Sarıgül’ün Kararı Sürpriz Değil
Sonunda beklenen oldu. Kemal Kılıçdaroğlu'nun CHP Genel Başkanı olmasından sonra Mustafa Sarıgül'ün başında bulunduğu TDH'nın yoluna devam etmesi zaten mümkün değildi. Yaptığımız tüm yorumlarda bunu dile getirdik. Bugüne kadar yapılan sadece zaman kazanmaktı. Ancak bu işten kaybedenler Mustafa Sarıgül ve ona umut bağlamış bulunan onbinlerce TDH'ya gönül vermiş insanlardır.
Birkaç gün önce partinin 26 Haziran'da kurulacağını ve Genel Başkanlığa Mustafa Sarıgül'ün getirilmeyeceğini, Başbakan adayı olarak sunulacağını ve Sarıgül'ün, altı aylık bir izinle partinin başında bulunacağı açıklanmışken, ilçe ve il başkanları 26 Haziran'a yönelik hazırlıklar yaparken, dün yapılan açıklama TDH'lılarda büyük bir hayal kırıklığı yarattığını görmek için kâhin olmaya gerek yok.
Baykal gidince TDH'ya gerek kalmadı
Mustafa Sarıgül, TDH'yı anti Baykal üzerinden yürüttüğü bir politika ile yaşama geçirmişti. Baykal'ın CHP'nin başından uzaklaştırıldıktan sonra, Sarıgül'ün elindeki kozlarda yitirildi. Bunu görmek için de siyaset bilimci olmaya gerek yok. Ancak asıl sorun şu: Bugüne kadar AK Parti iktidarının Mustafa Sarıgül ile ilgili ciddi bir soruşturmaya olanak vermemesi ve kamuoyu tarafından CHP'den oy çalması için bilinçli olarak göz yumulduğu iddiaları halen geçerli ise yakında başka şeyler beklemek gerekir.
TDH kadrolarında her ne kadar ilk günlerde bir hayal kırıklığı yaşansa da, duygular yerini akla bırakmaya başladığında büyük bir kesim CHP'ye katılacak. Tepkiyle davranacaklar da yollarına AK Parti, MHP ve DSP'de devam edeceklerdir. Ancak bunun da kıymeti harbiyesi yok.
Sarıgül hareketi, (TDH değil) isme dayalı bir politik çıkış olmasından dolayı da hangi nedenle olursa olsun yoluna devam etmesi zaten mümkün değildi. Halbuki, Mustafa Sarıgül’ün ilk günden itibaren partileşme hedefi değil de gerçekten hareket kurma hedefi olsaydı, bugün yaşanan süreç de yaşanmamış olurdu. Kılıçdaroğlu'nun başında bulunduğu bir CHP'yi desteklese bile hareketi devam ettirebilirdi.
Bu bile Mustafa Sarıgül'ün politik basiretsizliğini gösteriyor.
Terörden zarar görenler kimler?
Terör olayları artırıyor ve biz sanki yeni karşılaşmış gibi davranıyoruz; sanki ilk defa yaşıyormuşuz, sanki her şey açılım politikaları ile başlamış gibi. Sanki terörün sorumlusu AK Parti iktidarıymış gibi davranıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi politikası olan inkarcılığın bedelini ödüyoruz. Ermenileri, Rumları, Kürtleri, Alevileri, Solcuları, Müslümanları, tarikatları inkar etmenin sonucu duvarı toslamak oldu. Bedeli ise ortada duruyor.
1984 yılından beri devam ediyor PKK terörü ve yaklaşık 50 bin insanı yitirdiğimizden söz ediliyor. Güvenlik güçlerinin ne kadar şehit verdiğini resmi rakamlarla bilmiyoruz. 50 bin kişinin büyük çoğunluğu Kürt kökenli Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı. Anlayacağınız bu işten en zararlı çıkan Kürtler oldu
Sınırdan giren PKK'lılar saldırı yaptığında taşeronlardan söz ediyoruz. Samsun'da, Tokat'ta, Diyarbakır'da, İstanbul'da saldırılar olduğunda ne diyeceğiz? Türkiye topraklarında gezen binlerce PKK'lı gerçeğini bildiğimizde ne söyleyeceğiz?
Terörün nedenini sadece dış güçlere bağlamak yaşanan sorunu görmemezlikten gelmektir. Bu topraklarda Cumhuri-yet kurulduğundan beri onlarca yaşanan Kürt isyanının en büyüğünü son otuz yıldır yaşıyoruz.
Cumhuriyet tarihinin en büyük isyan çıkışını yaşıyoruz ve aynı zamanda en büyük bedelini ödüyoruz.
Askeri yöntemlerle bugün bu sorunu çözseniz bile, ancak çözer gibi olursunuz. Bu gerçeği görmeden, sınır ötesinde binlerce PKK'lıyı, sınır içerisinde binlerce PKK'lıyı yok sayarsanız, kabul edin ya da etmeyin onun yasal partisi olan (DTP-HADEP-HEP) BDP'nin aldığı milyonlarca oyu görmemezlikten gelirseniz, bugün Türkiye'de en büyük kitlesel mitingleri BDP'nin gerçekleştirdiğini duymaz ve görmezseniz, ölen binlerce PKK'lıyı ve dağlarda gezen binlerce PKK'lıyı ve de binlerce şehir milislerini yokmuş sayarsanız bu sorunu çözemezsiniz.
Açılımdaki korkaklık bugünü hazırladı
Terör sorununu çözmenin tek bir yolu var: Ya siyasi temsilcileri ile oturup bu sorunu konuşursunuz ya da PKK'nın kendi temsilcileri ile. Konuşulmadığı sürece Türk ve Kürt çocuklarımızı teröre kurban vermeye devam edeceğiz. Siyaset, sorun çözmek için var; ölmek ve öldürmek için değil.
Siz 'Demokratik açılım' diyeceksiniz, yurda dönenleri önce serbest bıraktıracaksınız, eleştirenlere yönelik, yargının bağımsızlığından söz edeceksiniz, sonra aynı bağımsız yargıyla dönenlerin bir bölümünü tutuklatacaksınız.
Sonra Gazze'ye sahip çıkacak, geleceğimizin oradan geçtiğini söyleyeceksiniz, Diyarbakır'ı unutacaksınız, taş atan çocukları cezaevine tıkacaksanız sonra bağımsız yargı diyeceksiniz. İlhan Cihaner serbest bırakılacak sonra yargıya istediğiniz lafı söyleyecekseniz. Muktedir olamayanların mağduriyet üzerinden politika yapmaya devam edeceklerini bir kez daha hatırlatmak isteriz.
Anlayacağınız açılımı korkaklığınızdan dolayı kapatacaksınız, 'bedeli ne olursa olsun anaların gözyaşını dindireceğiz' diyeceksiniz ancak korkaklık yaparak geri adım atacaksanız sonra da teröre lanet edeceksiniz.
Dünyanın her yerinde terör nasıl çözülmüşse bizde de öyle çözülecek. Hem elinde silah olanlarla anlayacağı dilden konuşacaksınız hem de siyasal çözüm için korkusuzca adımlar atacaksınız. Başka bir yolu yok.
Son söz: Bugün Türkiye'de Kürtlerin ayrılmak isteği değilde, Türkler'in Kürtler'den ayrılmak isteğini öne çıkaran bir siyasi hareketin ciddi destek alacağına inanıyorum. En radikal kararımı söyleyeyim: Kürtler ayrılmak istiyorlarsa ayrılmalıdırlar. Bunu seslendirenler Türkler olduğunda inanın, başka bir Türkiye daha güzel olacaktır.
Çok güzel bir yazı olmuş. Sarıgül şu an kendisi üzerinde oynanan oyunların içinde oyun kurmaya mı çalışıyor, oyunun kurbanı mı olacak zaman gösterecek.
Ama şu kesin ki, Baykal'ın gitmesi kısa ve orta vadede Sarıgül'e yaramadı.
Haziran 24th, 2010 at 12:02