Savaşma Konuşmadan, Konuşma Savaş’a Doğru
İstanbul Taksim Meydanında, 31 Ekim 2010’da Vedat Acar isimli bir canlı bombanın kendisini patlatması sonunda, 30’dan fazla insan yaralandı. Can kaybının olmayışı tek teselli nedeni oldu. Daha sonra anlaşıldı ki canlı bomba Vedat Acar, 2004’te PKK’ya katılmış birisidir.
Van’ın güneyinde bulunan, Gürpınar İlçesine bağlı 132 haneli 800 nüfuslu, Uzungedik köyü nüfusuna kayıtlıdır. Köy halkının büyük çoğunluğu, gönüllü köy korucusu. Vedat Acar’ın ailesi, kendisi daha çocuk iken köyden göç etmiş. Vedat’ın PKK içindeki kod adı ise Derviş Şino diye ilan edildi. Altı yıl kaldığı PKK kamplarından dört ay önce Habur yolu ile Türkiye’ye geri dönmüş. Yaklaşık bir ay önce ise İstanbul’a gelmiştir.
Vedat Acar, bir PKK İnternet sitesine göre, Behçet hastalığı olan, dağların en renkli gerillası, odun toplar, ateş yakar, yemek yapar, elinde oltayla balık tutmak için saatlerce sabırla bekleyen devamlı ilaç kullanan birisidir. Cenazesini almaya gelen Abdullah Acar’ın söyledikleri de sıkça rastlanan bir üsluba göredir: “15 gün sonra çocuğum doğacak adını Vedat koyacağım, Derviş koyacağım ama keşke barış koyabilsem. Artık barış dilini konuşun.” (Hürriyet Gazetesi, 6 Kasım 2010)
Vedat Acar’ın ağabeyi, hem canlı bomba olan kardeşi ile iftihar ediyor, adını çocuklarına vereceğini ilan ediyor, kendi tutumunda hiçbir değişiklik öngörmezken, karşı taraftan ise barış dili istiyor. Barışın ancak iki tarafla olabileceğini aklına bile getirmiyor. “Biz canlı bomba olmaya, canlı bombalarla iftihar etmeye onların adını çocuklarımıza vermeye devam edeceğiz ama siz barışın dilini seçin” diyebiliyor. Kendisinin çelişkili ve kinci halinin her hangi bir barışın olmasına hizmet etmeyeceğinin farkında bile değildir.
Taksim olayından dört gün sonra bu eylemi TAK (Teyrenbazen Azadiyan Kürdistan) adlı örgüt üstlendi. TAK aslında PKK’nın yan kuruluşlarından birisidir. Vedat Acar gibi, hastalıklı kısmen sakat olanların canlı bomba için seçilip ayrılanlardan oluşturulan bir gruptur. PKK’dan ayrı ve elbette ona rağmen eylem yapan bir örgüt değildir. PKK’nın kendisidir. Taksim olayının günü 31 Ekim 2010’da PKK’nın önceden ilan ettiği eylemsizlik süresinin ise bittiği gündü. PKK yeni bir eylemsizlik kararı alır mı almaz mı derken Taksim’de bu olay ortaya çıktı. Takip eden günde is 2011 genel seçimlerinin yapılmasına kadar PKK’nın eylemsizlik kararını uzattığı ilan edildi.
İmralı’da Devlet adına bazı görevlilerin Öcalan ile görüşmelerinin devam ettiği haberlerinin yayıldığı ve PKK’nın eylem yapmama kararını ilan ettiği bir sırada Taksim eyleminin anlamı nedir? Kemal Burkay vb kimselere bakılırsa, PKK içindeki Ergenekon uzantısı olan unsurlar, barışı sabote etmek çatışmaların devamını sağlamak için böyle bir eylemi yapmıştır. Amaç çatışalar devam etsin, Kürt Sorunu çözülmesin diye görüşlerini özetlemektedirler. Bu görüşe bakılırsa PKK tarafı barıştan yanadır. Zaten Murat Karayılan, “Devleti yenemeyeceklerini anladıklarını” ilan ederek barıştan yana olduğunu açıklamıştır. Savaşma Konuş çağrılarına olumlu karşılık vererek eylemsizlik kararı almışlardır. Bu görüşün en zayıf tarafı da zaten burasıdır. Çünkü, PKK gerçekten barış istiyorsa, niçin silahlı kolunu tasfiye etmiyor, dağıtmıyor?
Eylemsizlik kararı diye bir ay, üç ay gibi geçici süreler ilan ediyor. Barış isteyen bir tarafın silahlı kanada ne ihtiyacı olacaktır? En iyimser tahminle gerektiğinde kullanmak amacıyla silahlı kanadın varlığı devam ettirilmektedir? Barışı amaç bilen, bölünme istemeyen hatta seçim barajının düşürülmesi anadilde eğitim gibi hemen her zeminde konuşulan talepler için silahlı kanadın varlığına ihtiyaç yoktur. Silahlı kanadın varlığı barış isteğinin inandırıcılığını ortadan kaldırdığı gibi, seçim barajı, anadilde eğitim gibi taleplerin de göstermelik olduğunu anlamak istemeyenlere anlatıyor olmalıdır. Zaten Öcalan’ın “Demokratik Özerklik” diye ilan ettiği taleplerinin federasyonun sınırlarını bile çok aştığı sadece adının ayrı bir devlet olmadığı bir siyasi yapıyı kapsadığı görülmüştür. Buna rağmen, savaşma konuş çağrısının niçin PKK’ya yönetilmediği aksine sanki PKK, bunu isterken devlet içinde bazı unsurların çatışmayı devam ettirmeye çalıştığı tekrarlanmaktadır. Taksim olayının da bu esnada ortaya çıkması hem uyarıcıdır, hem de öğreticidir.
Çünkü TAK benzeri eylemler devam ederse, PKK’nın eylemci Kürtleri durduramadığı, Hükümetçe alınan kararların yapılan vaatlerin yetersiz olduğu eylemlerin asıl nedeninin de bu olduğu propagandaları yapılabilmektedirler. O halde bu eylemleri bütünüyle gereksiz edecek adımların hükümetçe atılması gerekir tezini işlemek için Taksim eylemi vb. olayların devam etmesi gerekir. Altı yıl PKK kampına kalan Vedat Acar’ın bir gün o kamptan kendi başına gelerek Taksim’de PKK’dan ayrı ve ondan habersiz bir eylem yapması nasıl inandırıcı olabilir?
Oysa PKK tarafının son dönemde propaganda için kullanmaya çalıştığı, savaşma konuş yaklaşımının inandırıcı olabilmesi için, silahlı kanada ihtiyacı olmadığını ilan etmesi gerekirdi. Onun silahlı kanadı var oldukça, eylemleri TAK benzeri uyduruk örgüt isimleri ile devam ettikçe Konuşma Savaş görüşü daha çok haklılık kazanmaya başlamaktadır.
Silahlı kanadıyla varlığını sürdürmeye çalışan, etkili olduğu il ve ilçelerde farklı siyasi görüş sahiplerini, hatta imamları katletmeye devam eden bir örgüt, konuşmayı değil savaş düşüncesinin güçlenmesinin bizatihi asli nedenidir.
Ergenekon vb gizli oluşumlar bu nedenden yaralanıyor olabilirler. Ama onların yararlanması PKK’nın asli varlığını, silahlı halinin varlığını ortaya koyan ana neden olabilir mi?
Yıllarca PKK; devletin yaptıklarının bir sonucudur, denilmiştir. Madem PKK devletin yaptıklarının bir sonucudur ki bu tekrar ile PKK’nın varlığına bir meşruiyet alanı da ihdas edilmeye çalışılmaktadır. O halde PKK’nın varlığını ve kanlı terör eylemlerini Ergenekon ile açıklamak inandırıcı olmaktan çıkmaktadır.
Yolu karakola, polise düşen herkes bilir ki, uzun süre uzaktan takip edilir. Hatta akrabaları bile bu uzak takipten hissedar olurlar. Altı yıl önce PKK’ya katıldığı bilinen Vedat Acar’ın köy muhtarından sorulması nedeniyle Taksim olayını PKK üstüne yıkılmaya çalışılan bir derin komplo olarak açıklamaya çalışan görüşler ise mizahi değerde olan görüşlerdir. Çünkü PKK bile göstermelik bile olsa bu olay nedeniyle TAK’ı kınadığını açıklarken birilerinin hala PKK’yı sanal bir varlık gibi düşünerek başka adresler araması aymazlıktan öte bir şey olmalıdır.
PKK mevcut halini korudukça, savaşma konuş fikri Türkiye’de ki herkes için en çok ta PKK saldırılarına daha açık olan il ve ilçelerde meskun olan Kürt vd vatandaşlar için tehlikenin büyüyerek devam etmesi demektir. Türkiye’nin pek çok yerinde iç çatışma tehditlerinin ana nedeni doğrudan PKK’dır onun eylemleridir. Türkiye’nin istikrarsızlığının da ana nedenlerinden birisidir. Buna rağmen savaşma konuş romantizmi ile bu tehdidin görmezlikten gelinmesi hafife alınması insan aklı için vicdanı için büyük bir saygısızlıktır.
Madem PKK’lılar “Devleti yenemeyeceklerini” anlamışlardır. Bunun gereğini yapmaları beklenir. Ancak geçen zaman gösteriştir ki, PKK zaten kararlarının çoğunu normal akli muhakemelerle alan bir örgüt değildir. Üstelik, PKK’nın varlığını devam ettirmesinde katkısı olan ülkeler ve çevreler, onun kendi başına bir yol çizmesine razı olurlar mı? Seyirci kalırlar mı? PKK eylemlerinde, haklı olarak Ergenekon izini arayanların, PKK üzerindeki dış etkileri ve yönlendirmeleri atlamaları hesaba katmamaları anlaşılır bir tutum değildir. PKK’nın varlığı, bazı ülkeler için Türkiye’ye karşı hem tehdit hem de pazarlık kozu olabilmektedir. O halde kim bu pazarlık kozunun ortadan kalkmansa razı olur?