Sanatın Kenti, Yaşar’ı Dinledi…
HÜKÜMET bayrama müjdeli haberlerle girdi.
Borçların yeniden yapılandırılması uzun süredir bekleniyordu ve reel ekonominin böyle bir düzenlemeye acil ihtiyacı vardı.
Seçim yatırımı olsa da, bu yapılandırma “geçim” için şart. Esnafa, sanayiciye, tüccara güzel bir bayram hediyesi oldu.
Benim bayram hediyem ise Yaşar Üniversite’sinden geldi. Birkaç gün önce “haydi” dediler, apar topar Yaşar Üniversitesi oda orkestrası ile birlikte uçtuk Budapeşte’ye.
* * *
‘Tarif edilemeyen aşkların ve hüznün kenti’ diyorlar Budapeşte için...
Evet bir hüzün havası var bu kentte... Tarih boyunca başka uygarlıkların hükümdarlıklarında kalan, birinci ve ikinci dünya savaşlarını tüm şiddetiyle yaşayan Budapeşte’de sokaklar, sanki geçmişi acı ve ıstırap hudutlarında buluşturan günleri anımsatıyor.
Ama bugüne geldiğinizde, doğrusu daha çok ‘Benim kentimde, ülkemde neden tarih ve doğa bu kadar özenle korunmuyor’ diye hüzünleniyor insan.
Kentin içinden geçen Tuna Nehri’nin her iki boyunda sarayların, bazalikaların ihtişamından, 10 ayrı köprüyle birbirine bağlanan Buda ve Peşte’nin güzelliklerinden etkilenmemek mümkün değil.
Ama bu kez sıra bizdeydi.
Yaşar Üniversitesi Oda Orkestrasının iki gün arka arkaya verdiği konserler; görkemli yapıların içine sızdı.
Osmanlıların torunlarına karşı atalarından kalma bir ürküntüyü belleklerinde taşıyan Macarların yüreğine süzülen dostluk ve kültür mesajı oldu.
* * *
Yaşar Üniversitesi yaklaşık 10 yıl önce kuruldu fakat kendilerine de söyledim bana göre 3 yıl önce yeniden doğdular.
Rektör değişti, kampus yeniden oluşturuldu. Akademisyen kadrosu yenilendi. Bu değişimleri başlatan Eskişehir Üniversitesi’nden İletişim Profesörü Dr. Murat Barkan ne yaptı etti, üniversiteyi baştan sona farklılaştırdı. Hoca ‘Teveccühünüz’ diyor ama, geçmişte de eleştirilerimi açıkça aktardığım için bu değişimi net vurguluyorum.
Bu arada güzel sanatlar ve özellikle müzik eğitimini de oldukça geliştirmişler.
Açıkçası bu noktaya geldiklerini bilmiyordum. Bilkent’ten transfer ettikleri Bölüm Başkanı Kürşad Terci Hoca, bölümü kısa zamanda klasik müziğin en iddalı eserlerini icra edecek bir güce kavuşturmuş.
Aynı gece 800 ayrı yerde konser düzenlenen klasik batı müziğinin başkentlerinden Budapeşte’de en iddialı parçaları izleyenlere sunabilecek kadar iddialıydılar....
İki ayrı yerde, iki gece arayla gerçekleştirildi konserler.
Vivaldi ile başladılar, Fazıl Say’dan Atatürk anısına ferai zeybeği ile devam ettiler. Bartum türküsü izleyicilere konserin sürprizi oldu. Ama asıl sürpriz, Yaşar Üniversitesi’nde de ders veren 76 yaşındaki Alman keman hocası Profesör Lukas David’di.
Klasik müziğe meraklıysanız ‘Ne yapın edin, mutlaka, üniversitenin İzmir’de verdiği konserlerin birinde David’i izleyin’ derim. Keman konuştu. Yürürken zorlanan Lukas David’in kemanı eline aldığında onunla bütünleşmesi her zaman görülebilecek sahnelerden değil.
* * *
Üniversitenin ilk yurtdışı müzik temsiliydi Budapeşte ve bu kent tesadüf değildi.
Budapeşte Büyükelçisi Kemal Gür yaklaşık üç ay önce göreve başladı ve daha önce Pakistan’daki görevinde çok sayıda sanatçıyı ağırlamasıyla tanınan Büyükelçi, “Kültür ve sanat kenti” ne bu konserlerle ‘Merhaba’ demek istedi.
Tabii Gür için bir önemli neden daha var... Bu topraklar 140 yıl boyunca Osmanlıların hükümdarlığı altında kalmış ve Macarlar için Türkler yalnızca Osmanlıların torunu. Geçmişte onların hakimiyetinde olmak, varlıklarını sürdürmeye yarasa da bugün için ezilmişliğin karşılığı.
Küçümsemek ve hor görmek, sanatın kültürün ve paranın gücüyle farkı ortaya koyabilmek gibi bir derdi sezmek zor olmuyor.
Büyükelçi biraz da bu nedenle Macarlara, onların dilinden yanıt verebileceği etkinlikleri önemsiyor, ön ayak oluyor.
* * *
Macarlar bu mesajları ne kadar aldı bilinmez ama keyif aldıkları kesin. Rektör Barkan da hedefi artırdı, kentten ayrılırken bir dahaki sefere Estergon kalesinden süzülecek nağmelerden söz ediyordu.
Üniversiteleri birileri özverilerle kuruyor ve bir süre sonra onlar kentin, sizin bizim oluyor. Geliştiklerini, büyüdüklerini ve hatta başarılarıyla yabancıları etkidiklerini görmenin keyfi doğrusu başka bir iz bırakıyor.
Macaristan’a yatırımcılar şimdi gelmeli
Geniş bulvarlar, saraylar, tarihin tüm görkemini yansıtan mimarileriyle yapılar Budapeşte pek görkemli ama bu görkem mutlu olmaya yetmiyor... Global krizden derin etkilenmişler. IMF ve Dünya Bankası’nın verdiği 21,5 milyar dolarla ayakta kalmaya çalışıyorlar. Kentin merkezinde birçok dükkan boş, sürekli karşınıza homelessler çıkıyor ve akşamüzeri en işlek bulvarlarda yemek kuyrukları oluşuyor. 2004’te AB’ye girmelerine rağmen euroya geçmediler ve halk geçmek istemiyor.
Bosch, Suzuki, Mercedes, Siemens gibi dev firmaların üretim tesisleri de bu kentte ve durgunluk zaman zaman üretimlerine ara vermelerime yol açmış.
Macaristan’ın 10 milyon nüfusu var ve nüfus gittikçe azalıyor.
Büyükelçi Kemal Gür, bu durgunluğun geçici olduğunu ülkenin içinde uyuyan bir potansiyel barındırdığını vurguluyor. Macarların lehine krize rağmen 2,6 milyar dolara yakın iki ülke arasında ticaret hacmi var. Türkiye et ithalatının büyük kısmını bu ülkeden yaptı. Gür, inşaat, enerji ve turizm sektörünün bu ülkeye odaklanması gerektiğini söylüyor.
Egeli firmalar yaş meyve ve sebzede bağlantı gerçekleştirebilirler. Gelen eli boş çıkmaz ve koşullar düzelince burayı kimse size bırakmaz. Büyükelçi’nin diğer bir çağrısı da THY’ye.
Malev Havayolları’nın önümüzdeki günlerde özelleştirileceğini söyleyen Büyükelçi bu yolla Avrupa’ya birçok uçuş hakkının da satın alınabileceğini vurguluyor.
Macaristan’ın bir önemi de AB dönem başkanlığının yakında bu ülkeye geçecek olması. Macaristan, Türkiye’nin AB üyeliğine sıcak bakıyor.