15 Temmuz’dan sonra silaha gerek kalmayacak” ifadesi PKK içinde de önemli bir kısmının “artık silah bırakma zamanıdır” düşüncesi içinde olduklarını görebiliyoruz.
Sayın başbakanım,
Bizler şiddet nereden, kim(ler)den geliyorsa gelsin karşısında olduk. Zira inancımız gereği ve insana, onun devredilemez-ertelenemez-engellenemez haklarına olan vazgeçilemez inancımız bize, herkesin kendisini olduğu gibi ifade etmesinin “kutsal” olduğu bilinci ve inancını vermiştir. Bizler “devlet görevlilerinin” şiddet uygulamalarına hep karşı çıktık. Keza kanımızı acımadan akıtan PKK’nin de şiddetine asla rıza göstermedik.
Şimdi operasyonların en aza indiği bir dönemde birileri devletin yeniden (90’lı yıllarda olduğu gibi) şiddeti tırmandırması için çaba içinde olduğunu görmekteyiz. Hiçbir zaman yarar sağlamayan şiddete dayalı çözümlerin bu süreçte de hiç kimse bir şey kazandırmayacağı muhakkaktır. Devletin bu süreçte yapacağı en acımasız bir operasyonun da hiçbir şekilde çözüme katkı sağlayamayacağını biliyoruz.
Temennimiz hiçbir çocuğumuzun ölmemesi, annelerinin yüreğine kor ateşin düşmemesidir. Asıl hedef bu olmalı diyoruz ve;
Sizden beklenen zat-ı âlinizin de malumları olduğu gibi yeni ve sivil anayasa ile süreci daha sakin ve daha yapıcı bir şekilde ileriye taşımaktır. Açılımın daha sağlıklı ve daha seri sürmesi gerekmektedir.
Demem o ki;
Siz, atacağınız adımlarla süreci provoke etmek isteyenlerin oyununu boşa çıkarabilirsiniz. Yeter ki şiddet var diye, insanlarımız vuruluyor diye Kürt kardeşlerinizin “insani haklarını” şiddete feda etmeyin. Çünkü asıl bu oyun böyle bitmez. Unutmayalım ki birileri bu oyunu her 5–10 yılda bir oynamamızı istiyordur. Tarih ve biz şahidiz. Bir örnek, İsrail "ONE MINUTE"'"DEN SONRA İLK KEZ GAZZE'Yİ BU ŞEKİLDE VURUYOR.
Sayın başbakanım,
“Bıçak kemiğe dayandı” ifadenizin bölgede “eyvah” dedirttiğini hatırlatarak, bölge insanının;
İlle de barış, esenlik, hakkaniyet, adalet ve kardeşlik istediklerini zat-ı âlinize iletmek istedim.
Fani hürmetler...