Sarayda ki Şaire’ler!
Osmanlı da saraylı kadınların, edebiyat’a olan ilgisi erkekler kadar büyüktü. Lakin Osmanlı kadınlarının, kendileri için belirlenen sınırların dışına çıkması sorundu. Hoş görülmeyen davranışlardı. Saraya getirilen cariyeler bile, şiir ve edebiyatın yansımalarıydılar. Şiir öylesine işlemişti ki imparatorluğa; padişahlar bile, arta kalan zamanlarında şiirle uğraşıyorlardı. İlham kaynakları kadınlardı..
Osmanlı sınırlarında geçmişten gelen edebiyat aşkı, her kitleye hitap etmiyordu ne yazık ki. Şiir ve edebiyatı “erkekler en iyi yapar.” anlayışı, kadın şairelerin de azlığına sebep olmuştur. Az sayıdaki kadın şairlerin kabulü de zor olmuştur. Oluşturdukları erkek vari gazeller bile, eleştiriler alan bu cesur şaireler, perde arkasından yazılan şiirlerini bizlere kadar ulaştırmışlardır.
“Kadınım yangınım ellerim de,
Islak bir kaldırım taşına sarılıyorum.
Kadınım gece çıkmaz sokak bedenim de,
Dar bir şehrin gözlerine sığınıyorum.” AYSUN GÜL
Bir soluk da, erkekler kadar güzel dizeler ortaya koyan bu “Dil’i Bade’ler”, edebiyatın ilk kadın Osmanlı kalemleri olmuşlardır.15. yüzyıl öncesi kadın şair yoktur ya da varsa bile önemsenmemiş ve tarihin ara sayfalarına asılı kalmışlardır. Harem odalarına sıkıştırılan kadın kavramının, edebiyatla yüzleşmesi 15. yüzyıla kadar uzamıştır.
“Dudaklarına değen kelimeler
Değme sözcüklerin ağıtlarında
Kalemindeki ses de terleyen yanın
Kağıtların ele göze değen tılsımın da” AYSUN GÜL
Edebiyat’a ve İlim’e bu denli önem veren bir imparatorluğunun, toplum içerisindeki kadını sadece süslenme ve erkek gönlü yapan bir figür olarak görmekten, 15 yılların ortalarına doğru kurtulmaya başlamıştır.
Oysa ki padişahların saraya aldıkları kadınlar; eğitimli, zeki ve belli statü de kadınlardı. Cariyeler de köle pazarlarından böyle alınırlardı. Ya da hediye edilecek cariye, güzelliği kadar belli özellikleriyle de hareme getirilirdi.
“Odalar aydınlık bir hüzün de
Ağlamaklı.
Duvarlarına gözyaşları sıkışmış,
cariye sessizliği, çığlık çığlığa.
Soğuk ve ıssız bir kalabalık sarmış
Sarayın bakire kadınlarını.” AYSUN GÜL
İslam dinine geçen Türklerin, bu dine getirdikleri gelenekçi anlayış Osmanlı kapılara kadar dayanmıştı, Viyana giren Osmanlı gibi. Adil olmayan bir düşünce içinde, sadece erkek yapar, erkek düşünür, erkek yazar ve her şey erkeğin sınırları içerisindedir, anlayışla kaypaklaştırılmıştır. Kaygan bir zemine oturtulan bu zihniyet, peygamberi örnek alsaydı! kadınların ne kadar değerli olduğunun da farkına varırdı. Kadın sarayda anne sıfatı almadan, konuşma hakkına da sahip değildi.
“Edebiyat ve ilim erkeklere ait kavramlar olamazdı ve olmadı da.”
Osmanlı kadını; 15.yüzyıl da ilk kadın şairi “Zeynep Sultanı” çıkardı, sahneye. O bir kadı kızıydı yani babası, din adamıydı. Eşi de kadı’ydı, Zeynep Sultan’ın. Aldığı eğitimle o zamanlar, göz kamaştıran bir kaleme sahipti. Ve “Osmanlı da kadın şair yoktur” şiarının da kalemini kıran kadın olarak tarihe adını yazdırmıştır. Şiirlerinde aşk temalarına fazla yer vermemekle birlikte “Sultan Mehmet” adına yazdığı divanıyla, gazellerinin içeriğini oluşturmuştur. Ama bir kadın olarak, kadına bakışı da ayrı bir tartışma konusu olsa gerek. O kadının isteklerinin fazlalığından, açgözlülüğünden bahseder şiirlerinde.
“Keşfet nikabını yeri göğü münevver et (Aç yüzünün örtüsünü yeri göğü aydınlat)
Bu âlem anasırı firdevs-i enver et “ (Bu maddeler dünyasını nurlu cennet et)
ZEYNEP SULTAN
Ve onun çağdaşı ve zıt düşüncelisi özgür kadın, “Mihri Sultan” kadın şairlerin ikincisidir. Kadın şairlerin aşktan bahsetmesini ayıp olduğu zamanlar da bu düşünceyi allak bullak eden şaire. “Mihri Sultan” bir şairin kızıdır. Ve şiir meclislerin de yerini almaya başlayan, nadide bir güzelliğe sahip olan, sade diliyle ve mahlasıyla dönemin de, adından bahsettiren bir kadın.
“Habdan açtım gözüm nagah kaldırdım seri (Uykudan açtım gözümü ansızın kaldırdım baş)
Karşıma gördüm durur bir mah-cehre dilberi“ (Karşımda durur gördüm bir ay yüzlü güzeli) MİHRİ SULTAN
İlginç tarafı! o dönem sanatçılarının takma isim kullanma özelliği, kadın şairlerimizde de vardı. Bunlardan biri asıl adı Fatma olan, Ani Sultan’dır. Ani sultan batı edebiyatı üzerine eğitim görmüş kültürlü bir kadın. Ve Osmanlıda ki kadın hattatlardandır.
“Feramuş itti hayli dem beni yad itmeden kaldı (Unuttu hayli zaman, beni anmadan kaldı)
Benim çok sevdigim mahzunu dilşad itmeden kaldı” (Benim çok sevdiğim, üzgünü mutlu etmeden kaldı)
"Fitnat Hanım" bir Şeyhülislam’ın kızıdır. Edebiyat ve şiir eğitimi küçük yaşlarda almış ve şiirlerinde ki nükteli içerikle, adından söz ettirmiştir. Ama şiiri sevmeyen ve ruhuyla ters düşen kocası yüzünden hayatını huzurluk içinde geçiren bir “bade-i dilber”dir, Fitnat Hanım. Yazdığı şarkı içerikli eserleriyle tanınan kadın şaire’dir.
Neşve-i cam-ı muhabbetle gönül cuş eyler (Gönül sevgi kadehinin neşesiyle coşar)
Çekilen der ü gamı cümle feramuş eyler (Çekilen dert ve üzüntüyü bütünüyle unutur)
“Leyla Hanım” adı gibi alımlı bir şaire. Mihri Sultan’ın izinde, rahat ve sade diliyle geçmiştir Osmanlı şiir tarihine. Sarayla olan irtibatı nedeniyle de söyleşilere katılmıştır. Bir Osmanlı kadınında olamayacak özgür davranışlarıyla da, ilklerden birine adım atmıştır. Şair olan dayısından aldığı derslerle, kültürü bol bir şiir dili oluşturmuştur. Edebi bir çevre de yetişmenin verdiği rahatlıkla, verimli şiirler ortaya koymuştur.
Nesi var sanki su dehrin eleminden başka (Nesi var sanki su dünyanın eleminden başka)
Nesi var kahr ü azab ü siteminden başka (Nesi var kahir, eziyet ve siteminden başka)
Diğerleri Şeref hanım, Adile hanım, Tevhide hanım, Feride hanım, Hatice Nakiye hanım bu kadınlar, Osmanlıda ki kadın profilini değiştiren şaire’ler. Hepsinin ellerinden öpmek gerek. Onların bu adımları bizler için ödül oldu. Ve bu kadınlar da, Bektaşi geleneği içinde varlık gösteren kadın ozanlar dışında, hep bu yüksek sınıfın mensubu kadınlardı. Ya saray çevresinde, farklı yetenekleriyle öne çıkabilmiş kalfa kadın, ya padişah kızı, ya yüksek sınıftan birinin yakını, örneğin bir kadı kızı, ya da karısı... İkinci ortak özellikleri de, hepsinin, o dönemde yazılan temalarla, yaygın sözcük ve kalıpların gücüyle ilerlemiş olduklarıdır.
Bir Osmanlı saltanatı ki, kadını sadece “başka yerlerde” hayal eden. Dünyaya hükmeden ama sonunda, kadına hükmedemeyen bir imparatorluk. “Beşiği sallayan el dünyaya hükmeder” sözünün tasdiki’dir, bu kadınlar. Şiir onlarla çiçek açtı güneş oldu bizlere. Onlar Osmanlı hanımlarıydı; narin, zerafet ışığıyla yürüdükleri yeri aydınlatan, şiiri kalemle buluştururken bile haya perdesini yırtmayan ve kelimeleri sömürmeyen Osmanlı şaireleriydi, onlar.
Selam ve dua ile
Edebiyat ve şiir akan gönüller aşkına..Ney - Gitar Fon Müziği - Gun Isigi